Evrensel yazarı İ. Sabri Durmaz, AKP'nin 16 yıllık ekonomi politikasının "halktan alıp yandaşı zengin etme üzerine kurulu" olduğunu söyleyerek, son günlerde yaşanan "ekonomik yıkımın" faturasını emekçilere yüklemeye başladıklarını bildirdi. Durmaz, "Emekçiler sistemin faturasını reddetmeye hazırlanmalı" dedi.
Durmaz ekonomik verileri değerlendirdiği yazısında daha önceki krizlerde patronların neler yaptığını yazdı. Evresel yazarı şunları kaydetti:
doların önlenemeyen yükselişi, faizlerin artması ve enflasyonun son 15 yılın zirvesini görmesine paralel olarak, çarşı pazardaki fiyatların yaz aylarında olunmasına karşın olağanüstü yükselmesi, TÜFE’nin yüzde 15.84’ü ÜFE’nin yüzde 25’i bulması işçilerin, emekçilerin en temel ihtiyaçlarını “el yakar” hale getirdi. Öte yandan doğal gaz ve elektriğe yapılan zamlar da iğneden ipliğe her şeye yeni zamların geleceğinin habercisi.
Nitekim, kimi işyerlerinde patronların, “Kriz var” bahanesiyle vardiya sayılarını azaltması, işçileri ücretsiz izne çıkarması, işçileri işten atması,... gibi yollarla “yüklerini hafifletmeye” girişeceklerini önceki krizlerden de biliyoruz.
Gazetemizin (Evrensel) 4 Ağustos tarihli sayısındaki haberde de açıkça görüldüğü gibi Çerkezköy’deki en büyük işletmelerden BSH’de patron, vardiyaları azaltarak, sözleşmeli işçilerden başlayarak işçileri çıkarmaya başlıyor.
Bu, elbette BSH’ye özgü bir durum da değil. Ekonomideki gelişmeler, önümüzdeki günlerde patronların “kriz bahanesi”yle işçileri çıkarmasını yaygınlaşacağının işaretlerini de veriyor.
Kısacası patronlar; kendilerini bir “Kriz koşullarına hazırlamak”tan öte, “Krizin yükünü işçilere yıkmak için de hazırlanıyor”lar.
Patronlar, “Kriz var” ya da “Kriz geliyor” bahanesiyle;
- İşçileri işten çıkarma, - Süresiz ücretsiz izni yaygınlaştırma, - TİS’leri uygulamama, - Yeni TİS’leri imzalamaktan imtina etme, - Sendikasızlaştırmayı teşvik etme, - İşsizlik baskısını ve yaygınlaşan işten çıkarmaların yarattığı baskıyı kullanarak işçileri daha ağır koşullarda çalışmaya razı etmek,... gibi önlemlerle krizin faturasını işçilere yıkmaya çalışacaklardır.
Bunları daha önceki krizlerden ve şimdiden yapılan hazırlıklardan ve bu hazırlıkların patronların “vücut diline” yansımasından biliyoruz.
Patronlar hazırlanıyor ama işçilerin örgütleri olan konfederasyonlarda ve sendikalarda, bütün bu gelişmeler karşısında hiçbir ses, hiçbir canlanma alameti yok. (*)
Bu yüzden de konfederasyonlar ve sendikalar hiç vakit kaybetmeden her düzeyde iş ve güç birlikleriyle sermaye karışsında emekçilerin birliği ve ortak mücadelesi için harekete geçmek zorundadırlar.
Tabii sendikaların durumunu bilen okurlarımızın; “Hangi konfederasyonlar ve sendikalar bunu yapacak?” diye sorduğunu tahmin etmek zor değil. Bunda çok da haklıdırlar.
Elbette gazetemizin (Evrensel) sürekli okurları, konfederasyonlardan, sendikalardan söz ederken aslında sendika yönetimlerinin büyük çoğunluğundan söz etmiyoruz. Burada; her konfederasyondan, her sendikadan, her düzeyde mücadeleci sendikacılardan ve ileri işçi ve kamu emekçilerinden söz ediyoruz. Ve sendikal mücadelede bir ilerleme olacaksa, ancak bu kesimin inisiyatif alıp harekete geçmesiyle olanaklı olacaktır.Elbette ki bu girişim, gerek işletmeler ve hizmet birimleri düzeyinde, gerekse iş kolları, havzalar ve iller (ilçeler) düzeyinde ortak birlikler, sendikal platformlar oluşturmayı, bu birlikler üstünden mücadeleyi birleştirmeyi kapsamayı hedeflemek durumundadır. Daha önce oluşturulmuş olan, bazıları hâlâ aktif, bazıları ise “sönmüş” olan sendikal birlik ve platformların canlandırılması ve yeni duruma göre yenilenmeleri atılacak ilk adım olacaktır.
Bu birliklerin, elbette sınıf partisi ve emekten yana çevrelerin, aydınların desteğini de alarak sistemin faturasını reddeden bir hatta mücadeleyi örgütlemesi çok önemlidir.
Gelişmelerin gazetemize (Evrensel) anında ulaştırılması, örgütlenme girişimlerinin, bu girişimlere gösterilen tepkilerin haber ve röportajlarının işçi-emekçi kamuoyunun gündemine sunulması, girişimlerin ve tartışmaların yaygınlaştırılması ve teşviki için gazetenin (Evrensel) değerlendirilmesi ve yaygınlaştırılmasıbugünkü koşullarda ayrıca önem kazanmıştır.
(*) İşçiler ve kamu emekçilerinin mücadelesine yönelik sermaye saldırısının; önceki dönemlerde emekçilerden gelecek tepkiler nedeniyle ertelenen “Kıdem tazminatının fona bağlanması” ve “Kamu emekçilerinin iş güvencesi”nin (öteki tayin ve terfilerine dair pek çok hakkın da) ortadan kaldırılması gibi sermayenin “kadim talepleri”nin fırsata çevrilmiş krizin “bonusu” olarak sermayenin kazanç hanesine yazılması sürpriz olmaz.