Prestijli haftalık dergi The Economist, “Türkiye’nin ekonomisi. Çapa’ya ihtiyaç var” başlıklı analizinde “Türk ekonomisi, göründüğünden kırılgan olabilir” görüşünü dile getirdi. 2000 yıllarının başında dünya ekonomisinin zor durumda olduğu sırada Türkiye’nin özellikle “sert bir darbe” yediğini belirten dergi, o dönemdeki döviz ve bankacılık krizinin IMF’nin en büyük kurtarma operasyonlarından birinin başlatılmasına neden olduğunu kaydetti. “Bu defa orta ve doğu Avrupa’daki yükselen piyasalar kaygı yaratıyor ancak şu ana kadar Türkiye değil” denildiği analizde nitekim Türk hükümetinin yurtdışından finansal yardım talep etmediği gibi geçen Mayıs ayında IMF ile resmi programını sona erdirdiğine dikkat çekti. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in o zaman “gururla” Türkiye’nin IMF’den “bağımsızlığı”nı ilan ettiğine dikkat çeken dergi, “Bu gururlanma anından pişmanlık duyma durumuna gelebilir” ifadesini kullandı. İngiliz dergisi, altı yıllık bir sürede elde edilen güçlü ekonomik büyümenin Türkiye’nin Avrupa’nın altıncı büyük ekonomisi haline getirdiğine işaret ederken de bu yıllardaki bankacılık sektörü, ihracat, kamu borcunun GSYİH’ya oranı gibi alanlarda olumlu performansının altını çizerek “Ekonominin resesyona girmesi pek beklenmiyor” denildi. Borsa ve liraya darbeler şaşırtıcı değilBuna karşın “Fazla iyimser olmak yanlış olur” uyarısını da yapan dergi, ekonomik büyümenin yavaşladığını, ülkenin ihracatının yarısının, resesyonla karşı karşıya olan Avrupa’ya yapıldığını, enflasyonun iki haneye çıktığını, cari açığının katlandığını kaydeden dergi, “Türkiye, açığı kapatmak için yılda 20 milyar dolar düzeyinde seyreden yabancı yatırımlara bağımlı. Borsa ve liranın darbe yemesi şaşırtıcı değil” yorumunu yaptı. The Economist, Türkiye’nin aynı zamanda büyük yapısal ekonomik sorunlarının olduğunu, verimliliğin düşük kaldığını, son yıllarda iyi performans gösteren otomotiv, tekstil ve beyaz eşya gibi sektörlerin, Avrupa’daki resesyon ve Çin’in artan rekabeti tehditlerine açık olduğunu yazdı. Siyasi destek önemli “En büyük sorun, doğru politikaları bulmak değil kavgacı bir siyasi ortamda onlar için onay sağlamaktır” değerlendirmesini yapan dergi, şöyle devam etti: “Teknokrat olarak Sayın Şimşek’in iyi bir orta vadeli mali stratejisi var ancak siyasi desteği konusunda kuşkuları bulunuyor. Tecrübe, Türkiye’nin güçlü bir dış çapası ile daha iyi çalıştığını gösteriyor. Bu da, ekonomik alanda 2001 yılından beri IMF, daha geniş politik alanda ise, AB’ye katılma olasılığı oldu. Maalesef, şimdilik hiç biri sağlam değil.” Mehmet Şimşek’in, IMF tarafından program sonrası izlemeye dikkat çektiği, ancak bunun da “tam bir stand-by kolaylığı kadar güçlü” olmadığı vurgulanırken şu değerlendirmesini de yaptı: “Mayıs’ta tam bir stand-by yapma şansını kaçırdığı için hükümet için piyasaları ürkütmeden yeni bir program talep etmek zor olur. Benzer bir biçimde Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın kısa bir süre önce Türkiye’nin AB katılımına yönelik iddialı bir ulusal program yayımlamasına karşın müzakereler çok az ilerleme gösteriyor ve gelecek ay Avrupa Komisyonu’nun açıklayacağı rapor, Türkiye’de yavaşlayan reform temposunu eleştirecek. Türk kamuoyu bazen ülke için kendi başına hareket etme politikasından yana bir tavır sergiliyor ancak sağlam çapalar