Mülkiyeliler Birliği’nde “Ekonomik Kriz Konferansı” düzenlendi. Burada konuşan Prof. Dr. Yalçın Karatepe, “Bu anlattıklarımda dükkan sözcüğü yerine Türkiye’yi koyun. Dükkan sahibi yerine Erdoğan’ı koyun. Bir farklılık var mı? Esnafta nasıl bir kural yok, istediği gibi yapıyor. Aynısını o da yapıyor. İhtiyaç duyarsa kanunlardan kaynaklı sıkıntıları da Meclis’te aşıyor. Her istediğini çok rahatlıkla yapıyor. Dolayısıyla sorunun aslında, makro göstergelere bakılarak anlaşılması mümkün gözükmüyor” dedi. Karatepe, “Dükkan sahibini değiştirmediğiniz ya da dükkan sahibinin satacak tarlası kalmayana dek bu iş böyle sürer” diye konuştu.
Prof. Dr. Yalçın Karatepe ve Prof. Dr. Oğuz Oyan, Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nin düzenlediği “Ekonomik Kriz Konferansı’nda” konuştu. Ekonomik Kriz Konferansı’nın ilk oturumu olan “Türkiye Ekonomisinde Kriz” başlıklı oturumda konuşan Karatepe şunları söyledi:
“Genellik Türkiye ekonomisi analiz edilirken yapılan yaklaşım, birtakım oranlara bakılır oradan hareketle ekonominin durumu budur diye sonuçlara varılır. Varlık Fonu’nun içinde ne olduğunu bilmiyoruz. Onu bir kenara bakıp bütçe açığına yorum yaptığınız zaman birçok şey eksik oluyor.
Ben daha farklı bir benzetmeyle bugünkü Türkiye ekonomisine benzetmek istiyorum. Esnaf, dükkan kurumsal bir yer değildir. Bir dükkan açar sabah kalkar işe gider. Onun o işleri öyle yapmasını sınırlayacak hiçbir düzenleme yok. Her şeye kendisi karar veriyor. Dolayısıyla detaylı düşünen de birisi değil. Ama mal alırken vadeli senetler vermiştir. Vade geldiğinde o para yok. Çünkü hesap yapmamıştır. Ne yapar? Komşudan para alır. Fakat bir yerde tıkanır. Tıkandığında şunu yapar. Komşu esnaftan hatır senedi alır. O senedi bankaya kırdırır. Bu sistemi böyle sürdür. Nereye kadar? Artık sürdüremeyecek hale gelene kadar. Sonra gider bir tarla satar. Onla yine çevirir. Bu anlattıklarımda dükkan sözcüğü yerine Türkiye’yi koyun. Dükkan sahibi yerine Erdoğan’ı koyun. Bir farklılık var mı? Esnafta nasıl bir kural yok, istediği gibi yapıyor. Aynısını o da yapıyor. İhtiyaç duyarsa kanunlardan kaynaklı sıkıntıları da Meclis’te aşıyor. Her istediğini çok rahatlıkla yapıyor. Dolayısıyla sorunun aslında, makro göstergelere bakılarak anlaşılması mümkün gözükmüyor. Biraz detaylarına bakmak lazım. Detaylara bakınca neyi görüyoruz? Türkiye’de piyasa ekonomisi denen bir şey uygulanıyor. Bunlar neye göre davranır normalde? Piyasa ekonomisinin kendi koşullarına göre çalıştığına göre davranır. Bunları da hem kurallar bakarak hem de ekonominin nasıl çalıştığını bilerek yaparsınız. Ama Türkiye’de işler öyle yürümüyor. Kural dediğiniz hiçbir şeyin geçerliliği yok. Dükkan sahibini değiştirmediğiniz ya da dükkan sahibinin satacak tarlası kalmayana dek bu iş böyle sürer.
Kur korumalı mevduata geçsinler diye şirketlere çok büyük vergisel avantajlar sağlandı. Çünkü başta geçmediler. Sonra dediler ki ‘biz sizden kambiyo vergisi almayacağız’. Kambiyo vergisi alınmayarak 25 milyardan vazgeçildi. Neden? Çünkü dükkan sahibi böyle istedi. Bütçede kur korumalı mevduat için ödeme yapma imkanı var mı? Neyin altında ödedik? Transferler altında. Transfer nedir geniş halk kitlesine destek sağlayacak. Çünkü dükkan sahibi öyle istedi. Muhtemelen enflasyon korumalı mevduatı açıklayacaklar.”
Karatepe’nin ardından konuşan iktisatçı, eski CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Oyan da şunları söyledi:
“Burada iki konuya ağırlık vereceğim. Kamu maliyesi ve tarım. Stagflasyonist bir yıl bu. Kredi pompalamasını AKP yakın dönemde 2 kez uyguladı. 2017’de ve 2020’de bir kredi pompalaması oldu. En anti sosyal devlet olmayı da başardı… Tam anlamıyla bankaları sürekli olarak besleyen bir yapı ama bankalara görev veriyor. Sen benim kredi pompalamalarımda başrolü oynayacaksın. Bunlar enflasyonu körükleyecek hamleler oluyor. Mali sermayeye bir kere büyük bir transfer var. Varlıklı kesimlere gelir transferinde bulunuyorsunuz. Burada bir kere Anayasa’ya aykırılık var. Vergiler kamu hizmetlerinin finansmanı için alınıyor. Varlıklı kesimlere kur farkı ödenmesi bir kamu hizmeti midir? İdari yargıda dava açılabilir. Hazine iç borçlanmasında da sıçrama var Mart’ta yüzde 89’luk artış üç ayda 85 milyar lira.
Benim tahminim kurun durumuna göre 150 milyarlık maliyet gelecek hazineye, kur korumalı mevduattan. Bütçe açıkları daha şimdiden alarm veriyor. 69 milyar oldu. Yıllık açık 178 miyar dolar beklenen.
Tarımda çok ciddi bir ithal bağımlılığı var ve mevcut dünya koşullarında çok yüksek fiyatlar ödüyoruz. Türkiye’de nüfus başına buğday üretimini ele aldığımız zaman çok ciddi bir buğday açığı var. TMO bir tarım ithalat ofisine dönüştü. Bu tarımı bitirmenin diğer adı. Buğdayı yurt içinde 150 dolardan ihale ile aldı. Fakat Rusya ve Ukrayna’dan 320- 450 dolar arasından aldı. TMO milli bir ofis olmaktan çıktı. İşlevinin yapmıyor hem de ihale ofisi. Çiftçi düşmanı bir ofis. Tarımı küresel meta zincirinin bir halkası olmaktan çıkarmalıyız. Tohum kanunu mutlaka değiştirmek gerekiyor. Neoliberal politikaların dışına çıkmak gerekiyor." (ANKA)