Ekonomik büyüme refahın başlıca göstergesi olarak kabul ediliyor. Peki ekonomik büyüme tek başına mutluluk ve kalkınma için yeterli mi?
Sürekli ekonomik büyüme Alman ekonomi politiğinin belirlediği hedeflerden biri. Zira ekonomik büyüme ile birlikte kalkınmanın ve refah düzeyinin de yükselmesi bekleniyor. Ancak hammadde kaynaklarının sınırlı olduğu bir dünyada sürekli ekonomi büyüme ne kadar mümkün? Ekonomik büyüme insanların mutluluk düzeyini artmasını da beraberinde getiriyor mu?
Bu sorular 20 - 22 Haziran tarihlerinde düzenlenecek “Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı”nda mercek altına alınacak. Konferans öncesi uzmanlar ekonomik büyümenin tanımını ve sınırlarını DW'ye değerlendirdi.
Süpermarketlerde dolu raflar, en yeni ilaçlar ve bir önceki yıla göre daha fazla tatil... Tüm bunlar gayrisafi yurtiçi hasılanın da yükselmesini beraberinde getiriyor. Zira bu değer, bir ülkede bir yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam değerini ifade ediyor. Eğer bir önceki yıla göre daha fazla üretim ve satış gerçekleşmişse gayrisafi yurtiçi hasıla da yükseliyor ve bir “ekonomik büyümeden” bahsediliyor. O nedenle birçok ülkede gayrisafi yurtiçi hasıla aynı zamanda refah ve kalkınmanın başlıca göstergesi kabul ediliyor.
Ne var ki bu hesaplama yapılırken orman arazilerinin yanması, hammaddelerin işlenmesi sırasında veya mal üretimi ve sevkiyatı sırasında meydana gelen çevre kirliliği gibi çeşitli zararlar dikkate alınmıyor. Ayrıca hesap sırasında temel gıda maddelerinin üretimi ile silah üretimi arasında bir ayrım da gözetilmemiş oluyor. Mevcut ekonomik büyüme modelini eleştirenler tam da bu noktalara dikkat çekiyor.
Sürdürülebilir kalkınma konusunda Alman Açlıkla Mücadele Kuruluşu tarafından düzenlenen konferansa katılan Ekvador eski Enerji Bakanı Alberto Acosta şunları kaydediyor: “Ekonomik büyüme kalkınma ile eş anlamlı değildir. Her tür büyümenin sosyal ve ekolojik bir geçmişi vardır. Büyümenin iyi biçimleri olabildiği gibi kötü biçimleri de olabilir.”
Acosta sanayi ülkelerinin her ne pahasına olursa olsun ekonomik büyümeyi sağlama mantığıyla hareket ettiğini ve bu büyümenin kendi halklarının gerçek ihtiyaçlarına karşılık gelmediğini vurguluyor. Söz konusu ekonomik büyümenin zararının kalkınmakta olan ülkelere çıkartıldığını belirten eski enerji bakanı büyümenin hızlandırılması değil yavaşlatılması gerektiğini kaydediyor.
“Hep Daha Fazlası, Bir Türlü Yetmiyor! Büyüme Takıntısından Gayrisafi Sosyal Mutluluğa” adlı kitabın Alman yazarı Petra Pinzler de daha az büyüme fikrinin geleneksel ekonomi çevrelerinde ve ekonomi politikalarında bir tabu olduğuna dikkat çekiyor:
Pinzler, "Geleneksel ekonomistler, ekonomik büyümeden ilelebet devam edecek bir kavram anlıyorlar. Ekonomi sürekli büyüyor, büyüyor, büyüyor. Buna karşılık çevreyi göz önünde bulunduran ekonomistler, ekonominin ve ekonomilerin dünyanın bir parçası olduğu fikrini savunuyorlar ve dünya düz değil yuvarlak. Dolayısıyla dünya gibi sınırlı bir mekânda hiçbir şey ilelebet büyüyemez" diyor.
Ekonomik büyümeyi sağlamak için hizmet sektörünün genişletilmesi yeterli. Yazar Petra Pinzler yüksek spekülasyonlara dayalı finans branşının da bu sektöre dahil olduğuna dikkat çekiyor. Refahın, maddi zenginlik ile eşit tutulamayacağını vurgulayan Pinzler mutluluk araştırmalarından çıkan sonuçlara işaret ediyor. Bu araştırmalarda elde edilen sonuçlara göre en yoksul ülkelerde refah ile ekonomik büyüme arasında bir bağ olduğu ortaya konuyor; ne var ki belli bir zenginlik seviyesinden sonra refah artmıyor. Örneğin üç otomobili olan bir insan tek otomobili olduğunda sahip olduğu mutluluğa göre üç kat mutlu olmuyor.
Dünya Bankası'nın doğal kaynaklar konusundaki uzmanlarından Günter Schmidt ise ekonomik büyümenin yavaşlatılması gerektiği konusunda hemfikir değil. Yunanistan'da ekonomik büyümenin eksik olmasının refah ve mutluluğun da azalmasına neden olduğuna dikkat çeken Schmidt şunları kaydediyor:
"Ekonomik büyüme hep olacak, ne olursa olsun. Birkaç yıl içinde dünya üzerinde yaşayan insan sayısı 9 milyara ulaşacak. Ayrıca başta Hindistan ve Çin olmak üzere tüm ülkelerde gelir artıyor. Bu insanlar tüketmek için farklı mallar ve ürünler talep edecek. Kim gidip de bu insanlara 'İsteyemezsiniz' diyecek." (Deutsche Welle Türkçe)