Eğitim-İş Sendikası, Öğretmenlik Meslek Kanunu’na karşı “Öğretmene Saygı” başlığıyla düzenlediği eylemi bugün İstanbul’da yaptı. Sınav dayatmasından derhal vazgeçilmesi ve Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun geri çekilmesi istenen eylemde, Eğitim- İş Genel Başkanı Kadem Özbay, “Uzmanlık belgemiz, diplomamızdır. Diploması olmayanlar bize ahkâm kesemez” dedi.
AKP milletvekillerinin imzası ile Meclis’e sunulan ve şubat ayında yasalaşan Öğretmenlik Meslek Kanunu ve bu çerçevede çıkarılan yönetmeliğe karşı eğitimcilerin itirazı devam ediyor. Eğitim- İş Sendikası, “Öğretmene Saygı” sloganıyla önceki gün Burdur’da, dün İzmir’de yaptığı eylemi bugün de İstanbul’daki Kadıköy İskelesi’nde sürdürdü.
Çevre illerdeki öğretmenlerin de katıldığı eylemde, “Sınav dayatmasından derhal vazgeçilmeli. Öğretmenlik Meslek Kanunu geri çekilmelidir” ve “MEB! Otur, sıfır” yazılı pankartlar açıldı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kanunu protesto eden öğretmenler için kullandığı “çapulcu” sözüne karşı da “Çapulcu değil, öğretmeniz” dövizleri taşıyan öğretmenler, bu sözle birlikte “Mustafa Kemal’in öğretmeniyiz” sloganı attı.
Hazırlanan ortak açıklamayı okuyan Eğitim- İş Genel Başkanı Kadem Özbay, mesleğin onuruna, itibarına, ülkenin geleceğine, her bir çocuğun nitelikli eğitim hakkına sahip çıkmak için haksızlıklar karşısında susmayacaklarını, baskılara boyun eğmeyeceklerini söyledi. Yazar Fakir Baykurt’un “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir” sözünü de anımsatan Özbay, şöyle konuştu:
Öğretmene hoyrat davranılmaz, öğretmene saygı duyulur şiarıyla bugün biz de mesleğimizin onuru, mesleğimizin itibarı için ve anlamak istemeyenlere, alanlardan ders verme kararlılığıyla mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Bugün öğretmenlik, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıya. 20 yıl içinde refahımızı aldılar, mesleki haklarımızı kırptılar. Yaşanabilir bir emeklilik hayalimizi bile çaldılar. Şimdi çıkardıkları Öğretmenlik Meslek Kanunu ile itibarımızı da almak istiyorlar. Bugün ‘Orada dur’ demek için, kanun çıkarken Meclis’te iktidar vekillerinin yüzüne baka baka söylediğimiz, ‘Öğretmene parmak sallanmaz’ sözünü alanlarda çınlatmak için, hakların saraylarda kısık sesle değil, alanlarda gür sesle savunulduğunu göstermek için buradayız.
Çıktığımız bu yolda bizi hiçbir baskının geri çevirmeyeceğini bir kez daha göstermek için buradayız. Hepinizin bildiği gibi öğretmene danışılmadan, Saray’ın arka odalarında kararlaştırılan, yandaş sendikayla iş birliğiyle hazırlanan bir sözde meslek kanunu ile karşı karşıyız. Sınav başta olmak üzere beraberinde getirdiği angaryalarla mesleğimizin üzerine adeta bir kabus gibi çökmüştür. Bu bir meslek kanunu değildir. Bu, mesleği bitirme kanunudur. Kanun, öğretmenlerin fakültede zaten alanına göre eğitim aldığı yani her öğretmenin zaten uzman oğlu gerçeğini görmezden gelmektir. Öğretmenliğin zaten bir ihtisas alanı olduğu, altını çizen yasalarla çelişmektedir. Uzmanlık belgemiz, diplomamızdır. Diploması olmayanlar bize ahkâm kesemez.
Bu kanun, öğretmenlerin mesleği icra etmekten doğan haklarını, işgüzar ve hadsiz biçimde yeni şartlarla, kriterlerle bağlamak istemektedir. Kazanılmış haklarımızı adeta iç etmektedir. Eşit işe eşit ücret ilkesinde, meslekte kıdeme göre artış olması gerektiğini de çöpe atmaktadır. Bu kanun sözleşmeli, ücretli, kadrolu yerleştirilerek sömürülen öğretmenlerin yeni unvanlarla bir kez daha ayrıştırılmasına ve okullardaki huzur ortamının, çalışma barışının bozulmasına yol açacaktır. Yeni unvanlar, sadece öğretmenler arasında değil, veliler ve öğrenciler arasında da suni rekabet tohumları ekecektir. Velilerden gizlice kayıt parası toplayan, liyakatsizce atanmış devlet okulu yöneticileri için de yüksek unvanlı öğretmenin sınıfına öğrenci yerleştirmek için yeni bir gelir kapısı olacaktır.
Bu sözde kanun, meslek kanunu olmaktan çok ötededir. Bir teneffüs aralığında bile hazırlanabilecek basitlikte, 12 maddeden oluşan, öğretmeni ilgilendiren yalnızca 3- 4 maddeyi barındıran ve orada da öğretmenleri ayrıştıran, öğrencilerimizi ve velilerimizi ayrıştıran bir kanundur. Cumhuriyet kavramlarını yerli yersiz kullanarak içini boşaltmayı yöntem olarak belleyen iktidar, aynı taktik için bu kanunu da vesile etmiştir. Kanundaki kariyer basamaklarından birine ‘başöğretmen’ adının verilmesi, tartışılmaz bir hadsizliktir. Bu ülkenin bir tane başöğretmeni olduğunu, bizlerin onun sıfatını paylaşmayı değil, bize bıraktığı mirası korumayı yegâne hedef saydığımızı idrak edemeyen zihniyetin küçük hesaplarına yansımasıdır. Buradan bir kez daha haykırıyorum. Bizim bir tek başöğretmenimiz var, o da Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Oysa öğretmenin yeni unvanlara değil, insanlık onuruna yaraşır bir ücretle çalışmaya, liyakatsizce atanan yöneticilerin mobbinglerinden ve keyfi soruşturmalarından kurtulmaya, Anayasal bir hak olan güvenceli istihdama erişmeye, kıdeme göre artış almaya, öğrencilerini iktidarın sırtını sıvazladığı tarikatların elinden almaya ihtiyacı vardır. Üstelik kanunun dayattığı ezbere dayalı sınava, 'Yeterlilik sınavı' adının verilmesi de öğretmene üstten bakışın bir göstergesidir. ‘Öğretmenler sınavdan korkuyor’ ya da ‘Korkmayın, sınav kolay olacak’ gibi rencide edici söylemlerde bulunan yöneticiler, eğitime dair ağızlarını açmak için ne kadar yetersiz olduklarını bir kez daha göstermiştir.”
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’e de seslenen Eğitim-İş Sendikası Başkanı Kadem Özbay, sözlerini şöyle sürdürdü:
Sahi, sayın bakan, sizin yeterliliğiniz nedir? Hangi yeterlilikle, hangi liyakatla, eğitimci olmadığınız halde Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturuyorsunuz? Kendi şoförünüzü müdürlük koltuğuna atarken, eğitimden anlamayan kişileri bakanlığa doldururken hangi liyakatı esas almıştınız? 20 yıldır şaibesiz tek bir sınav yapamayan, sözde sınav yapacak kurumlar mı bizim yeterliliğimizi ölçecek? Biz size cevap verelim. Asıl sizin yeterliliğiniz yok. Sizin yeterliliğiniz sıfır. Derhal o koltuğu boşaltın. Bugün aldığı maaşla kirasını ödeyemeyen öğretmenlerin, bir milyona yaklaşan, atama bekleyen öğretmen arkadaşlarımızın her yıl devletin gücünü kullanarak asgari ücretin altında ücretli öğretmen olarak emeğini sömürdüğünüz öğretmenlerin, yoksulluk sınırının altında birlikte mahkûm ettiğiniz öğretmenlerin yüreğiyle, vicdanıyla, gözünüze bakıyoruz. Koltukları derhal terk edin, diyoruz.
Bunların ne okullardan ne öğretmenden ne dünyadan haberi var. Ama ant olsun ki anlatacağız, öğreteceğiz, ders vermeye devam edeceğiz. Onları, öğretmenin iradesinden, saygınlığına bağlılığından, üretimden gelen gücünden haberdar edeceğiz. Başöğretmen olduğu hâlde, sınıfta öğretmenin önüne geçmeyecek kadar bu mesleği yücelten Atatürk’ün kurduğu bu ülkede, onun eğitim neferlerinin, bu kölelik kanununu kabul etmeyeceğini göstereceğiz. Eğitimci olarak ilk günden beri hakaret niteliğindeki bu meslek kanununa karşı itirazı örgütleyen yegâne güç olduk. Kimsenin de şüphesi olmasın ki bu meslek kanunu geri çekilmedikçe ya da eğitimcilerin talepleri doğrultusunda yeniden düzenlenmedikçe, eylemlerimize son vermeyeceğiz.” (ANKA)