Cumhurbaşkanlığı yarışında CHP ve MHP'nin "çatı adayı" olarak yarışa katılmasıyla Türkiye'nin daha yakından tanıma fırsatı bulduğu Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, Ortadoğu'daki özellikle Şii ve Sünni gruplar arasında yaşanan mezhep kavgalarına dikkat çekerek, "Bu mezhepçilik ateşine gaz dökmememiz lâzım. Bize de sıçratırsak, çok kötü olur. Çok dikkatli olmamız lazım" dedi.
2004-2014 arasında İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreterliği görevinde de bulunmuş olan İhsanoğlu, Türkiye'nin İran'ı sert bir dille eleştirdiği Yemen operasyonuna ilişkin olarak ise, "nüfuz çatışması, Yemen'i ele geçirme harekâtı" olarak niteledi.
İhsanoğlu’nun görüşlerini “Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan kritik mesajlar” başlığıyla Hürriyet’teki köşesine taşıyan (31 Mart 2015) Verda Özer’in yazısından bazı bölümler şöyle:
Hemen en "akut" soruyla başlıyorum: Tüm bölgeyi kan gölüne çeviren bu Şii-Sünni çatışması durdurulabilir mi?
İhsanoğlu bunun mümkün olduğunu anlatıyor: "2006'da Irak'taki mezhep çatışmasını durdurdum. Ülkenin tüm Şii ve Sünni dini liderlerini İİT şemsiyesi altında topladım. Ve kan dökmeyi yasaklayan, 10 maddelik, bağlayıcı bir metni kabul ettiler."
Ancak daha sonra gelen siyasi liderlerin, mezhepleri kullanarak bunu bozduğunu söylüyor.
Peki buna karşı ne yapmak lazım? "Ortadoğu'da kanser var. Kanser aspirinle tedavi edilmez" diyor.
Ve reçeteyi veriyor: "Westphalia Antlaşması gibi bir anlaşma yapmak lazım (Avrupa'da Otuz Yıl Savaşları'nı bitiren anlaşma). Ve aynı anda büyük bir ekonomik kalkınma planı başlatmak gerek."
Geliyoruz Yemen'e.
Malûm hafta sonu Arap Ligi, bir "Arap ordusu" kurmaya karar verdi. "Bu karar, Arap Ligi tarihinde ilk defa alınıyor. Bunu kabul etmeleri dikkat çekici" diyor.
Ve Yemen operasyonunu "nüfuz çatışması, Yemen'i ele geçirme harekâtı" olarak niteliyor.
Peki İran'ın bu krizde rolü oldu mu? "Belli ki herkes bir tarafı destekliyor" diye yanıtlıyor.
Yemen'de Zeydiler ve Şafiler, yani Şiiler ve Sünniler arasındaki farkın ise çok az olduğunu, bugüne kadar birbirlerinin camilerinde namaz kıldıklarını anlatıyor. "Aralarındaki farkın altını çize çize derinleştirdiler. Bu oyuna girmemek lazım" diye ekliyor.
Ve önemli bir uyarıda bulunuyor: "Bu mezhepçilik ateşine gaz dökmememiz lâzım. Bize de sıçratırsak, çok kötü olur. Çok dikkatli olmamız lazım."
Peki Türkiye bir rol oynayabilir mi? "Bugünün Türkiyesi laik, demokratik, kalkınma ve sanayileşme yolunda önemli adımlar atmış bir ülke olarak, ilham kaynağı olmaya devam etmeli. Bunlar bölgede arzu edilen değerler" diyor.
Geliyoruz İslamofobi'ye. İhsanoğlu, Danimarka'da Hz.Muhammed karikatürlerinin yayınlanmaması için, Avrupalı liderlere karşı mücadele etmişti.
Ocak ayındaki Charlie Hebdo saldırısı sonrasında ise Batılı siyasetçiler söylem değiştirdi. "Dini hassasiyetler, ifade özgürlüğünün sınırıdır" demeye başladılar.
Ancak diğer yandan, Avrupa'da aşırı sağ yükselişte.
"Siyasetin ana akım temsilcileri, sonunda bizim 10 sene önce söylediklerimizi söylüyor. Bu önemli. Yoksa aşırı sağ, borsa gibidir. Bir yükselir, bir iner" diyor.
Peki Charlie Hebdo saldırısı hakkında ne düşünüyor? "Hayat hakkına ve insan hakkına tecavüzdür" diye cevaplıyor.
Ancak ekliyor: "Bundan İslamiyeti sorumlu tutmamak lâzım. Bu gençler yaşadıkları ekonomik ve psikolojik sıkıntıları, Batılı toplum içinde yaşadıkları uyumsuzluğu ve bundan doğan kinlerini bastırmak için İslam'ı örtü olarak kullanıyorlar."
Peki İslam'ın reform yaşaması gerektiğine inanıyor mu? "İslam'ın değil, İslam dünyasının reforma ihtiyacı var. Dini siyasete alet ediyorlar. Oysaki dini, ulvi bir yere koymak lazım" diyor.
Son olarak: İhsanoğlu Aralık 2013'te Vatikan'da Papa'yı ziyaret etmişti. Bu, iki kurum için bir ilkti. Ve iki din arasında "tarihi uzlaşma" çağrısında bulunmuştu.
İhsanoğlu hâlâ bu önerisinin arkasında. Ancak siyaseti dışında tutuyor: "Siyaset dahil olursa, ilk günden başarısız olur."
Yazının tamamı için tıklayın.