Emre Eser
Türkiye son dönemde faizlerin hızla düşürüldüğü bir para politikası sürdürüyor. Bu politika sonucu Türk Lirası'nın değeri dolar ve euro karşısında hızla erise de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamalarda düşük faiz politikasının olumlu sonuçlarının önümüzdeki süreçte alınacağının altını çiziyor. Ayrıca bu politikayı anlatırken daha fazla yatırım, üretim ve ihracat vurgusu yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında parti kurmaylarına ekonomideki yeni yol haritasını anlattığı, bu konudaki örneğin Çin modeli olduğunu söylediği aktarılıyor.
Peki Çin modeli Türkiye'yi içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan çıkarabilir mi? Ekonomistlere göre nüfus yapısı, yönetim şekli, ekonomik dinamikler ve eğitim kültürü tamamen farklı olan Çin'in örnek alınması Türkiye için büyük riskler barındırıyor.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden Prof. Dr. Murat Birdal'a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konudaki vurgulamaları geçmişe dayanıyor. Önümüzde düşük ücret, yüksek nüfus ve yüksek ihracata dayalı bir modelin olduğunu söyleyen Birdal, "Erdoğan daha önce Hindistan örneği ile bu isteğini belirtmişti. Buradaki ortak özellik yoksul işgücü üzerinden rekabet gücünü arttırarak büyümeyi sağlamak. Zaten yakın dönemde yükselen enflasyonla eriyen alım gücü buna önemli ölçüde katkı sunuyor. Türkiye de rekabet gücünü büyük ölçüde buradan alıyor. Ancak dünya ekonomisinde ucuzun ucuzu her zaman çıkıyor. Burada dibe doğru bir yarış söz konusu. Ülkeler ücretleri düşürüp dünya ticaretinden daha fazla pay kapmaya çalışıyor ama nihayetinde nüfus yoksullaşıyor" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Murat Birdal Çin modelinin aynı zamanda Türkiye için otoriter bir ekonomi ve siyasi ortamı da beraberinde getireceğini belirterek şunları söyledi: "Bu modeller sadece otoriter rejimler altında uygulanabilir. Demokrasiden uzak, emeğin örgütlenmediği ve kimsenin hakkını alamadığı bir ortam yaratır. Nüfus hızla yoksullaşır. Emek kesimi düşük ücretlere karşı direnemez. Şimdi konuşulan Çin modeli de Türkiye için siyasi bir değişimi öngörüyor. Siz nüfusun yüzde 90'ını yoksullaştıracak bir modeli demokratik bir yönetimle zaten uygulayamazsınız."
Türkiye'nin Çin modelini uygulayacak bir ekonomik ölçeğe ve nüfusa sahip olmadığını belirten ekonomist Arda Tunca'nın bu konuda vurguladığı ilk nokta Çin'in sahip olduğu dinamikler oluyor. Çin'in çok farklı bir ekonomi dinamiği ile süreci yönettiğini anlatan Tunca, "Çin kendine özgü yöntemlerle kendini kapitalist dünyaya adapte etmiş bir ülke. 1978 yılında yapılan reform hareketleri ile kendini başka bir konuma getirdi. Dünyanın en büyük nüfusuna sahip ve yaptığı devasa üretimle dünyaya hitap ediyor. Ancak bunu yaparken eğitimi asla bir kenara bırakmamış. Nüfusun tüm dinamiklerini bu üretim süreci içerisinde planlamış. Eğer biz bugün uluslararası düzeyde rekabet edeceksek, Türkiye, katma değer üretecek, inovasyona hâkim üretim yapabilecek bir eğitim sunuyor mu?" diye konuştu.
DW Türkçe'ye konuşan ekonomistlere göre Türkiye'nin Çin'in bile geride bırakmaya hazırlandığı bu modele bakmak yerine mevcut politikalarda iyileştirme yapması gerekiyor. Arda Tunca, "Türkiye'nin sanayileşmesi için kur ve faizle oynamak yerine sanayide verim arttırıcı politikalar izlemesi gerekiyor. Türkiye bu şekilde davranarak bu sanayileşme hamlesini gerçekleştiremez" değerlendirmesini yaptı.
İnsan kaynağı noktasında Türkiye'nin Çin ile kıyaslanamayacağını söyleyen Arda Tunca, "Yapılan açıklamalarda Almanya ve Çin örneğinde dinamik işgücünden ve genç nüfustan bahsediliyor. Yani hükümet burada Türkiye'de şu andaki Suriyeli ve Afganlardan oluşan ucuz iş gücünü kullanmayı planlıyor. Eğer plan buysa çok ciddi bir problem daha var. Zaten var olan ortamda çoğu alanda kayıtsız ve ucuza çalışan sığınmacılar işgücü piyasasının dengelerini bozmuş durumda. Siz devlet olarak bu insanlara bir sosyal güvence sağlayamıyorsunuz. Ancak bunları insan kaynağı olarak görüyorsunuz" ifadelerini kullandı.
Ekonomistlere göre Çin'in uyguladığı ekonomik politikalarda geniş halk kitlelerinin refahtan aldığı pay ise azalıyor. Prof. Dr. Murat Birdal, "Bu model ülkenin nüfusuna refah sunmuyor. Tam tersine ülke nüfusunun yoksulluğu üzerinden besleniyor. Bunun orta ya da uzun vadede Türkiye'ye bir refah artışı sağlaması imkânsız. Gerçekliklerle uyuşmuyor. Şirketler daha düşük ücretlerle ve yüksek kârlılıkla çalışarak üretim yapacak belki ama gelir dağılımındaki bozulma daha da keskinleşecek. Burada sığınmacıların ucuz iş gücü olarak görülmesi de etkili" dedi.
"Çin modelinde emek yoğunluklu ve düşük ücretli ürünlerde rekabet gerçekleşir" diyen Birdal, "Yani teknoloji üretiminde bu modelde pastadan daha fazla pay almak pek mümkün değil. Ayrıca Çin, tekstil gibi sektörlerden teknoloji alanına kayıyor. Artık kendini yüksek teknoloji ürünlerinde bir rekabete hazırlıyor" ifadelerini kullandı.
Ekonomistler, bu modelde çok küçük bir azınlığın hızla servet birikimi yaptığını belirtirken ayrıca devletin özel şirketler üzerindeki baskısı ve ortaklık istediğinin de günden güne arttığını ifade ediyor.