Eğitimde Türk-İslam sentezine dönüş

Danıştay ve AİHM karalarına göre zorunlu din derslerini kaldırması gereken Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), din dersini kaldırmak bir yana, içeriğini tüm derslere yayıyor. MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın (TTKB) hazırladığı yeni “Ortaöğretim Felsefe Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu”nda, dinin insana “mutluluk, huzur, güven, manevi doygunluk, sevgi” kazandırdığından bahsediliyor, hadislerden örnekler veriliyor. Program eğer uygulanırsa, öğrenciler felsefe dersinde “Güçlü ve Adil” başlığıyla devlet hakkında kompozisyon yazacak, “Tanrı var ki...” diye başlayan tartışmalar yapacak. Felsefenin dogmayı kanıtlanmak için bir araç olarak kullanılarak sulandırıldığını belirten felsefeciler, programın milliyetçi-dinci anlayışla hazırlandığını vurguladılar. Komisyonda öğretim üyesi yok Biyoloji dersi müfredatına yaratılışçılığı, fizik dersi müfredatına bilinemezciliği yerleştirmeye çalışan AKP Hükümeti’nin yönetimindeki MEB-TTKB, son olarak aralarında hiçbir felsefe bölümü araştırma görevlisinin bulunmadığı Felsefe Dersi Öğretim Programını Geliştirme Özel İhtisas Komisyonu adlı bir ekibe “Ortaöğretim Felsefe Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu” başlıklı bir taslak hazırlattı. Bu programın amaçları arasında, ancak ahlak bilgisi dersinin konusu olabilecek; “milli değerleri özümsemek”, “özgürlük ve sınırlılık dengesini korumak” gibi başlıklar bulunuyor. Filozofsuz ve akımsız felsefe Felsefecilerin özgürlük, iyi-kötü, huzur, bilgi, varlık gibi kavramlarını iyi tanımlamadığı ve günlük kavramlarla karıştırıldığını savunan programda, birçok önemli felsefi akımın ve felsefecinin adı dahi geçmiyor. ‘Giriş’ bölümünde Sokrates ve Descartes’ten birer alıntı yapılmasından sonra yer verilen ilk anekdot, Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihati. ‘Tanrı var ki...’ “Bilgiden Bilime” başlığı altında bir bölüme yer verilen programda, din ve felsefenin “insana kazandırdıkları” bir tabloyla karşılaştırılıyor. Karşılaştırmaya göre din insana “huzur, manevi doygunluk, tanrı sevgisi, mutluluk, güven” kazandırırken, felsefe kişilere yalnızca “olaylara çok yönlü bakabilme, farklı düşünceleri fark etme, düşünürken analiz ve sentez yapabilme...” gibi yetiler kazandırıyor. Adeta dinin felsefeye ve bilime üstünlüğünün ispatlanmaya çalışıldığı programda, öğrencilere “Tanrı var ki...” başlıklı bir de tartışma yaptırılması öngörülüyor. Bu tartışmayı öğretmenin öğrencilere bir kitap göstererek, “Yazar olmadan bu kitabın var olması mümkün mü” sorusuyla başlatması ve “Bu olağanüstü makinenin gerisinde, akıllı, bilgili, planlı bir varlık olmalıdır. O, ancak tanrı olabilir. O halde tanrı vardır, tanrı var ki biz varız, hayat var, ölüm var” alıntısıyla bitirmesi isteniyor. Programın “Varlık Felsefesi” bölümünde “Öğrenciler evrende fark ettikleri düzene ilişkin örnekler verirler” deniliyor. Yine aynı bölümde, “Varoluşun Amacı” başlıklı tartışma için öğretmenlere şunları yapmaları söyleniyor: “Akciğer solunum için, mide sindirim için, ‘İnsan ne için’ gibi sorularla öğrenciler düşündürülür. ...Her varlığın meydana gelişinde bir amacın olduğu öğrencilere buldurulur!” Böyle felsefeye böyle sanat! Felsefeyi tanrının ispatına indirgeyen program, sanat konusunda da sınıfta kalmış durumda. Programda Abidin Dino’nun “Mutluluğun Resmi” adlı bir resminin tartışılması isteniyor. Ancak Abidin Dino’nun böyle bir resmi bulunmuyor. Programın tartışılması için önerdiği Osman Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” resminin ise kötü bir kopyasına yer verilmiş. Üstelik kopya resme orijinalinde bulunmayan bir de “ibrik” eklenmiş. Hiçbir felsefe metninin yer almadığı programda, sadece bir dönemin “çok satan” kitabı “Sofi’nin Dünyası” romanından ve Brezilyalı Yazar Paulo Coelho’dan alıntılar var. Özgürlük; ama sınırlı Programın “Siyaset ve Felsefe” başlıklı bölümünde “düzen ve karmaşa” karşıtlığı bir araya getirilerek öğrencinin “düzenin devlette bir ihtiyaç olduğunu fark etmesi” ve “karmaşanın istenmeyen bir durum olduğunun bilincine varması”nın hedeflendiği belirtiliyor. Bu bölümde öğretmenlerden, “Türk milletinin kendine has bir devlet geleneği olduğu ve düzenin sağlanması için devlet otoritesine ihtiyaç olduğunun vurgulanması” isteniyor. Programda “özgürlük” kavramının, yanına “sınırlılık”, “ahlak”, “devlet”, “sorumluluk” gibi kavramlar eklenmeden kullanılmadığı dikkat çekerken, yapılması önerilen bir etkinliğin başlığında “Özgürlük... Nereye kadar” diye soruluyor.