2005 yılında vizyona giren “Walk The Line” (Sınırları Aşmak) adlı filmde canlandırdığı June Carter karakteriyle Oscar, Golden Globe, Bafta gibi birçok ödül kazanan Amerikalı oyuncu Reese Witherspoon, son olarak “Big Little Lies” adlı diziyle ekrana geldi. Witherspoon yapım şirketinde sadece kadınlara yönelik projeler üretmesi hakkında, "Piyasada balans olmalı diye düşünüyorum. 'Kadınlar üstün olsun, yönetimi devralsın' demiyorum. Eğer toplumun yarısını kadınlar oluşturuyorsa film piyasasında da denge olsun diyorum" dedi.
Hürriyet'ten Barbaros Tapan'ın sorularını yanıtlayan Witherspoon'un açıklamaları şöyle:
Projenin aynı zamanda yapımcılığını da üstlenen Witherspoon, Barbaros Tapan ile Los Angeles’ta Kelebek için buluştu. Merak edilen her şeyi yanıtlayan oyuncu, 40’lı yaşlarını çok sevdiğini söyledi.
HBO’da yayınlanan diziniz “Big Little Lies” sona erdi. Kadınların başrolde, erkeklerin yardımcı rolde olduğu bir diziydi. Hem Nicole Kidman ile birlikte hem rol aldınız hem de projenin yapımcılığını yaptınız. Nasıldı kendi işinizi yaratıp bir de rol almak? - Yapım şirketimi 4-5 yıl önce kurdum. Dürüst olmak gerekirse kadınlar için ilginç karakterlerin çok az olduğunu düşündüğüm için kurdum. Piyasada bu kadar çok yetenekli kadın oyuncu varken onları filmlerde, ana karakterlerin yani erkek oyuncunun sadece karısı ya da kız arkadaşı rolünü oynarken görmek beni gerçekten çok rahatsız ediyordu. Bu kadınlar çok daha fazlasını yapabilir, çok daha iyi hikayelerde oynayabilir diye düşündüm. “Eğer kimse bu kadınlar için iş yaratmıyorsa ben yaratırım” dedim. Her şeyi cebimden ödeyerek yazarları, stüdyo patronlarını aradım. Kadınlar için fırsat yaratmaya ve kadın deneyimini daha iyi ve daha karmaşık hikayelerde anlatmaya çalıştım. Artık zamanı gelmedi mi? Bence kadınlar da ekranda tasvir edilmeyi, canlandırılmayı hak ediyor. Yüzde 90 erkek hayatları üzerine hikaye yapılıyor. Biz kadınlar da kendi hayatlarımızın film ya da TV hikayesi olmasını çoktan hak ettik. Proje için Nicole Kidman ile nasıl bir araya geldiniz? - Nicole ile iş dışında da arkadaşız. Bu hikaye Liane Moriarty’nin aynı adlı kitabından uyarlandı. Kitabı Nicole’e verdim, bir gecede kitabı okudu. “Belki birlikte bir şey yapabiliriz” dedim. Nicole o sırada Sidney’deydi. Liane yani kitabın yazarı da zaten Avustralyalı. Ertesi gün Nicole ve Liane kahve içmek için buluştular, sonra kitabın haklarını satın aldık. Sıra senaryo yazarı ve yönetmeni bulmaya geldi. İlk tercihlerimiz projeyi kabul etti ve çekimlere başladık.
Peki yapım şirketinizde neden sadece kadınlar için projeler yaratıyorsunuz? - Çünkü piyasada balans olmalı diye düşünüyorum. “Kadınlar üstün olsun, yönetimi devralsın” demiyorum. Eğer toplumun yarısını kadınlar oluşturuyorsa film piyasasında da denge olsun diyorum. Neden kadınların ön planda olduğu roller az? “Big Little Lies”da hikaye kadınlar üzerine ama yönetmenimiz ve senaryo yazarımız erkek işte, bu balans değil mi? Biraz daha eşitlik ve balans, tek derdim bu. Geçen sene 40 yaşınıza girdiniz, 3 çocuk annesisiniz. Hollywood’da çalışan anne olmaktan konuşalım mı biraz? - Öncelikle 40’lı yaşları çok sevdim. “Big Little Lies”ın ilk montajlarına bakarken yüzümdeki kırışıklıkları görmüştüm, hiç de rahatsız olmadım. 25 yıldır bu piyasada film yapıyorum. Kazandım o kırışıklıkları ben, bir sürü karakteri canlandırarak büyüdüm. Çocuklara gelirsek, başlarda annelik bana çok fiziksel bir iş gibi gelmişti. Onları kucaklamak, taşımak, kaldırmak, gece uyumamak, yemeklerini yedirmek... Ama büyüdükçe çocuklarla ilişkim çok daha derinleşti. Onlara hayattaki ilkleri için rehberlik etmek farklı bir deneyim oldu. Mesela ilk aşkları, ilk kalp ağrıları, ilk dansları, ilk arabaları, ilk üniversite başvuruları... Bunlar beni çok etkiliyor. Bu sene kızım için üniversite başvuruları yapıyoruz. Uzun bir yolculuk bizi bekliyor, onların hayatlarını keşfetmek için sabırsızlanıyorum. Ünlü anneler genelde çocuklarına görkemli doğum günü partileri düzenler. Siz de genç bir anne olarak çocuklarınıza çılgın partiler düzenlediniz mi? - Çok çılgın ve görkemli doğum günü partileri gördüm ama hiçbir çocuğuma çılgın bir parti yapmadım. Bir kere bir çocuğun 7’nci yaş doğum günü partisine gittik. Her davetliye akvaryum ve canlı balık hediye etmişlerdi. Çok saçma ve gülünç değil mi! İnsanlar abartıyı seviyor ve bu durum bana hayret ettiriyor. Ben daha çok pizza, film izlemek ve pinpon oynamak tarzında doğum günü aktiviteleri yapıyorum. Partide balon ve doğum günü pastası da yeterli diye düşünüyorum. Zaten çocukların umurunda değil partinin ne kadar görkemli olduğu, o abartılı partiler sadece diğer anneleri etkilemek için yapılıyor. Bu annelerin yarışı, çocukların değil. (Gülüyor)
Geçenlerde büyük oğlunuzla sizi basketbol maçında gördüm... - Evet, maçlara birlikte gidiyoruz, ödevleri birlikte yapıyoruz. Onların büyüme süreci beni geliştiriyor. Çok kuralcı bir anne değilim. Ne giyeceklerine, tarzlarına, saçlarına başlarına karışmıyorum. Birkaç sefer “Hava soğuk, mont giyin” dedim dinlemediler. Ben de içimden “Tamam, sadece gerekli bilgileri verip tercihleri onlara bırakırım o zaman” dedim... Aile, çocuklar, kariyer, diğer kadınlar için iş imkanı yaratmak... Bu konuları güzel bir şekilde dengelemişsiniz. Bu tempoda sizi en çok ne motive ediyor? - Eğer gerçekten isteyerek ve çok çalışırsak değişim yaratabiliriz. Bu piyasada 25 yıldır çalışıp, bir yerlere gelip halinden memnun oturan ve proje bekleyen insanlar da var ama bu benim karakterim değil. Çok aktifim, kendi oyunculuğumun yanı sıra her kapasiteye uygun proje yaratmak ve hayata geçirmek istiyorum...
Amerika’nın Tennessee eyaletinde büyüdünüz. Kendi çocukluğunuzla çocuklarınızın çocukluğu arasında ne gibi farklar var? - Biz Güney’de büyüyen insanlar daha doğal ve komiğiz bence. Süslü, kasıntı insanları sevmiyoruz. Alçakgönüllü ve doğal insanlar bize daha yakın. Çocuklarıma gelirsek... Onlara ilk önce at binmeyi, böcekten korkmamayı öğrettim. Onları şehir çocuğu gibi büyütmedim. Tennessee’de çiftliğimde bahçede çamurla oynayarak büyüdüler. Kendi çocukluğumdan parçaları onların çocukluğuna mümkün oldukça kattım.