Bir önceki yazımda 15 yaşındaki öğrencilerin okuduklarını anlama, matematik ve fen bilgisi düzeylerini ölçmek üzere OECD tarafından yapılan PISA sınavları sonuçlarına göre Türkiye’nin 65 ülke arasında 43. sırada bulunduğundan, son üç PISA sınavının ortalama sonuçlarına göre en başarılı ülkenin Finlandiya olduğundan söz etmiştim. Finlandiya’nın bu başarısı dünyanın ilgisini çekmekte, diğer ülkeler Finlandiya eğitim sistemini tanımaya ve analiz etmeye çalışmakta. Ülkemizde eğitimde yeni bir atılım yapma ihtiyacı konusunda tam bir ittifak mevcut. Yeni bir eğitim modeli de tartışılıyor. Belki arayışlara katkıda bulunur düşüncesiyle Finlandiya eğitim sistemini irdeleyen bir OECD raporunun özetini paylaşıyorum. Finlandiya’da eğitim reformu arayışları İkinci Dünya Harbinin bitiminden sonra başladı. Bugünkü sistem kuruluncaya kadar Parlamentoda ayrı dönemlerde üç komisyon arayış içinde oldu. Ülkenin çok partili koalisyonlarına ve sıkça değişen eğitim bakanlarına rağmen reform arayışları tam bir anlayış birliği içinde sürdü. Eğitim dünyasının yanında veliler, yerel yöneticiler, iş dünyasının temsilcileri, sivil toplum örgütleri bu çalışmalara katıldılar. Aynı katılımcı anlayış uygulanmakta olan sistemin başarısında rol oynamaya devam ediyor. 1990’lı yılların başlarında Finlandiya dış ticaretinde önemli payı olan Sovyetler Birliği’nin çökmüş, ülkenin finans kesimi bugünkü küresel krize benzer bir kriz yaşamıştı. Aynı yıllarda AB adaylık sürecini tamamlamış, 1995 yılında üyeliğe kabul edilmişti. Finlandiya’nın geldiği kavşakta tarıma ve orman ürünlerine dayalı ekonomisini terk ederek yaratıcılığın egemen olacağı bilgi ve enformasyona dayalı bir ekonomik yapıya geçmekten başka şansı kalmamıştı. Bu zorunlu tercih eğitimdeki reform hareketlerinin de itici gücü oldu. Eğitimde yapılan reformların sonucunda toplumun eğitim düzeyi yükselirken istihdamın kompozisyonu da değişti. 1970 yılında liseyi bitirenlerin oranı % 30 iken bu oran bugün % 80 düzeyine ulaştı, hatta 24-35 yaş grubunda % 90’ı buldu. Yirmi yaşında üniversiteye kayıtlı olanların oranı Finlandiya’da %43 OECD ortalamasının üstünde. 1971 yılında 1000 çalışanın beşi araştırma geliştirmede çalışırken bugün 1000 çalışanın 22’si araştırma geliştirme faaliyetlerinde çalışıyor. Başarıyı yaratan eğitim modeli öğrencilerin kavrayış kapasitelerini geliştirmeye odaklı dokuz yıllık bir temel eğitimin üzerinde oturuyor. Daha erken yaşlarda çocukları yeteneklerine göre ayrıştıran sistemin terk edilmesiyle modelin omurgasını oluşturan temel eğitimin gerisinde iddialı bir anlayış var. Bu anlayışa göre hangi bölgeden, hangi aileden, hangi gelir grubundan gelirlerse gelsinler, bütün çocuklar başarılı olabilir. Temel eğitim okullarında öğrencilere bilgi yüklemek yerine yaratıcı ve açık fikirli olarak yetişmelerine önem verilir. Bu okullarda eğitimin ötesinde öğrencilere sıcak yemek verilir, sağlık ihtiyaçları karşılanır, ihtiyaç duyanlara rehberlik ve psikolog hizmetleri verilir. Özetle, belediyelerin yönetimindeki temel eğitim okullarında eğitim ve öğretimden fazlası veriliyor, çocukların kişisel gelişimi her yönüyle destekleniyor. Tüm çocukları kazanmaya dönük bir toplumsal sorumluluk üzerine inşa edilmiş sistem. Daha da geride toplumun bireylerine eşit davranma, fırsat eşitliği sağlama arzusu var. Temel eğitimden sonra öğrencilerin bir bölümü kendilerini üniversitelere hazırlayan liselere gidiyor, bir bölümü de meslek okullarına gidiyor. Son yıllarda meslek okulu mezunlarına yüksek öğrenime devam imkanı sağlayan politeknik okullarının açılmış olması mesleki okulların cazibesini arttırdı. Temel eğitimden mesleki okullarına geçenlerin oranı % 42’ye yükseldi. Meslek okulları ve politeknik okulları ile iş hayatı arasındaki ilişkiler öğrencilerin iş tecrübesi kazanmasını sağlıyor. Liselerde de müfredat sabit ve değişmez olmaktan çıkıp daha esnek modüler bir yapıya büründü. Liseden mezun olmak için merkezi bitirme sınavını geçmek gerekiyor. Buraya kadar anlattıklarım bizim de değişik ölçülerde uyguladığımız ya da uygulamaya çalıştığımız modelleri anımsatabilir. Finliler de yapılan eğitim reformunun kendi buluşları olduğu iddiasında değiller. Birçok ülkenin deneyiminden faydalandıklarını kabul ediyorlar. Finlandiya örneğini diğer ülkelerden farklı kılan ise öğretmenin sistem içindeki yeri. Her şeyden önce öğretmen mesleğini seçenler liseden mezun olanların en başarılı % 25’i arasından çıkıyor. Önceleri öğretmenler lise sonrası gidilen yüksek öğretmen okullarında yetişirken şimdi üniversitelerin eğitim fakültelerinde okuyorlar. Temel eğitimde ve lisede görev almak için bu da yetmiyor, lisansüstü, master derecesi almaları isteniyor. Öğretmen adaylarının araştırmaya dayalı tez yazmaları şart koşulmakta, böylelikle edindikleri araştırma becerisini öğrencilerine aşılamaları beklenmekte. Eğitim fakülteleri ile branş fakültelerinin işbirliği genel pedagojik eğitimin yanında branşlara özel pedagojik eğitimin verilmesine imkan tanımakta. Öğretmen adayları üniversiteler ile işbirliği yapan okullarda klinik çalışması yapabilmekte. Seçilme ve yetişme sürecine özen gösterilen öğretmenin Finlandiya’da itibarlı bir konumu var. Öğretmene diğer mesleklerde olduğu gibi inisiyatif kullanacağı alan bırakılıyor. Merkezi yönetim müfredatın ana hatlarını oluşturuyor, ayrıntılarını ve uygulama metodolojisini öğretmene bırakıyor. Diğer Batı ülkeleri ile kıyaslandığında öğretmenlerin haftalık ders yükü, saat bazında daha az. Ama derse hazırlanmak ve kendilerini eğitmek için daha çok zaman harcıyorlar. Her öğretmen yılda en az yedi gün eğitim görmek zorunda. Eğitimler okul düzeyinde düzenlendiği gibi belediyelerce de düzenlenebiliyor. Başarı, testlerle öğrencileri yarıştırarak ölçülmüyor. Sınıf ve öğrenci bazında başarıya odaklanılıyor. Öğretmenin öğrencilerin farklılıklarını keşfetmesi ve bu farklılıklara göre öğrencileri yönlendirmeleri beklenmekte. Onları yaratıcı ve araştırmacı olmaya, sorgulamaya, fikirlerini serbestçe ifade etmeye alıştırması beklenmekte. Temel eğitim okullarında, sınıfında geri düşen öğrencilere yardım etmek üzere özel öğretmenler istihdam ediliyor. Her öğrencinin durumu okul yöneticilerinin, rehber öğretmenlerin, velilerin ve öğretmenlerin iştirakiyle değerlendiriliyor. Okulların ölçek olarak küçük olması sistemin kollektif bir çaba ve sorumluluk içinde yürütülmesini kolaylaştırıyor, öğrencilerin başarı düzeyleri arasındaki makası daraltıyor. Finlandiya eğitimde başarıyı uzun yıllara yayılı ısrarlı arayışların sonunda yakaladı. Başarının temelinde ulusal mutabakat var, toplumun öğretmene verdiği değer var, katılımcılık ve kollektif sorumluluk var, eğitim faaliyetine taraf olanlar arasında kurulan güven köprüsü var, bütün çocukları her yönüyle sahiplenen anlayış var. Finlandiya başarılı eğitim sistemi sayesinde dünya rekabet liginin tepelerine yerleşti. Darısı demografik yapısının araladığı fırsat penceresini kullanma aşamasında olan Türkiye’nin başına. Zekeriya Yıldırım'ın 'Eğitimde atılım zamanı' başlıklı yazısı için tıklayın