Ece Saygun: Artık ne diyecek söz kaldı, ne de babama 'dayan' diyecek nefesim

Ece Saygun: Artık ne diyecek söz kaldı, ne de babama 'dayan' diyecek nefesim

Balyoz davasının tutuklu sanığı emekli Orgeneral Ergin Saygun'un kızı Ece Saygun, babasının tedavisi için imkânların sağlanmadığından yakındı. Cezaevi koşullarında gerekli cihazların bulunmadığını söyleyen Saygun, "Hep yüreğim ağzımda, 'gelebilecek' bir haberi bekliyoruz ailecek" dedi.

İşte Ece Saygun'un mektubu:

"Babam pazartesi günü taburcu oldu. Hastane babam için bir de rapor yazdı. Rapor (Hastanenin raporu altta ilk sırada - T24) babamın sağlığı açısından geldiğimiz noktayı özetliyor…. Ne yazık ki durum iç açıcı değil.

5 No'lu Ceza İnfaz Kurumu aile hekimliğinin resmi raporu “GATA Tıp Fakültesi’nce detayları zorunlu tutulan diyet yemek uygulanması cezaevi mutfak birimlerine bildirilmiş olmakla birlikte gönderilen diyet yemek  belirlenen özellikleri haiz  değildir” diyor. (Rapor için tıklayın) Adli Tıp "Diyeti sağlayacaksınız" diyor, cezaevi "Sağlayamayız" diyor, mahkeme tutuklu yargılıyor, arada olan babamın canına oluyor.

Mevcut hastalıklar yetmiyormuş gibi bir de KOAH teşhisi koydular şimdi…

Mehmet Akif Ersoy Eğitim ve Araştırma Hastanesi (MAEEAH) raporunda;

Ergin Saygun’un “acilen klinik stabilizasyonun sağlanamadığı durumlarda, klinik stabilizasyonun sağlanabileceği bir tıp merkezine sevki gerekmektedir” yazıyor…. Bu babamın sağlık durumunun ne kadar kritik olduğunu göstermenin yanı sıra cezaevindeki müdahale yetersizliğinin de kanıtı.

En önemlisi, yine MAEEAH raporunun SONUÇ kısmında “Ergin Saygun’un klinik durumunun kötüleşme riski bulunmaktadır ve bu nedenle tekrar ilgili merkezlere (MAEEAH veya benzeri bir uzmanlık hastanesine) gönderilmelidir” yazıyor.  Hep yüreğim ağzımda, “gelebilecek” bir haberi bekliyoruz ailecek...

Günde 3 kere şekeri ölçülüp insülin ayarlaması buna göre yapılacak, diyor… Kim yapacak bunu belli değil.

2 kere nebülizatör kullanması gerekirmiş. Ancak bunu cezaevinde kim yapacak belli değil.  Çünkü sabah ve akşam gerekli doz ayarlamalarının yapılması ve babamın tedavi edilmesi gerekiyor. Bu da uzman hekim tarafından günde 2 kere, sabah ve gece yatmadan uygulanması gereken bir tedavi.

Şu anda bizim çarşıdan aldığımız derme çatma astım aletini kullanıyor…

Cezaevi içinde bulunan ve hastaneye dönüştürülmeye çalışılan revirde tıbbi alet sıkıntısı var, doppler, tomografi, echo gibi babam için çok büyük önem taşıyan cihazlar yok. Bu nedenle babamı tutuklu bulunduğu 2 ayda tam 6 kere Silivri Devlet Hastanesi’ne  sevk ettiler.  Hastaneye sevkler ambulans ile değil cezaevi aracı ile yapılıyor. Babam o araçlara ancak 4 tane Mehmetçiğin yardımı ile inip binebiliyor. 2 kişi yukarıdan çekiyor, 2 kişi aşağıdan ittiriyor, karga tulumba, nefes nefese cezaevi aracına binip hastaneye gidiyor. Etrafında kaleşnikoflu dört Mehmetçik, bir jandarma subayı, bir ceza infaz memuru. Sevk kâğıdının köşesinde bir ibare. “Dikkat Silahlı Terör Örgütü mensubudur, kaçabilir, kaçırılabilir.” Çok şükür, son sefer ambülans ile gitti de çok sevindik!!!

El ve ayaklarındaki ağrılar için 27 Nisan tarihinde başvurduğu Silivri Devlet Hastanesi, bir tetkik için (EMG) başka bir hastaneden 19 Ekim 2012 tarihine randevu almış!!! Bu tetkik yapılmadan tedavi olamayacağına  göre, 5.5 ay ağrı çekmeye devam edecek….

Sonuç; 2 ay cezaevinde kaldı, 1 ay hastanede!

Artık ne diyecek söz kaldı, ne de babama dayan diyecek nefesim.

Bu kadar yazdınız çizdiniz, ben anladım ki bizi duyacak yürek kalmamış…..

İşte böyle, her şey için çok teşekkür ederim."

 

\

\