"Ekonomi, iktidarı getirdiği gibi götürebilir"

"Ekonomi, iktidarı getirdiği gibi götürebilir"

Yeniçağ yazarı Batuhan Çolak, ekonomideki rakamsal değerlerin ne kadar manipüle edilirse edilsin, ekonominin ciddi bir boşluk içinde olduğunu söyledi. "İlerleyen günlerde 'Dış güçlerin oyunu, millî bir iktidar istenmiyor, bize operasyon yapılıyor' sözlerini daha çok duyacağız" diyen Çolak, "Tekrar hatırlatmakta fayda var; ekonomi dış operasyondan dolayı değil, iyi yönetilemediği için bu noktada" dedi. Çolak, "Ekonomi, iktidarı getirdiği gibi götürebilir" ifadesini kullandı.

Batuhan Çolak'ın, "Ekonomi, iktidarı getirdiği gibi götürebilir" başlığıyla (13 Nisan 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Trump'ın Suriye çıkışından en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor.

Dolar, Euro ve gram altın rekor üstüne rekor tazeliyor. Tablo giderek kontrol edilemez bir hale geldi. Cumhurbaşkanı'nın ekonomi kurmayları rahatlatıcı bir açıklama yapamıyor.

2018'in başından bu yana benzine tam 12 kez zam geldi. Neredeyse 50 kuruşu aşan bir zamdan bahsediyoruz. Böyle giderse yıl sonuna kadar litre başı benzin fiyatlarının 6 TL'yi aşması olağan bir ihtimal.

Ekonomideki tablo, döviz ve petrol fiyatları üzerinden ifade edilse de günlük gıda harcamaları akıl almaz boyutlara ulaştı.

Marketlerdeki peynir, süt ve yoğurt raflarında fiyatlar uçmuş durumda.

Sebze-meyve fiyatları da kontrol edilemez boyutta. Her gittiğinizde zamlı fiyatlarla karşılaşıyorsunuz.

***

Türkiye gibi ülkelerde; ekonomideki belirsizlikler, adı konmayan krizler doğrudan siyasi güç odaklarını etkileyen süreçlerdir.

AK Parti; FETÖ ile birliktelikten, açılım sürecinden, yanlış dış politikalardan, değişen siyasi söylemlerden, yolsuzluk iddialarından, Ergenekon ve Balyoz sürecinin en ateşli savunucusu olmasından dolayı sandıkta çok fazla bedel ödemedi.

Seçmen sandıkta sadece kısmi uyarılarda bulundu. Ekonomide ciddi bir sarsıntı ve kriz yaşanmadı.

***

2002'yi hatırlayalım...

Erken seçimler ortaya çıktığında siyasi anlamda yeni yeni oturmaya başlayan bir koalisyon vardı. Öcalan'ın idam tartışmaları hariç koalisyonu bozacak bir gelişme olmamıştı. Ta ki aniden ekonomik kriz patlayana kadar.

Gazeteci Mehmet Çetingüleç, Bülent Ecevit ile yaptığı röportajları geçtiğimiz günlerde "Ecevit'in anıları/12 yıl saklı tutulan 'veda' sohbetleri" ismiyle yayınladı.

Kitabın girişinde bu sohbetlerin Ecevit'in hayatını ve başbakanlığı dönemini konu alan belgesel film için hazırlandığı, ancak kaynak bulunamadığı için bu projenin hayata geçirilemediği ifade ediliyor.

Türkiye'nin belki de bugünlerini etkileyen, tek başına iktidar sürecini başlatan 1999-2002 döneminin birincil tanığının anlattıkları tam 12 yıl sonra ancak kitap olarak ortaya çıkabiliyor, son derece manidar!

Kitapta, Ecevit'in erken seçimlere gidilmesinde Kemal Derviş'in rolüne vurgu yapılıyor. Derviş hakkında "şeytani planlar içerisindeydi" tanımlamasında bulunan Ecevit, hükümetin sarsılmasında ABD'nin Irak'a müdahale planını işaret ediyor.

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in fırlattığı anayasa kitapçığı ve sonrasında kamuoyuna yaptığı açıklamayı da anlatan Ecevit, bu olay yaşanmasa da "ekonomideki göstergeler son derece kötüydü ve bunun sebebi dış kaynaklıydı" diyor.

Ecevit, o günlerde Amerika'da yaptığı temaslara değiniyor. Dönemin ABD Başkanı Bush ile yaptığı görüşmede Irak'ın işgaline kesinlikle karşı olduklarını belirten Ecevit, bu kararlı duruşları sonrasında ekonominin ve siyasetin operasyonlara açık bir hale geldiğini vurguluyor.

Röportajdan ABD'nin siyasi güçlerle uyuşamayacağını anladığı için Türkiye'ye karşı ekonomik ve siyasi bir operasyon başlattığı vurgulanıyor.

Ecevit, erken seçim dile getirilmeden önce Kemal Derviş'in bir dizi temaslarda bulunmak üzere ABD'ye gittiğini ve 12 gün boyunca kendisine hiçbir şekilde ulaşamadıklarını da açıklıyor.

Türkiye'nin Başbakanı tam 12 gün boyunca bakanına ulaşamıyor. Derviş döndüğünde ise hiyerarşi tanımaz bir şekilde erken seçimi dile getirmeye başlayacaktı.

O dönemleri hatırladığımızda siyaset sıkışmıştı. Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik büyük bir medya desteği vardı.

DSP içindeki çatışma ve sonrasında Kemal Derviş'in Türk siyasetini dizayn etme çabalarıyla bir kaos ortamı doğdu.

Tam böyle bir zamanda Türkiye'nin sağ seçmenine yönelik bir umut olarak AK Parti ortaya çıkıyordu.

***

Günümüze gelecek olursak... 2002 öncesine göre farklı bir tablo var. ABD ile iletişimde kopmalar yaşanıyor gibi gözükse de bölgedeki Amerikan varlığına karşı çıkılan bir söylem ve tavır hiçbir zaman takınılmadı.

ABD'nin Türkiye'deki siyasi erklerle bir çatışması olabileceği çok ihtimal dahilinde değil. Bu yüzden Türkiye'deki ekonomik göstergeler ne kadar dip yaparsa yapsın siyasi iktidarı yıpratmamak için her türlü imkân sağlanacaktır.

Lakin bu tablo seçmen davranışlarını kontrol edebilmek için yeterli değil. 2002'deki krizi andıran bir fiyat dalgalanması ve son tüketici noktasında satın alma zorlukları ortaya çıkıyor.

Ekonomideki rakamsal değerler ne kadar manipüle edilirse edilsin, ekonomi ciddi bir boşluk içinde.

Dolayısıyla ilerleyen günlerde "Dış güçlerin oyunu, millî bir iktidar istenmiyor, bize operasyon yapılıyor" sözlerini daha çok duyacağız.

Tekrar hatırlatmakta fayda var; ekonomi dış operasyondan dolayı değil, iyi yönetilemediği için bu noktada.