Eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay, ekonomide 2001 kriziyle bugün yaşanan krizi karşılaştırdı. Özatay, “2001 krizinden sonra enflasyona odaklanan ciddi bir para politikası vardı ve Merkez Bankası da bağımsızdı. Şimdi durum olumsuz. Çünkü, para politikası sahadan çekilmiş vaziyette. İstenildiği zaman Merkez Bankası Başkanı görevden alınabiliyor… Fiyatların artış hızı daha yüksek o zaman 40 puan artmıştı şimdi 60 puan arttı ve daha da artacak. Risk açısından bakınca şu anda geldiğimiz risk düzeyi Ocak 2002’deki risk düzeyinden yüksek” dedi.
2001-2006 yılları arasında Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Prof. Dr. Fatih Özatay, ekonomide 2001 yılında yaşanan krizle bugünkü kriz arasındaki benzerlik ve farklılıkları değerlendirdi. 2001 krizinin şubat ayında çıktığına ve mayıs ayında da güçlü ekonomi programı uygulandığına dikkat çeken Özatay, enflasyonu düşürmenin zor olmadığını, ancak ciddi bir program uygulanması gerektiğini vurguladı. Özatay, şunları söyledi:
Bütçe açığı daha fazlaydı 2001’de. Kamunun borçları daha yüksekti. Çünkü bankaları kurtarma operasyonu vardı. Şimdi kamu borcu daha düşük, bütçe açığı da daha düşük. Dolayısıyla maliye politikasında yapılacaklar açısından işler şimdi daha kolay. Maliye politikası çerçevesinde borç düşük ama borcun döviz cinsinden kısmı daha yüksek. Dolayısıyla, kur hareketlerine karşı hassas yapıyor şu andaki durumu…Para politikası açısından bakıldığında ise 2001 krizinden sonra enflasyona odaklanan ciddi bir para politikası vardı ve Merkez Bankası da bağımsızdı. Şimdi durum olumsuz. Çünkü, para politikası sahadan çekilmiş vaziyette. İstenildiği zaman Merkez Bankası Başkanı görevden alınabiliyor bu da bağımsızlık açısından literatürde olumsuz bir durum. Bankalara baktığımızda şimdiki durum çok daha olumlu…Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açısından bir soru işareti yoktu. Şimdi çok enflasyon hesabı konusunda başka enflasyon hesabı yayınlayan araştırmacılar var. Çok daha yüksek buluyorlar, bunlar da doğru ya da yanlış TÜİK’in itibarı hakkında soru işareti doğuruyor. Zayıf taraflara cevap vermek gerekiyor.
Sonuçlar açısından bakıldığında ise o zaman, 2001 krizi şubatta çıkmıştı mayıs ayında da güçlü ekonomiye geçiş programı uygulanmıştı. Şubatta enflasyon yüzde 33’tü 2001 krizi çıktığında, o zamanki şubattan önceki son iki senenin en düşük enflasyonuydu. Yüzde 33’ten 74’e çıktı, Ocak 2002’de. 12 aylık bir sürede 74’e çıktı, 40 puan arttı. Sonra da program etkisini gösterdi, hızla düştü. Şimdi enflasyon açısından durum daha kötü. 19 ile başladı Eylül 2021 niye eylülü alıyorum çünkü Merkez Bankası’nın faiz indirmeye başladığı dönem, kur artışlarının tetiklendiği dönem. Şimdi yüzde 78’e geldi yani geldiğimiz yer daha yüksek 78’e karşılık 74 ama daha gidiyor bu, daha yükselecek. Fiyatların artış hızı daha yüksek o zaman 40 puan artmıştı şimdi yaklaşık 60 puan arttı ve daha da artacak. Risk açısından bakınca şu anda geldiğimiz risk düzeyi, Ocak 2002’deki risk düzeyinden yüksek.
Hem enflasyon açısından hem risk açısından hem döviz kuru açısından ciddi bir program uygularsanız düşüyor bunlar. 2001 krizindeki zirve noktaları ocaktır, enflasyonda risk ve kurda da biraz daha öncesidir, 2001’in sonbahar aylarıdır ondan sonra sürekli düşmüştür. Bu iş düşmez değil enflasyonun nasıl düşeceğini biliyoruz sonuçta, zor bir iş değil ülke deneyimleri var iktisat literatürü var. Bir ülkenin potansiyel büyüme oranını yükseltmek zor bir iş, orada çok çeşitli görüşler var ama enflasyonun nasıl düşürüleceğini de hemen hemen çoğu iktisatçı görüş birliğinde, farklı düşünenler olabilir elbette. Zor bir iş değil bu ama yapılınca düşüyor, yapılmazsa düşmüyor. Temel farklılıklar bunlar, şu anda kurun geldiği yer de o zamanki ocakla karşılaştırdığınız zaman hemen hemen aynı yerde.
Özatay’ın beklenen Federal Rezerv Bankası (FED) faiz kararının Türkiye’ye etkisi hakkındaki değerlendirmesi ise şöyle:
Bu konuda yapılmış çok çalışma var, Latin Amerika ülkeleri Türkiye ve benzer ülkeler için. Bunların kırılganlıkları arttığı zaman, yani ekonomide sorunların arttığı zaman gelişmiş ülkelerin Merkez bankalarının özellikle de Fed faiz artırımları bunları zorluyor. Ekonomileri ne kadar zayıfsa o kadar zorluyor, ekonomi az kırılgansa daha az zorluyor. Oralarda faizlerin artması demek, buralara daha az sermaye girip, oralara daha çok sermaye gitmesi demek. Oralardan gelen kaynakların daha az gelmesi demek, döviz arzının azalması demek. Bu ekonominiz iyiyse bu çok az etkiliyor, çok sorun olmuyor. 2004’te de böyle bir durum oldu Fed'in agresif bir şekilde faiz arttıracağı hem de beklenenden önce faiz arttıracağı bekleyişteydi. Dünyada hakim oldu. Brezilya’da Türkiye’de de Meksika’da da faizler sıçradı ama bizim ekonomimizde güçlü bir program uygulandığı için bu etkiler geçici kaldı, 4-5 ay sonra ortadan silindi. Mesele sizin ne yaptığınızla ilgili, olumsuz etkiler mi etkiler. Ama ekonomimiz şu anda içinde bulunduğu durumda olmasaydı çok az etkilerdi, çok da dert etmezdik. Bir iki puan enflasyon yükseltirdi, ona karşı önlem alınırdı. Ama şu anda zaten sermaye girişi çok az Türkiye’ye çünkü riski çok yüksek, yerleşiklerin dövize doğru yönelişleri var, böyle bir ortamda bir de para politikası sahada yokken enflasyonda yükseliyorken Fed'in ve Avrupa Merkez Bankası’nın bu faiz arttırma kararı kötü etkiler bizi… Mevcut olumsuzluklara yeni olumsuzluklar eklenir.
Model kullanmadan yön belirtilebilir. Yükselecek niye çünkü enflasyonun bundan sonra arttıracak bazı önemli faktörler var. Birincisi döviz kuru üzerinde baskı var, döviz kuru enflasyonun önemli belirleyicilerinden bir tanesi. Merkez Bankası döviz satıyor olmasına rağmen ya da kamu bankaları…, döviz kuru artıyor burada bir olumsuz faktör var. Avrupa Merkez Bankası, FED faiz arttırırsa döviz kuruna yukarı doğru bir baskı gelir. O da bu işi daha güçlendirir. Üretici fiyatlarındaki artış çok yüksek… O ne demek üretilen malların fiyatları şu anda tüketiciye yansıyan fiyatlardan çok daha fazla artıyor demek, zamanla onun da etkisi olacaktır…Ortada bunu değiştirecek bir program da yok, aynı politikalar devam ediyor.
Yapılabilecekler açık, para politikası enflasyona odaklanacak. Merkez Bankası’nın kanununu değiştireceksiniz, itibarını arttırmak için. Merkez Bankası yöneticilerinin görevden alınması tekrar zorlaştıracaksınız, 2001’deki kanuna döneceksiniz. Para politikası mecburen faiz arttıracaksınız, bayağı bir arttırmanız gerekiyor…Kapsamlı bir faiz artışı gerekir… Ondan sonra geriye kalan para politikasının ciddiyetin piyasalarda anlaşılması. Maliye politikasında yapılacak döviz cinsinden yurtdışından borçlanmayacaksınız…TÜİK’i bağımsız yapmak gerekebilir, itibarını arttırmak için. Bunlar hep risk birimini kısa vadede düşürecek işler, geriye kalan kısmı da ekonomi dışındaki alanlar. Hukuk sistemi için ihale yasası, rant vergisi, eğitim sistemi, TÜİK’in bağımsızlaştırılması, hukuk sisteminde yargıç bağımsızlığı vesaire. Bunlar odaklanmış yapısal reform olur, kalıcı olarak Türkiye’nin risk primini düşürmek için. Diğerleri de istikrara yönelik adımlar, kolay onlar daha kolay. Merkez Bankası bağımsızlığı ve TÜİK bağımsızlığı da itibar kazanmak için anında risk primini düşürmek için önemli işler olur. Geriye kalan sizin ne kadar ciddi olduğunuzu göstermeniz. Hemen bunları yaptınız diye bir anda her şey düzelmez. Ekonomik birimlerin ve finans piyasalarındaki aktörlerin ciddiyetinizi ve uygulamanızı görmeleri gerekir. (ANKA)