Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Ekonomist Prof. Dr. Yalçın Karatepe, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Bakın Burası Çok Önemli” kitabı hakkında; “Ben o kitabı okumadım, okuma zahmetine de katlanmayacağım. Bugün Türkiye ekonomisinin sorunlarla karşı karşıya kalmasının baş mimarlarından birisi Berat Albayrak’ın kendisidir, o kararların hepsinin altında onun imzası var, dolayısıyla benim öğrenecek bir şeyim yok” diye konuştu. Karatepe, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “Bürokrasiyi alaşağı ederiz” sözleri içinse “Türkiye’nin kurallı bir ekonomik sisteme sahip olması lazım ama yabancılar ilgi göstermediği için onları teşvik edeceklerini sanıyorlar. 2018’den beri yabancı sermaye Türkiye’den çıkıyor, doğrudan sermaye de gelmiyor, niye gelsin ki kuralsızlık bir taraftan ekonomik sorunlar diğer taraftan, iktidarın uyguladığı bir politika da yok, gelmiyor” dedi.
Karatepe, Türkiye ekonomisinin hızla sorunlar yumağına doğru ilerlediğini belirterek; şunları söyledi:
“Çünkü iktidarın ayakları sağlam yere basan, önü başı düşünülmüş bir ekonomi politikası yok. Durumsal yaklaşım olarak adlandırabileceğim bir bakış açısıyla ekonomiyi yönetmeye çalışıyorlar. Yaptıkları şey şu; karşılarına çıkan bir sorunu geçici olarak nasıl öteleyebilirler buna kafa yorup, bir sonraki aşamaya kadar götürmeye çalışıyorlar. Oysa ekonomi böyle bir şey değil. Ekonomi çok detaylı planlamayı, düşünmeyi, analizi gerektiren bir şey, ekonomi programları da böyle oluşur. Şimdi mevcut uyguladıkları politikanın adı bile eylül ayından beri üç dört defa değişti. Önce rekabetçi kur denildi sonra cari fazla vereceğiz denildi, Çin modeli denildi, Yeni Türkiye modeli denildi ne dedikleri kendileri de bilmiyor. Verilen her ada ilişkin gelen eleştirilerden sonra ‘Yok aslında biz onu kastetmedik başka bir şey yapıyoruz’ dediler. Dolayısıyla şu anda yaptıkları sistematik bir biçimde uyguladıkları bir programın olmadığını düşünüyorum.”
Türkiye’nin en temel sorunun yüksek enflasyon olduğunu söyleyen Karatepe, “Enflasyona yönelik herhangi bir politikaları yok. Enflasyonu düşürmek için iktidar ne yapıyor diye soracak olursanız hiçbir şey yapmıyor. Çünkü enflasyonla mücadelenin yöntemleri, araçları dünyada genel kabul görmüş şeyler bellidir ama bizde bu yok” dedi.
Karatepe, Merkez Bankası’nın faizleri sabit tutma kararını şöyle değerlendirdi:
“Bütün dünyanın faizleri artırdığı bir dönemde, ki Amerikan Merkez Bankası 25 baz puan artırdı, Cuma günü İngiltere faizi artırdı. Dünyada faiz artırmayan bir merkez bankasının olmadığı bir dönemde bizim merkez bankamız pas geçti. Niye faizlere dokunmuyorsunuz? Enflasyonu risk olarak görmüyor musunuz? Enflasyonla mücadele etmekte faiz bir araç değil midir diye merak edebilirsiniz. Ben açıklanan metne baktım açıklanan metinde Merkez Bankası aynen şu ifadeleri kullanmış diyor ki; ‘Rusya-Ukrayna savaşı çıktığı için işler karıştı, bundan dolayı enflasyon yüksek çıkıyor ama geçici bir durumdur, bizim bir şey yapmamıza gerek yok’ bu aynen Merkez Bankası’nın ifadesidir.
En son açıklanan TÜİK verisi değerlendirilirken Rusya-Ukrayna savaşı yoktu, enflasyon yüzde 54,4 çıktığında ortada bir savaş bile yoktu. Merkez Bankası gibi teknik bir birim bile kanunun kendisine verdiği görevi, kanunun kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde kullanmak yerine politik bir örgüt gibi sorumluluktan kaçınıp sorumlulukları başka yerlere bırakıyor. Merkez Bankası ve iktidar ne yapacak enflasyonu kontrol edebilmek için, savaş bitsin diye dua etmekten başka yapacakları bir şey yok gibi görünüyor. Uyguladıkları bir politika yok, vatandaş ekonomik sorunlarla baş başa bırakılmış gibi görünüyor.”
Karatepe, Hazine ve Bakanı Nebati Fransa’da düzenlenen GYODER Uluslararası Yatırımcı Toplantısı’ndaki “Bir problem mi yaşadınız? Rahat olun. En sevdiğim konu da şu yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim. Bürokrasiyi al aşağı ederiz. Arkamızda cumhurbaşkanımız var, rahat olun. Mevzuatı da değiştiririz. Cumhurbaşkanlığı sistemi içerisinde hızlı bir adım atıyoruz” sözlerine ilişkin şunları söyledi:
“AKP iktidara geldiği günden beri bürokrasiyle kavga eden, kavga derken orayı öcüleştiren bir zihniyete sahip bunu da çok sık ifade ediyorlar. Önce bürokrasinin ne olduğunu tanımlayalım isterseniz, bürokrasi dediğimiz şey bürokratlardan bağımsız olarak yazılı kurallar bütünü demektir. Kanunlarınız vardır, tebliğ, yönetmelik, genelge her neyse bunlar niye vardır; bir toplumun toplum olarak etkin bir biçimde faaliyet göstermesini sağlayabilmek için. Bunlara karşı çıkmak toplumsal faydayı da azaltır. Yapmaya çalıştığı şey, Bakan Nebati’nin açıklamalarını okudum ‘Arkamızda Cumhurbaşkanımız var, siz merak etmeyin ezer geçeriz’ bu demektir biliyor musunuz, Türkiye’de kural yok demektir.
Kuralın olmadığı bir yerde yarın siz neyle karşı karşıya kalacağınızı bilebilir misiniz? Çünkü kurallar aynı zamanda bize yol gösteriyor, hakkımızı nasıl arayabiliriz, kanunlar, yönetmelikler vardır deriz, tabii olduğumuz düzenlemeleri biliriz ona göre faaliyet gösteririz, sınırlarımızı biliriz. Kural yok dediğinizde bugün ben sizin lehinize olacağını düşündüğünüz talepleri karşılarım ama yarın ne yapacağımı siz bile kestiremezsiniz. Kastettikleri şey ‘Ne olursa olsun paranızı getirin siz, bizim çok paraya ihtiyacımız var. Biz sizin için bütün kolaylığı sağlarız’ demektir, bu çok yanlış bir şey.
Türkiye’nin kurallı bir ekonomik sisteme sahip olması lazım ama yabancılar ilgi göstermediği için onları teşvik edeceklerini sanıyorlar. 2018 yılından beri Türkiye’den yabancı sermaye düzenli olarak çıkıyor en son bu hafta Merkez Bankası’nın açıkladığı borsa ve tahvil bono piyasasına ilişkin veriler de gösteriyor ki geçen hafta çıkan para miktarı yaklaşık 500 milyon dolar bu piyasalarda, bu sadece geçen hafta olmadı. 2018’den beri yabancı sermaye Türkiye’den çıkıyor, doğrudan sermaye de gelmiyor, niye gelsin ki kuralsızlık bir taraftan ekonomik sorunlar diğer taraftan, iktidarın uyguladığı bir politikada yok, gelmiyor. Fakat daha üzücü olan, iktidarın kuralsızlığın iyi bir şey olduğunu düşünüyor olması, ‘Siz gelin biz size her türlü imkanı sağlarız, bürokrasiyi ezer geçeriz çünkü Cumhurbaşkanımız var.’ Cumhurbaşkanın da yetkililerinin sınırlı olması gerekmez mi? Amerikan başkanı istediği her şeyi yapabilir mi yapamaz, bizde de yapamaması lazım, kanun verdiği yetkiler çerçevesinde faaliyet göstermesi lazım. Kastettiği şu; ‘Bizim Cumhurbaşkanının yetkileri sınırsız’ biz bunu zaten risk kaynağı olarak anlatıyoruz, böyle sınırsız yetkilere sahip olma belirsizliği artıran bir şeydir. Çünkü sabah Resmi Gazete’de ne kararını yayınlayacağını bilmiyoruz, ona göre de sonuçlar ortaya çıkıyor. Bakanın bakışının yanlış olduğunu düşünüyorum.
Görevinden affını talep eden eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Bakın Burası Çok Önemli” isimli kitabına ilişkin de konuşan Karatepe şunları söyledi:
“Ben o kitabı okumadım, okuma zahmetine de katlanmayacağım çünkü Berat Albayrak’ın kitabından öğrenecek bir şeyim yok. Belki arka tarafta olup bitenleri anlatıyorsa, böyle kulis bilgilerine erişme anlamında merak edip bakabilirim ama orada ortaya konduğu ekonomik yaklaşımları hiç merak etmiyorum çünkü onun nelere yol açtığını biz yaşayarak gördük.
Merkez Bankası’nın 128 milyar doları kimin döneminde satıldı, Berat Albayrak döneminde satıldı. Niye satıldı, kurlar yükselmesin ve biz düşük faiz uygulayalım diye o zaman yaklaşık yüzde 8 civarında Merkez Bankası’nın faiz oranı vardı, dolar kuru da 6.80 seviyesindeydi. Bugün dolar kuru 18.80, piyasa faiz oranları yüzde 35-40’larda. İyi bir şey yapmış da biz bugün sonucunu görüyoruz diye düşünüp, bu adam bunu nasıl başardı diye mi bakacağım. Ortaya çıkan sonuçta onların çok rolü var. Bugün Türkiye ekonomisinin sorunlarla karşı karşıya kalmasının baş mimarlarından birisi Berat Albayrak’ın kendisidir, o kararların hepsinin altında onun imzası var, dolayısıyla benim öğrenecek bir şeyin yok.”
Albayrak’ın kitabında üniversiteden mezun olduktan sonra çalışarak kazandığı para ile satın aldığı arabaya ilişkin yorum yapan Karatepe şöyle konuştu:
“Bu araba konusunda bir örnek vereyim, o mezun olduğunda araba alabiliyormuş. Bugün araba almak Türkiye’de imkansız. Bakın geçmişte çalışanlar emekli olduğunda emekli ikramiyesiyle ev alabilirlerdi, koşullar biraz bozulduğunda araba alabiliyorlar. Bugün birikmiş borçlarını bile ödeyemiyorlar emekli ikramiyeleriyle. Türkiye’de çalışanlar açısında da yoksullaşma derinleşmiştir.
Bir araba örneği vereyim, ben yurtdışında Amerika’da okudum, bir sınıf arkadaşım vardı hala da görüşürüz. O orada hocalık yapıyor, ben de burada üniversite hocasıyım. Bir üç, dört ay önce aldığı bir arabayı Facebook’ta paylaşmıştı ne kadar güzel diye. Ben girdim baktım ne kadara almış diye, yaklaşık 3,5 aylık maaşı ile o arabayı almış, benim gibi üniversite hocası. Ben oturdum burada baktım ben o arabayı ne kadar zamanda alabilirim diye; benim 21 yıllık maaşıma denk geliyor. Ben üniversite hocasıyım, adımın önünde bu kadar uzun unvanlar var falan, benim yaptığım işin aynısını yapıyor o orada. 21 yılda bütün parayı oraya verirsem, böyle ev kiranı öde, ihtiyaçlarını karşıla geri kalanı değil tamamını verdiğin zaman alabiliyorsunuz. Hangi refahtan bahsediyoruz? Herkes için söylüyorum sadece asgari ücret elde eden ya da işsiz olan için değil Türkiye’de çok derin bir yoksulluk var ve bu yoksulluk neredeyse bütün sınıflara yayılmış durumda. Bunun sorumlusu da iktidar ve uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıdır.” (ANKA)