Boğaziçi Ünversitesi Albert Long Salonu'nda gerçekleştirilen "Gerçek, Kurgu, Tarih Üzerine Bir Diyalog" başlıklı söyleşide iki usta edebiyatçı Orhan Pamuk ve Umberto Eco bir araya geldi. İkili romanda bakış açıları, kişisellik, yazımda listelerin rolü ve paranoya hakkında konuştular.
İtalyan Büyükelçiliği, İtalyan Başkonsolosluğu, İtalyan Kültür Merkezi, Boğaziçi Üniversitesi ve Şehir Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen ‘A Dialogue on Facts, Fiction, History" (Gerçek,Kurgu,Tarih Üzerine Bir Diyalog) başlıklı söyleşide romanlarında kişisel şeylerden bahsetmeyi sevmediğini belirten Umberto Eco'ya cevaben Orhan Pamuk, "Yazdığım romanlara sonradan baktığımda kişisel olmayan hiçbir şey bulamıyorum. Tabi açıkça kişisel şeyler yazmıyorum. Yazarken kişisel şeyleri gizliyorum" dedi.
Roman yazımına hazırlanma sürecine ilişkin Orhan Pamuk liste hazırlamanın öneminden bahsederek, "Listeler yapıyorum ne tür romanlar yazmak istediğimi yazdığım. Ardından romanlarımda neler bahsetmek istediğimin listelerini yapıyorum" dedi.
Umberto Eco ve Orhan Pamul ikilisinin Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleşen konuşmasının bir kısmı şöyle:
Pamuk: Başkalarının bakış açısından yazabilirim. İyi bir araştırmacı olduğum için. Mesela bir kadın değilim ama kadınların bakış açısından yazabilirim, kadın karakter yazabilirim. Umberto ikimiz için de post-modernist tanımlamasını kullanıyorlar. Biliyorum sen de başkalarının bakış açısından yazıyorusun romanlarında.
Eco: Yazarlar çoklu bakış açısından romanlarını yazabilirler. Hatta bazen narsisitstik bir abartı ile bu çoklu bakış açısında kendilerini de dahil edebilirler. Bir tür üst anlatıcı konumunda, meta anlatı yapabilirler. Bunu bir kere denemiştim. Karakterlerimin Barok konuştukları bir hikaye yazıyordum. Fakat Barok yazmayı sevmem, bu sebeple iyi yazabildiğimi de düşünmüyorum. Bu hikayede bir karakterlerimi Barok konuşturuyordum fakat bir yandan da araya girip okuyucudan özür diliyordum.
Eco: Özel şeylerden bahsetmeyi sevmiyorum. O yüzden Napoleon'dan bahsetmeyi tercih ediyorum. Irksal şeylerden ötürü bu böyle.
Pamuk: Bence romanlar icat edilerek kişisel hikayeler aktarılıyor. Yazdığım romanlara sonradan baktığımda kişisel olmayan hiçbir şey bulamıyorum. Tabi açıkça kişisel şeyler yazmıyorum. Yazarken kişisel şeyleri gizliyorum. Mesela Ernest Hemingway kişisel duyguları aktarmada çok iyidir. Kahve içmek, sabah yürüyüşü yapmak, sabah yürüyüşünün soğukluğu gibi kişisel deneyimleri çok iyi aktarır.
Bence tarihsel bir roman da yazsanız, bilimkurgu da yazsanız, yazarın imzası vardır eserde. Bana bir kere sormuşlardı; romanlarınızdaki en otobiyografik şey nedir? Zamirler. zamirler diye cevaplamıştım.
Eco: Koleksiyoncular bazen koleksiyonları yapıyorlar ve bıkıyorlar. Koleksiyon tamamlanınca bırakıp satıyorlar mesela. Listeler de müzik alanında, farklı müzikaliteyi yakalamak için yazılabiliyor. Mesela şarkıların farklı varyasyonlarını dinleyebilmek için liste yazıyorsunuz.
Pamuk: İkimiz de listelerle ilgileniyoruz. Sebebi ilkin eğitimlerimizle alakalı. Mesela okulda liste ezberletirlerdi. Liste hazırlama konusunda kişisel motivasyonlarımız var ikimizinde. Umberto da buna listenin şiiri olarak değiniyor.
Masumiyet Müzesi için bütün kibrit fabrikalarına gidip eski kibrit kutularını topladım. Bu dünyaya sahip olmakla, dünyayı kontrol etmekle alakalı bir şey. Listeler yapıyorum ne tür romanlar yazmak istediğimi yazdığım. Ardından romanlarımda neler bahsetmek istediğimin listelerini yapıyorum. Masumiyet müzesi kitabının roman olarak mantığı bir müzenin listelenmiş katalogu.
Öykü kendiliğinden gelmez. Nesneler getirir öyküyü. Protogonistlerim de nesneler etrafında oluşuyor. Toplanan nesne ile koleksiyon arasında. Toplanan nesneler sergilenirse ve bir öyküleri varsa koleksiyon olurlar. Masumiyet Müzesi de bunu anlatıyor. Nesneler arasında bir bağlantı kuruyoruz, ve bu nesneler her zaman bir hikaye öneriyorlar.
Eco: Nesneler bir bağlantıya sahip değilmiş gibi görünmeli. Listeler de bağımsız şeylerden oluşuyor gibi görünmeli. Borges'in dediği gibi. Ama bir gizli merkez vardır. O yüzden tutarsızlıklar üzerinde oynamak gerekir.
Pamuk: Umberto'ya bir soru sorayım paranoyak olmakla ilgili olarak. Romancılık paranoyak bir tarafa sahip bana göre. Romanın da gizli bir merkezi var, gizemli. Romanı okurken bu romanın anlamı ne diye düşünüyorsak, paranoyaya sürükleniriz. Roman iyiyse ve bizi sürüklüyorsa, kendimizi kaptırdıysak, ne olacak diye antenlerimi açarsak paranoyaklaşıyoruz. Ardından da paranoyaklık yola çıkarak plan yapmaya başlıyoruz.
Eco: Paranoyak olmak zorunda değilsiniz paranoyayı anlayabilmek için. Çevrede paranoyak insanlar var, bu benim paranoyak olmadığımı göstermiyor.
Pamuk: Ben ressam olmak istedim ilk önce. Sonunda Mimarlık okumaya başladım. Ama anladım ki bir süre sonra, hayatımı amirlerimden emir alarak, ve altlarıma emir vererek geçirecektim. Oysa istediğim yalnız bir yaşam sürmekti. Ressam olmayacağımı anladığım gün romancı olacağım dedim. 22 yalındaydım. Söyleyeceğim şeyler vardı, tabi söyleyeceklerim sonradan geldi. Yalnız başıma bir odada olmak istiyordum. Ve bunu yakaladığım için mutluyum.
Eco: Aptalca bir soru. Bazıları pedofili olur, bazıları dağa tırmanır. Ben roman yazıyorum.