T24 Çeviri
Duygusal zeka ve iş yeri ilk bakışta zeytinyağı ve su gibi gözükebilir, ama aslında önemli derecede birbirlerine bağlılar. Özfarkındalık ve sosyal zeka oldukça benzerler ve görece önemliler, özellikle iş dünyasında.
İnsanlar tıpkı para konusunda olduğu gibi, işleri konusunda da hassastırlar; çünkü bu ikilinin hiyerarşik ve dünya görüşü olarak nerede durduklarının soyut bir kanıt olduğunu düşünürler. Bu düşünce korku ve kendine güvensizlik gibi birçok olumsuz hisse neden olabilir. Bu hisler de gün içindeki hareketlerimizi ve kurduğumuz sosyal ilişkileri etkileyebilir.
Birçok kişi, sahip oldukları işi bir kimlik olarak görür çünkü işlerimiz ekonomik olarak güvende hissetmemizi sağlar ve bize günlük hayatımızda bir amaç verir. Mesleklerimiz hayatımızda bu kadar büyük bir rol oynadığında günlük olarak yaşadığımız bazı şeyleri kişisel olarak algılamamız ve dolayısıyla kendimizi endişeli hissetmemiz kaçınılmaz oluyor. Çoğu kişinin yaşadığı bu stresle mücadele etmenin birçok yolu var.
İşte, Forbes yazarı Brianna West’a göre, duygusal zekası yüksek olanların çalışırken farklı yapmadığı 7 şey:
Patron bu sabah kötü bir bütçe toplantısı geçirdi. Yan masanızda çalışan meslektaşınız stresli ve sabrı taşmış duruyor. Son gönderilen e-postada kimsenin yakalayamadığı bir hata vardı, süpervizörünüz de kimsenin bu hatayı yakalayamamasına kızgın.
İnsanlar iş yerinde yapılan her ufak hareketi üstüne alınabiliyor ve çalışma arkadaşlarının söylediği her şeyin üzerinde çok durup olumsuz sonuçlar çıkarabiliyor. Ofisinizden birinin, patronun onunla görüşmek istediğini duyduğunda ne kadar huzursuz olduğunu düşünün. İşimize yüklediğimiz değer nedeniyle yaşadığımız stres hep negatif düşünmemize neden oluyor.
Kendimizce sonuca vardığımızda, bizim hakkımızda olmayan şeyleri üstümüze alabiliyoruz. Özellikle sosyal medyanın çok kullanılması ile üstünde çok durulan, İngilizce de ‘’Spotlight Effect’’ denen, insanların sürekli bizim hakkımızda düşündüğüne inanmak hissinin de bir parçası olarak görülebilir.
Duygusal zekası yüksek insanlar, kendileri dışında kimsenin onlara pek de odaklanmadığının farkındadırlar ve çalışma arkadaşlarının bir çok farklı etkenden sebep gergin veya stresli olabileceğini bilirler. Bu sebepten dolayı zaten yoğun olan iş hayatlarında bir de anksiyete baskısı hissetmezler.
Sürekli ne kadar meşgul ve stresli olduğunu söyleyen arkadaşlarınız aslında size programının yoğunluğunu anlatmıyor, size iş yerinde ne kadar önemli olduğunu göstermeye çalışıyor. İş yerinizde sürekli hatalarınızı yüzünüze vuran kişi, size nazaran ne kadar güçlü bir pozisyonu olduğunu göstermeye çalışıyor olabilir, aslında öyle olmasa bile.
Duygusal zekası yüksek olan insanlar ne kadar önemli olduklarını başkalarına kanıtlamaya çalışmazlar çünkü ne kadar önemli olduklarını bilecek öz farkındalığa sahiptirler.
Bu tür insanlar ne kadar önemli olduklarından bahsetmek yerine, işlerini en iyi şekilde yapmanın başarılarının daha iyi bir kanıt olacağını bilirler ve sürekli yaptığı işin öneminde bahsetmenin istediğini tam tersi etki yaratacağını farkındadır. Ofis ortamında pozitif ve yardımseverdirler ve stresle kolayca mücadele edebilirler.
Genelde insanların ‘’Nerelisin?’’ sorusunun ardından sonra sorduğu ilk soru ‘’Ne iş ile uğraşıyorsun?’’ olacaktır. Bu işlerimiz ile kimliğimizin ne kadar bağlı olabileceğinin kanıtlıyor. İnsanlar ismimiz ve memleketimiz gibi, kimliğimizi şekillendiren iki temel detaydan sonra ilk olarak mesleğimizi öğrenmek istiyor. Peki işlerimiz kimliğimizin bu kadar önemli bir parçası olmuşken ya işimizi kaybedersek? Ya işimizde başarısız olursak? Tabii ki kimliğimizin bir parçasını kaybetmiş gibi hissediyoruz.
Korku çok güçlü bir duygudur, insanlar işleri hayatlarında bu kadar önemli bir yer tutarken yeni fırsatları kabul etmekte zorlanıyorlar, çünkü o işle birlikte kendilerinin bir parçası da geride kalacak gibi hissediyorlar.
Unutmayın, siz bu işten önce de vardınız, sonra da var olacaksınız. İşiniz hayatınızın bir parçası, kişiliğinizin tamamı değil!
Herkes işinde saygı görmek ister ama çok az insan saygı göstermenin önemini fark eder. Sizden çok daha tecrübeli birinin düşüncelerine saygı göstermeyip, onun yöntemlerinin çağ dışı olduğunu söylerseniz tahminen karşınızdaki iyi bir tepki göstermeyecektir! Eğer fikirlerinizin saygı görmesini istiyorsanız, başkalarının fikirlerine katılmasanız bile saygı göstermeniz gerekir.
Duygusal zeka çoğunlukla kişinin farkındalığına bağlıdır.
Duygusal zekası yüksek insanlar maaşları için çalışmaları gerektiğini ve maaş almaya devam etmek istiyorlarsa da çalışmaya devam etmeleri gerektiğini bilir.
Eğer yeni kurulmuş bir şirkette işe giriyorlarsa çok yüksek bir maaş beklemezler veya çalıştıkları yerde maaşlarına zam yapılması gerektiğini biliyorlarsa haklarını ararlar.
Sizin zamanınız ve yaptığınız işler değerli ve şirketiniz karşılığında size bu ücreti veriyor, sadece o işe sahip olmanız bile o işyeri için ne kadar kıymetli olduğunuzu size hissettirmeli. Eğer o işte başarılı olmasaydınız işvereniniz size her ay boşuna para vermezdi.
Çoğu kişi başarısız olmaktan oldukça korkar. Bir işi kaybetmeyi çoğunlukla bir kabus olarak görürüz fakat bu kayba kolay olmasa da başka bir açıdan bakmak mümkün; belki çalıştığınız işe pek de uygun değildiniz ve bu işe devam etseniz hayatınızın önemli kısmını uygun olmadığınız bir işte geçirecektiniz. Eğer işinizi kaybettiyseniz belki bu kendi işinizi başlatmak veya daha faydalı olabileceğiniz bir iş bulmak için şans olabilir.
Başarısızlığınız bir mağlubiyet değil, yeniden denemek için doğan bir fırsat.
Kariyerinizde edinebileceğiniz en önemli özelliklerden biri her durumda mütevazi olabilmek. Ne kadar güçlü bir pozisyona gelseniz de, alanınız da çok saygıdeğer bir konuma gelseniz de, çok fazla para kazansanız da hep mütevazı kalmalısınız, çünkü mütevazi olmadığınız anda kendinizi eleştirilerin üstünde görürsünüz. Kendinizi eleştrilerin üstünde gördüğünüz anda, gelişmeyi bırakırsınız.
Bir kişi ne kadar başarılı olursa olsun, her zaman öğrenmeye ve gelişmeye açık olmalıdır. Haklı olmayı mı tercih edersiniz, yoksa doğru olmayı mı?