Ehlisünnet TV muhabiri: Charlie Hebdo'ya üzülemiyorum

Fotoğraf: Muhsin Akgün

Ehlisünnet TV muhabiri Mücahid Cihad Han, Paris’te 12 kişinin hayatını kaybettiği Charlie Hebdo dergisi saldırısıyla ilgili olarak, “Charlie Hebdo’ya dergi diyemiyorum, paçavra diyorum. Öldürülmeleri doğru demiyorum. Üzülüyor muyum ölenlere, hiç üzülesim gelmiyor. Derginin yaptığı sanat, mizah değil terör. İnanç özgürlüğüne savaş açmış dergi. Terör terörle karşılık buldu gibi görüyorum ben. İki terörist birbirini buldu gibi geliyor bana. Bence buna tepki benim yaptığım gibi dergiyi yırtmak olabilirdi. Çıkıp vuramam tabii. Bu dergiden doğruyu söylemek gerekirse haberim yoktu. Bu olaylarla haberim oldu” dedi.

Hürriyet gazetesinden Burak Kuru’nun Mücahid Cihad Han ile yaptığı söyleşi şöyle:

Mücahid Cihad Han tanıdık gelmeyebilir ama “Ehlisünnet TV’de sokak röportajları yapan muhabir” dersem hatırlarsınız. Yetmezse, tebliğ yapan, Osmanlı hakkında sorular soran, en son da Charlie Hebdo dergisini yırtan kişi diye ekleyebilirim. Çok mutlu olduğu ‘Yeni Türkiye’de kendini özgür hissettiğini söyleyen Mücahid, medrese eğitimini, Recep Tayyip Erdoğan’dan beklediği hilafet ilanını ve şeriatı anlattı.

Buluştuğumuz İstiklal Caddesi boyunca Galatasaray Meydanı’na doğru yürürken, artık şöhret olmuş halde insanların verdiği selamı alarak ilerliyor. Fakat 20 yaşında olduğu pek bilinmediği için sanki yaşına hürmet edilir bir durumla karşı karşıya kalıyor. Adı Mücahid Cihad Han. Evet ‘d’ ile. 1995 yılında doğduğunda ailesindeki Necmettin Erbakan sevgisi ve babaannesinin Cihad isteği nedeniyle bu ismi almış.

2007 yılından beri aldığı medrese eğitimi, ve Nakşibendi tarikatı mensubu olması onu bir süre sonra tebliğ yapmaya yöneltmiş. “Benim gibi binler var” dediği medresede eğitimine devam ederken 3 senedir de tebliğ yaptığını yani insanları doğruya davet ettiğini şöyle anlatıyor: “Tebliğ yaparken, Bülent abi (Ehlisünnet TV kurucusu) videolarımı çekti. İlk videomuzda hata yaptık, Nişantaşı’nda insanlar için ‘Eğlencesine düşkün, sarhoş, ceddinden kopan, evin yolunu bulamaz’ gibi tanımlama yaptık. Yanlış oldu bu hareket, sonra onlardan özür diledik.”

Toplumla yavaş yavaş barıştığını da şu şekilde: “Eskiden gerici yobaz diye laf atanlar şimdi ‘Hocam nasılsınız’ diyorlar. Biz de kendimize çekidüzen verdik onlar da yumuşadı.”

 

Nüfus cüzdanındaki din hanesi kaldırılsın

 

6 yaşından beri sarık ve cübbe hayatının bir parçası olmuşken, bir de buna tebliğ eklenince başına bir şey gelmesinden korkan annesini Yeni Türkiye tarifiyle sakinleştiriyor: “Yeni Türkiye gayet özgür. Eskiye nazaran daha iyi. İslami camianın üzerine çok gidildi, başörtülülere çok zulmedildi. Bir savcı bizi süründürebilirdi sarık yüzünden. Eskiden. Bunlar açısından adımlar atıldı özgürleşme oldu.”

Yine de ülke kafasına göre değil hâlâ. Kimlik Müslümanı kavramını ortaya atıp isyan ediyor. “Ortalık kimlik Müslümanı dolu. Ben ona karşıyım. Müslüman değil kimliğinde İslam yazıyor canım ne alakası var. Adam ateistse ateist yazsın. Ya da hiç yazmasın. Ben kimlikteki din hanesinin kaldırılmasından yanayım. Kaldırılsın ya!” Bu çıkışına “Ne güzel” cevabını verdiğimde, “Siz öyle deyince ben kendimden şüphe ettim bak şimdi” diye şaka yapıyor.

Ardından Müslüman tanımı geliyor: “Kendine Müslüman deyip şeriatı kabul etmeyenler var. Bu Müslüman olamaz! Şeriatı istemesi lazım.” Peki şeriatı bu ülke ister mi? Cevabı hazır: “Referandum olsa en az yüzde 60 ‘Şeriat gelsin’ der.”

 

Bakara makara yanlış ama

 

AK Parti’yi destekliyor, ülkeyi yönetenlere güveni tam. Egemen Bağış’ın ‘Bakara-makara’sına gelince ise, “Öyle demiş mi bilmiyorum. Yapmadım diyor ama yaptıysa boşluğuna gelmiş olabilir. Çok büyük yanlıştır, ayeti kerimeye bu denemez. Ama adam molla değil ki bunun yüzünden atmamamız lazım. Arkadaşlar onun boş vakitlerinde sohbet hatta Cübbeli Ahmet Hoca’yı dinlediklerini söylüyor” diyor.

 

AKP-Cemaat kavgasına fazla ilişmeden “Cemaatin siyasete girmesi yanlış. Hangi cemaat-tarikat olursa devlete sızmamalı” lafını ediyor, kendi bağlı olduğu tarikatın ‘Dua’ tavrını esprili anlatıyor: “Tarikat hep şunu demiştir: Devlet başkanına dua. Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu olsa ona da dua ederiz. Tabii şekil değişir. Deriz ki ‘Yarabbi sen bu kulunu ıslah et. Hidayet nasip et. İslami prensiplere girmeyi nasip et.’ Ama Recep Tayyip Erdoğan için, ‘Onun sırlarını, düşüncelerini hayra çevir. Güç, kuvvet, iman ver; yoluna devam etsin’ diye dua ediyoruz.”

Mustafa Kemal’in çoğu inkılabını benimsemediğini yine de ona saygı duyduğunu anlatırken ikinci sürprizi komünistlerle iyi anlaştığını söyleyerek yapıyor, “Onlar farklı görüşlere açık. Ama Kemalist zihniyetle anlaşmak mümkün değil.”

Gezi’yi desteklemiyor ama o dönem ‘tebliğ’ için önemli fırsatmış. “Tam gitmek istediğim çevreydi orası. Çünkü o kitle ekseriyetle içki içen, İslam’a göre günaha yatkın. İstediğim ortam o zaten. ‘İçki haramdır, yapmayın günahtır’ demek istiyorum. Yani Taksim’de bar, meyhane gezip bulduğum insanlar bir yerde toplanmış, neden gitmeyeyim? 150-200 kişiye seslendiğim oldu.”

Evlilik görünürde yokmuş. Çünkü sosyal hayatı tebliğden ibaret. Hem de bu işlere genelde hocaefendiler bakarmış.

Erdoğan övgüsünü hilafet isteğiyle taçlandırıp, merakla beklediği günleri anlatıyor, hem de IŞİD’e kafa tutarak: “Ak Saray, milletin sarayı diye düşünüyorum. Erdoğan, emekli olunca orada oturmayacak. 4 minareli cami yapılıyor (Osmanlı döneminde selatin camiine denk). Oturdum, Ak Saray’dan hilafetin ilan edilmesini bekliyorum. 4 minareli cami yapsın, Recep Tayyip Erdoğan ümmetin lideri olsun, halife olsun, bunun ne zararı olur. IŞİD’i kabul etmiyoruz. Onların halifeliğini 3-5 çapulcu kabul eder. Bir de gelse ilk bizden kesmeye başlar onlar. Sizden değil.”

 

Hepsi yeniçeri olsa daha güzel olurdu

 

“Bu fotoğrafı görünce evde mehteranı bir açtım, tüm aileyi coşturdum. Çok hoşuma gitti. Tarihiyle gurur duyan bir Cumhurbaşkanı gördüm orada. Bununla dalga geçtiniz. 16 yıldızla niye dalga geçmiyorsunuz! Bu onun insana dönmüş hali. Bunun biraz değişiği olabilirdi. Bana sorarsan hepsi yeniçeri olabilirdi. Bu da iyiydi. Gurur duyuyoruz.”

 

Charlıe Hebdo’ya üzülmedim

 

“Charlie Hebdo’ya dergi diyemiyorum, paçavra diyorum. Öldürülmeleri doğru demiyorum. Üzülüyor muyum ölenlere, hiç üzülesim gelmiyor. Derginin yaptığı sanat, mizah değil terör. İnanç özgürlüğüne savaş açmış dergi. Terör terörle karşılık buldu gibi görüyorum ben. İki terörist birbirini buldu gibi geliyor bana. Bence buna tepki benim yaptığım gibi dergiyi yırtmak olabilirdi. Çıkıp vuramam tabii. Bu dergiden doğruyu söylemek gerekirse haberim yoktu. Bu olaylarla haberim oldu.”