Türk yetkililer, olayın Yunanistan tarafının, sınırı geçmek isteyen düzensiz göçmenleri geri itmesi sonucu yaşandığını savundu.
Yunanistan ise geri itme iddiasını reddetti.
AB yetkilileri olayın araştırılması gerektiğini söyledi.
Demirören Haber Ajansı'na konuşan bir grup göçmen, hayatını kaybedenlerle aynı grupta olduklarını, sınırı geçtikten sonra yakalanınca ayrı ayrı gruplar halinde Türkiye tarafına itildiklerini söyledi.
19 göçmenin yaşamını kaybetmesiyle ilgili bilinenleri derledik.
Olayla ilgili ilk açıklama Edirne Valiliği tarafından 2 Şubat Çarşamba günü yapıldı.
Valilik, "İpsala ilçesi Paşaköy Köyü Mandakoru mevkiinde Yunanlılar tarafından geri itilen ve donarak vefat eden dokuz göçmenin cansız bedenine ulaşılmıştır" açıklamasını yaptı.
Valilik aynı gün arazide yapılan arama tarama çalışmaları sonrasında iki göçmenin daha cansız bedenine ulaşıldığını, hastaneye sevk edilen bir göçmenin de kurtarılamayarak vefat etmesiyle sayının 12'ye çıktığını bildirdi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olayı Twitter'dan, "Ayakkabıları çıkarılmış, elbiseleri soyulmuş, Yunan sınır birlikleri tarafından geri itilmiş 22 göçmenden 12'si dondu" sözleriyle paylaştı.
Valilik 3 Şubat'ta yaptığı açıklamada ise yapılan çalışmalar sonrası ölü sayısının 19'a yükseldiğini belirtti.
Atina'dan gazeteci Stelyo Berberakis'in aktardığına göre, konuyla ilgili bir yazılı açıklama yapan Yunanistan Göç ve İltica Bakanı Notis Mittarakis, göçmenlerin Türkiye'nin sınır bölgesinde hayatlarını kaybetmiş olmalarını "trajedi" olarak nitelendirdi.
İçişleri Bakanı Soylu'un sosyal medya hesabı üzerinden yayımladığı mesaja atıfta bulunan Mittarakis, "Bu trajik olay meslektaşım Sayın Süleyman Soylu tarafından propaganda amaçlı yayımlanmış olup, gerçekle hiçbir ilgisi yoktur" ifadelerini kullandı.
Mittarakis, söz konusu göçmenlerin Yunan sınırına ulaştıklarına ya da Yunan unsurları tarafından Türkiye'ye geri itildiklerine dair hiçbir delil olmadığını belirterek, "Türkiye'nin Yunanistan'ı suçlamak yerine göçmenlerle ilgili yükümlülüklerini yerine getirmesi ve bu tehlikeli yolculukları önlemek için çalışması gerektiğini" söyledi.
Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Ömer Çelik de Twitter hesabında yaptığı paylaşımda Yunan hükümetinin yaptığı açıklamaların yalan olduğunu savundu.
Bu arada Avrupa Birliği Komisyonu'nun İçişleri'nden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson Türkiye'nin iddiasının soruşturulması gerektiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) Sözcüsü Liz Throssell da Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada olayın "gerçekten çok üzücü" olduğunu ve "ilgili makamlar tarafından acilen araştırılması gerektiğini" belirtti.
Öte yandan Demirören Haber Ajansı'na konuşan bir grup göçmen, kendilerinin hayatını kaybeden göçmenlerle birlikte sınır geçmeye çalıştıklarını ancak Yunanistan tarafına geçtikten sonra yakalandıklarını söyledi.
Bangladeşli Riyaz adlı göçmen üç gün boyunca alıkonduktan sonra Türkiye tarafına itildiklerini belirtti:
"Üstümüzde ince bir şey ve altımızda eşofmanımız vardı. Bizi Türkiye tarafına attıktan sonra hızlı hareket ettik, diğer arkadaşlar biraz dinlendi. Biz de biraz dinlendik ama çok oturmadık. Oturmadığımız için devam ettik ve yolda araç bulduk, yardım istedik.
"Arkadaşlarımız üstsüz veya ince üstlü olduğu için donarak öldü. Biz hırsızlık yapmak için değil çalışmak için geldik. Bizim grupta Pakistan, Afrika, Nepal, Afganistan ve Bangladeşli vardı. Onlar öldü."
Suriyeli olduğunu belirten Enver adlı bir başka göçmen ise "Suriye'den geldim, Türkiye'de biraz yaşadım ve Avrupa'ya gitmek istiyordum. Biraz para topladım ve iki gün önce Yunanistan'a geçtim. Bütün elbiselerimizi alıp bizi soydular, soyduktan sonra ayakkabılarımızı telefonlarımızı aldılar, çantalarımızı aldılar. Bizi gruplara böldüler, biz 60 kişiydik. Bizi Türkiye'ye attılar" diye konuştu.
Konuyla ilgili BBC Türkçe'ye konuşan Edirne Barosu Mülteci Hakları Komisyonu Başkanı avukat Anıl Yaşagör, "Son aylarda düzensiz göçmenlerin sınırdan geçiş çabalarının sürdüğünü ve geri itmelerin yaşandığını" söyledi:
"Sınırda son dört, beş aydır geçişler yoğun şekilde devam ediyor. Geçişlerle beraber geri itmeler de var. Edirne Barosu'na da bu yönde çok sayıda başvuru geliyor. Geri itilen yabancıların yaptığı başvurular üzerine Edirne Barosu adli yardım mekanizması üzerinden görevlendirilen avukatlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapıyor."
Yaşagör, göçmenlerin anlatımlarında genelde üzerinde resmi üniforma olmayan kişilerin kendilerini geri ittiklerini anlattığını belirtti:
"Bize gelen başvurularda, geçiş yapmaya çalışırken sınırda üzerinde herhangi bir bayrak veya işaret taşımayan hatta kar maskeli kişilerle karşılaştıklarını, bu gruplar tarafından alındıklarını, kendilerine çeşitli sorular sorulduğunu, bazen bir yere götürüldüklerini, orada bir süre tutulduklarını, hukuki bir süreç başlatılmadığını ve Türkiye'ye geri itildiklerini söylüyorlar.
"Arada Meriç Nehri var ve nehrin ortasında da küçük adacıklar oluyor. Çoğunlukla o adacıklara ya da suya bırakıldıklarını söylüyorlar. Ondan sonra Türk askerinden yardım isteyerek Türkiye tarafına geri döndüklerini anlatıyorlar."
Yaşagör, kendilerine daha önce yapılan başvurulardaki anlatımların bu son olayın bu şekilde yapıldığını düşündürdüğünü söylüyor:
"O yüzden biz de bu son haberi aldığımız zaman böyle bir şey olmuş olabileceğini tahmin ettik. Ayrıca aynı grupta olan iki yabancının da Yunanistan'da kampa götürüldüklerini ve ardından Türkiye'ye geri itildiğini öğrendik. Ölenler, Edirne'nin İpsala ilçesinde, sınırdaki bir köyde bulundular. Sınırda bulundukları ve geçişler de yoğun olduğu için olayın bu şekilde yaşandığı yönünde genel bir kanı var."
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı'nın olayla ilgili başlattığı soruşturma sürüyor.
Yaşagör, vefat edenlerin cenazelerinin otopsilerinin yapılması için İstanbul'a, Adli Tıp Kurumu'na sevk edildiğini; yetkililerin, uyruk ve kimlik tespitiyle ilgili çalışmalar yürüttüklerini bildiklerini; kendilerinin de yetkililerle görüşerek süreci takip etmeye çalıştıklarını aktarıyor.