Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 11.1 arttı. Üretim yöntemiyle gayrisafi yurtiçi hasıla tahmini, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde cari fiyatlarla yüzde 24,2 artarak 827 milyar 230 milyon lira oldu. Böylelikle Türkiye büyümede 2011 üçüncü çeyreğinden bu yana en yüksek seviyeyi gördü.
Reuters anketinde GSYH’nin yüzde 10 artması bekleniyordu. Öte yandan bu yıl ilk çeyrek için büyüme yüzde 5,2’den yüzde 5,3’e yükseltildi. İkinci çeyrek büyümesi ise yüzde 5,1’den yüzde 5,4’e revize edildi.
Evrensel Ekonomi Editörü Bülent Falakaoğlu'nun büyüme rakamlarına ilişkin değerlendirmesi şöyle:
Türkiye ekonomisi, bu yılın üçüncü çeyreğinde büyümede dünya rekoru kırdı. Temmuz-ağustos-eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyrekteki büyüme oranı yüzde 11,1 oldu.
Bu oranla... Türkiye, yüksek büyüme temposuna sahip Hindistan ve Çin gibi ülkeleri solladı. Türkiye çift haneli büyümeyi, AKP iktidarı döneminde daha önce üç kez görmüştü. 2004, 2005 ve 2011 yıllarında... Rekor, yüzde 11,7 ile 2011 yılının ilk çeyreğinde gerçekleşmişti. Şimdi de, 2000’li yılların, 2011’den sonraki en iyi çeyrek büyümesi (yıllık değil) geldi. Bakanlar ve iktidar sözcüsü medya coştu! “G-20 ülkeleri içinde en hızlı büyüyen ülkeyiz” “Kıskandıran büyüme” “Düşmanlar Türkiye ekonomisini yıkamadı” “Haklılığımız ortaya çıktı“ Büyüme rakamları benzeri sözler ve başlıklarla kamuoyuna aktarıldı. Oysa ortada bir sürpriz yok! Yılın üçüncü çeyreğinde ekonominin yüzde 10’un üzerinde büyümesi bekleniyordu. Bu çeyrekteki büyüme sayesinde de... 2017’nin yüzde 6-7 arasında bir büyüme ile tamamlanacağı öngörülüyordu. Beklenen oldu. Şimdi asıl sorulması gerekenler şunlar: Rekor büyüme nasıl oldu, ne pahasına gerçekleşti ve sürmesi mümkün mü?
Nasıl oldu, sorusunun cevabıyla başlayalım.
Filmi sene başına saralım. Türkiye ekonomisinin büyüme temposu iyice düşmüştü. Yüzde 3’ün bile altına gerilemişti. Gülen Cemaati ile ilişkisi olan veya olduğu iddia edilen şirketlere el konulması piyasayı etkiliyordu. Şirketler, esnaf birbirlerine borçlarını ödemez olmuştu. Ödenmeyen çek ve senet sayısında patlama yaşanmıştı! Yoksullaşan vatandaş tüketimi iyice kısmıştı. İşte bu noktada hükümet devreye girdi. Hazine kefil oldu ve şirketlere, Kamu Garanti Fonu’ndan 200 milyar lirayı aşkın kredi kullandırıldı. Şirketlere istihdam desteği verildi ve sosyal güvenlik ödemeleri ötelendi. Bu desteklerin yanı sıra... Tüketim artsın diye devlet KDV ve ÖTV gibi bazı dolaylı vergilerde geçici indirimlere gitti. İşletme başına 2 milyar liraya kadar yükseltilen bu krediler kira, maaş ve borç ödemelerini hızlandırdı. Birçok şirkette batma korkusu azaldı. Karşılıksız çıkan çek oranı son 10 yılın en düşük düzeyine geriledi. Şirketler kredilerin bir kısmını yatırıma yönlendirdiler, üretimi artırdılar. Vatandaşlar da... Dayanıklı tüketim mallarındaki indirimi fırsata çevirdi, gelirleri artamasa da harcamaları artıran vatandaşlar tüketimi patlattı. Üretim ve tüketim artınca ekonomi canlandı. Rekor ise baz etkisiyle geldi. Şöyle ki... Geçen yıl, 15 Temmuz darbe girişiminin de etkisiyle, üçüncü çeyrekte yüzde 1,3 daralma vardı. Bunun üzerine gelecek normal bir büyüme bile yüksek orana işaret ediyor ister istemez. Kot farkı olan binalar gibi! Bir cepheden baktığınızda 2. kat gözüken dairenin çukurda kalan cepheye göre 6. kat olması gibi!
Bu hikayenin sadece ‘büyüdük’ kısmı yok. Aynı zamanda bir de bedeli var.
Bir ayağı tüketime dayanan bu süreç enflasyonu tetikledi. Çünkü kurlar ve enerji fiyatları yükseldikçe maliyet artıyor. Tüketim oldukça da, şirketlerin artan maliyetini fiyatlara yansıtması kolay oluyor. Diğer ayağı teşviklere dayanan süreç borçluluğu artırıyor. Bankalar hazine garantisi ile kredi vermeye itildi. 100 liralık gelire karşılık 125 liralık borç söz konusu. Bu durum faizleri yükseltiyor. Devlet teşvik verdikçe kasası boşalıyor, bütçe açığı artıyor. Açığı kapatmak üzere vatandaşa yüksek vergi salmanın hazırlıkları yapılıyor. Üretimin ithalata bağlı olması nedeniyle, üretim artışı ithalatı artırıyor. Borçlanma ve ithalat artışı dışarıdan gelecek sermayeye ihtiyacı çoğaltıyor. Bunun sonucu olarak da cari açık büyüyor. Evet çok iyi gelen üçüncü çeyrek büyümesi, yabancı sermayenin yanına eklenen devlet garantili krediler ve bütçe açığı ile gerçekleşti. Faturası, borç, faiz, enflasyon, bütçe ve cari açık oldu. Reel sektör açısından önümüzde zor bir süreç var. 421 milyar dolara yükselen dış borç stoku ve yıllık 40 milyar doların üzerindeki cari açık ekonominin önündeki mayınlar olarak duruyor. Uyuşturucuya alışmış gibi, sıcak paraya bağımlı bir ekonomi oluşturuldu.
Şirketler batmasın ve buna bağlı ekonomi krize girmesin diye Hazine garantili krediler şirket kârlarını patlattı.
Şirket kârlarının 9 aylık artışı yüzde 55’i buluyor. Borsada işlem gören şirketlerin 9 aylık kâr toplamı, geçen yılki 12,3 milyardan 19 milyar liraya çıktı. Buna karşılık... İşgücü ödemelerinin milli gelirden aldığı pay yüzde 32,7 oldu. Geçen yıl aynı çeyrekte işgücünün aldığı pay yüzde 35,6’ydı. Büyüme rekorları gelirken, kârlar tüm zamanların tavanını yapıp enflasyonu 5’e katlarken emeğin gelirden payı azaldı. Şirketlerin milli gelirden aldığı pay ise yüzde 48,7’den yüzde 52,2’ye yükseldi.
Ekonomi büyüklüğü 827 milyar 230 milyon TL olarak açıklandı.
Üçüncü çeyrekte, sürekli olarak gümrüksüz ithalatla cezalandırılan tarım sektörü sadece yüzde 2,8 oranında büyüdü. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bu durumu olumlu olarak yorumladı. Onun tezine göre Türkiye, tarım ülkesi olmaktan çıkıp sanayi ile büyüyen ülke oluyor. Oysa olan şey, tarımın giderek dışa bağımlı hale gelmesi. Üstelik tarımın gelişmesi sanayinin gelişimine engel de değil. Tarımın büyüme temposu yok denecek düzeydeyken iktidarın gözde sektörü inşaatta büyüme yüzde 18,7 oldu. Kredi ve ihracatın katkısıyla çarkları dönen sanayide büyüme oranı ise yüzde 14,8 olarak gerçekleşti.
Bu büyüme temposu sürdürülebilir mi?
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci... Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan... Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek... Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem’e göre... Ekonomi 2018 yılında da yüksek büyüme temposunu sürdürecek. Evet, ülke ekonomisi bu yılı yüzde 7’ye yakın bir büyüme ile kapatabilir. Lakin 2018’de işler zora girecek. 2018’den önce, 2017’nin son çeyreğinde tempo yavaşlayacak. Vergi indirimleri kalkacak, sosyal güvenlikte ertelenen ödemeler yapılacak ve vergiler ödenmeye başlanacak. Bütün bunlar rekor büyümeyi dördüncü çeyrekte düşük büyümenin izlemesine yol açabilir. Teşvikler mi uzatılacak, yeni bazı teşvikler mi verilecek? Ekonomi her şeye rağmen büyümeye devam edecekse daha yüksek cari açık ve enflasyonla karşılaşılacak. Yükselen enflasyon, kuru ve faizi de beraberinde yukarıya itecek. Vatandaşlar şimdilik, borçla da olsa tüketiyor. TÜİK verilerine göre... Hanehalklarının tüketimi harcamaları, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 11,7 arttı. Peki, gelirleri artmayan, enflasyon altında ezilen halk bundan sonra nasıl tüketecek? Üstelik şirket kârlarındaki artış çok yüksek. Normal ve sürdürülebilir de değil. Büyümede, ‘düşmanlık’ söylemine rağmen ticari ilişkilerin sürdüğü AB’ye yapılan ihracat da belli bir paya sahip. İhracat artışı sanayinin çarklarının dönmesini sağlıyor. Fakat üçüncü çeyrekte dış talebin düştüğü görülüyor. Batı ile gerilim artarsa buranın da garantisi yok! İşin özeti: 2018’de işler de bu büyüme temposunun sürmesi de zor! Sürerse de bedeli ağır!