Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1 genişleyerek son altı yılın en hızlı büyümesini kaydetti.
Büyüme verilerine hükümet cephesi olumlu tepki verdi.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Bloomberg HT'ye yaptığı açıklamalarda, "Yıl sonu itibariyle yüzde 6,7-6,8 civarında büyümeyi yakalayacağımızı tahmin ediyoruz. Hatta yüzde 7 civarında bir büyüme bizim için sürpriz olmayacaktır" dedi.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de TRT Haber'e Türkiye'nin 2017 yılının tamamında yüzde 6,5'lik bir büyüme kaydedebileceğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Türkiye'nin üçüncü çeyrekte dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğunu belirterek, 2017 yılının tamamında yüzde 7 civarında bir büyümenin hedeflendiğini vurguladı:
"Büyüme rakamlarıyla, Türkiye'yi zayıf göstermek için çalışan iç ve dış fesat odaklarına en güzel cevap verildi. Türkiye kendisine güvenen, inanan, yatırım yapan hiç kimseyi sukutuhayale uğratmamıştır, uğratmayacaktır."
Birçok ekonomist ise son gelen büyüme verisinin çok çarpıcı olduğuna dikkat çekse de çift haneli büyüme rakamlarının önümüzdeki dönemde devam edemeyeceğini açıklıyor.
Merkezi İngiltere'de bulunan BlueBay portföy yönetimi şirketinin gelişmekte olan piyasalar masasından Timothy Ash, BBC Türkçe'ye değerlendirdiği büyüme verisinin 'çarpıcı' olduğunu söylüyor:
"Üçüncü çeyrek rakamları çok çarpıcı, tahminlerin oldukça üstünde. Resmi olarak bütün yılın büyüme rakamlarını yüzde 6,5-7'ye çekiyor. Bu yılın başında analistlerin tahminlerinin bunun yarısı olduğunu göz önünde bulundurursak kesinlikle olağanüstü."
Ash, büyüme rakamlarının bu kadar iyi gelmesini ise şu faktörlerle açıklıyor:
Teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak bu işletmelerin finansmana erişimlerine destek olan kamu kuruluşu.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan ekonomist Evren Bolgün de rakamın 'olağanüstü yüksek' olduğunu aktarıyor. Bolgün'e göre ise bunun nedenleri şöyle:
"Mart ayının ortasından başlayıp yaz ortasında biten 320 milyar liralık KGF kullanımlarının etkisi var. Vergi indirim teşvikleri, hükümetin istihdam tarafında verdiği SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) teşvikleri, sektörel tarafta ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) indirimi gibi unsurların etkisi var.
"Bir de 2016'nın üçüncü çeyreğinde görülen eksi 0,8'lik büyümenin baz etkisi de var. Darbe teşebbüsünün negatif bir etkisinin olduğu çeyrekten müthiş bir rakama doğru evrilme var."
15 Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe girişiminin etkisiyle Türkiye ekonomisi geçen yıl üçüncü çeyrekte bir önceki yıla göre yüzde 0,8'lik bir daralma yaşamıştı. Bu yüzden geçen yıla kıyasla bu dönem yaşanan yüzde 11,1'lik büyümede baz etkisinin önemli bir rol oynadığı vurgulanıyor.
ABD yatırım bankası Goldman Sachs da gelen büyüme verisinde baz etkisi ve iş günlerinde yapılan değişikliklerin rol oynadığını açıkladı. Banka son yayımladığı raporunda 2017 yılı için GSYH tahminlerinin yüzde 7'ye çıktığını, 2018'de ise bu rakamın yüzde 3,5 olmasını beklediklerini belirtti.
Sosyal medyada ise bazı ekonomistler açıklanan bu büyüme verisinin tam olarak gerçeği yansıtmadığına dikkati çekiyor.
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak, TÜİK'in yeni hesaplama sistemi yüzünden 'yeni büyüme serisinin bir anlam ifade etmediğini' dile getirdi:
"Yeni büyüme serisi bir şey ifade etmiyor. Ya %11 büyümüyoruz, ya %11 büyüme ne demek bilmiyoruz. Geçmişte %5 büyürken hissettiğimiz refah artışı hissini şimdi %11 büyüdüğümüz söylenirken hissetmemek makul değil. TÜİK eski yöntemle de büyüme rakamlarını hesaplamalıdır."
Bu değişiklik ekonomistler tarafından çokça tartışılmıştı.
Berlin School of Economics and Law'dan Doç. Dr. Ümit Akçay da baz etkisine dikkat çekerek mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verinin daha önemli olduğunun altını çiziyor.
"%11 büyüme tabi ki yanıltıcı, nedeni de baz etkisi. Geçen aynı dönemde ekonomi küçüldü. O nedenle şimdiki büyüme yüksek çıkıyor. Bunu gidermek için "mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış" veriye bakmak gerek. Sürpriz! 3. çeyrekte "mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış" veriye bakarsak: -Büyüme 1.2 ile 2. Çeyreğin gerisine düşmüş durumda. -Tarım -0.2 daralmış. -İmalat sanayi -1.3 daralmış."
TÜİK verilerine göre takvim etkisinden arındırılmış GSYH, 2017 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 9,6 arttı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH ise bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,2 yükseldi.
Ekonomist Evren Bolgün ise Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde çift haneli büyümeye devam edemeyeceğini söylüyor:
"Aslında, tek seferlik, hormonlu bir büyüme diyebiliriz. Bu siyasi bir tercihti; hükümet büyüme ortalaması yüzde 5'lerin altına doğru giderken, teşvik, yüksek büyüme, yüksek enflasyon, yükselen bütçe açığı kompozisyonuyla bunu gerçekleştirdi. Sürdürülebilir olmayacağı çok açık."
Bolgün'e göre bu büyüme rakamının ardından 'Vatandaş neden bunu hissetmiyor?" sorusuna verilebilecek cevap ise şöyle:
"Ekonomideki yüksek ısınma yüksek enflasyonu getirdi. Vatandaşın bunu hissetmesi çok mümkün değil esasında çünkü vergi miktarı da ciddi anlamda arttı ve artacak 2018 yılında. Harcanabilir gelir tarafındaki kesintiler vatandaş üzerinde hissediliyor."
BlueBay portföy yönetimi şirketinden Timothy Ash de Türkiye ekonomisinin aşırı ısınmış olmasından dem vuruyor:
"Büyümenin yapısına baktığınızda özel tüketim ve kamu yatırımından oluştuğu için sağlıklı ya da sürdürülebilir olmadığını görebiliriz. Ekonominin aşırı ısınmasına kanıt olarak GSYH'nın yüzde 4-5'ine denk gelen cari açığa işaret edebiliriz.
"Cari işlemler dengesinin kalitesi kısa vadeli yurt dışından gelen sıcak paraya baktığı için çok zayıf. Eğer Merkez Bankası yeteri kadar sıkılaştırma gerçekleştirmezse ve kur daha da zayıflarsa büyüme durabilir."
Ash'e göre Türkiye'nin ticaret hacminin ve yatırım kapasitesinin üçte ikisi Batı'dan geldiği için Batı ülkeleri ile ilişkilerin kötüleşmesi de olumsuz bir faktör.
Ekonomist Bolgün ise ABD'de görülen Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın tek sanık olarak yargılandığı İran yaptırımlarını delme davasının Türkiye ekonomisi için risk barındırdığını açıklıyor. Bolgün'e göre dışarıdan gelebilecek ikinci risk dalgası da dolar cinsinden borçlanma maliyetlerinin yükselmesinden kaynaklanabilir:
"Kur etkisinin yarattığı reel sektördeki riskleri kontrol altına alma girişimi var. Hormonlu büyüme ve kredi kanallarının açılması, biraz bu durumun gözükmesini örtüyor. Önümüzdeki yıl özellikle KGF geri ödemelerinin de başlamasıyla bu durum ortaya çıkacaktır."