Piyasa 13 Eylül'deki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Para Politikaları Kurulu (PPK) toplantısında politika faizinin artmasını bekliyor. TCMB'nin ne kadarlık bir faiz artırımına gideceğine yönelik tahminler ise geniş bir aralıkta yer alıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Saltoğlu, muhtemel faiz artışının aslında enflasyondaki son seviyeye bir tepki olarak düşünülebileceğini, bir anlamda sinyal etkisi taşıyacağını belirtti.
3 Eylül'deki yüksek enflasyon rakamlarından sonra TCMB'den gelen yönlendirmenin kesin bir faiz artışı olacağına işaret ettiğini söyleyen Saltoğlu, "Şahsen 500 puan kadar yüksek bir artış beklemiyorum. Ama 300-350 baz puan arası bir artış sanki daha makul geliyor. Yoksa özellikle makroekonomik olarak çok özel bir etkisi olmayabilir gelinen noktada. Kur ataklarına belki çare olmaz ama kur dalga boylarının belirli bir oranda sınırlanmasına faydalı olabilir" diye konuştu.
Saltoğlu, burada piyasanın, TCMB'nin tepki verip veremeyeceğine ilişkin kafa karışıklığını sınamış olacağını ifade ederek, "Gelinen nokta itibarıyla zaten kredi ve mevduat faizleri bu seviyedeyken TCMB'nin faiz artışı illa bu faizleri de ileri itecek diye bir sonuç da çıkarmamak lazım" dedi.
Özellikle TCMB faizinin daha uzun vadeli faizlerde olumlu ve aşağı yönlü etkisinin olduğunu söyleyen Saltoğlu, şunları kaydetti:
"Hele bir de OVP ile ilgili olumlu bir adım atılırsa... Karar metninde özellikle geç likidite penceresi gibi ek unsurların ilerde kullanılıp kullanılmayacağı sinyalleri aranabilir. Bu şekilde efektif olarak gerektiğinde daha yüksek faiz seviyelerine ulaşılabilir. Enflasyonla ilgili TCMB beklentilerine ilişkin metinde neler yazıldığının önemi olacak. TCMB'nin büyümenin hangi hızda yavaşlayacağına yönelik mesajları da bu karar metninde aranacak. Özetle TCMB'nin önemli bir toplantısı olacak, sonuçları ciddi anlamda konuşulacaktır."
Atılacak faiz adımı kurda stabilizasyonun öncüsü olabilir
Turkish Yatırım Araştırma Bölüm Başkanı Baki Atılal da TCMB'nin son faiz kararında sözlü yönlendirme (forward guidence) olarak "koruma" dediğini, geçen haftaki açıklamasında ise "parasal duruş yeniden şekillendirilecektir" demesiyle birlikte oluşan faiz artışı beklentisinin, hem 10 yıllık tahvil faizlerinde hem de kurda gerilemeye neden olduğunu söyledi.
Üstelik bu dönemde dolar endeksinin 95-95,5 bandına yerleşirken, ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin de yüzde 2,83'ten 2,95'lere yükseldiğini belirten Atılal, 10 yıllık ve gösterge tahvil faizi farkının 5,05 puan seviyesinde bulunduğunu ifade etti.
Atılal, "Merkez Bankasının kötüleşen dolar/TL kısa vade zımni oynaklık oranlarını, TÜFE-ÜFE enflasyon beklentilerini göz önüne alarak, yıllık TÜFE'nin yüzde 17,90 seviyesinde olmasına karşın politika faizinin yüzde 17,75'te bulunması ve bunun da pozitif reel faiz sunmadığını görerek ve de Orta Vadeli Programı (OVP) da gözeterek TCMB'nin politika faizinde 250 baz puanlık artış yapmasını beklemekteyiz" diye konuştu.
Faiz artışı ile kısa vadede sıcak paranın çekebileceğini dile getiren Atılal, gelişmekte olan pazarlar arasında oluşan olumsuz algının hafifletilmiş olacağına dikkati çekti.
Baki Atılal, şunları kaydetti:
"Uzun vadeli faizler enflasyon beklentisi, kısa vadeli faizler ve risk priminden etkilenmektedir. Atılacak kısa vadeli ortodoks adımlar kısa vadeli faizler ve enflasyon beklentilerinin törpülenmesine neden olacaktır. Risk primi konusunda ise Merkez Bankasına yapabileceğimiz tek atıf bağımsızlık vurgusudur ve kazanacağı ise kredibilitedir. Siyasal ve jeopolitik gelişmeler, OVP'nin kompozisyonu, atılan faiz adımının ve risk priminin düşmesi üzerinde ana etmenlerdir. Buradan sağlanan çıkarımlar ise faiz artışının kur ataklarına karşı koymasına neden olacaktır. Atılacak faiz adımı kurda stabilizasyonun öncüsü olabilir. Burada açıklama metni ve OVP'ye çok önem atıf edilmektedir. Ancak enflasyonda kalıcı bir düşüş sağlandıktan sonra piyasa faizleri geri çekileceği için yatırımları ve dolayısıyla potansiyel büyüme kapasitesini artırma şansına sahip olabileceğimiz de unutulmamalıdır."
Atılal, PPK'nın karar metninde vereceği mesaja ilişkin, "Bundan sonra yapılması gereken; parasal sıkılaştırmanın enflasyon beklentilerinde hedefler ve piyasa beklentileri doğrultusunda normalleşme görünene kadar devam edeceğinin kararlı vurgulanması, beklentileri karşılayacak daha ortodoks bir yol haritasının açıklanmasını umuyorum." ifadelerini kullandı.
İş Portföy Başekonomisti Nilüfer Sezgin de Merkez Bankasının enflasyonda yaz aylarında yüzde 16 civarında bir zirve oluştuktan sonra, enflasyonun düşüşe geçeceği beklentisi olduğunu belirtti.
Oysa ki, ağustos ayında döviz kurlarında yaşanan hareket sonrasında enflasyonun şimdiden yüzde 18'e yükseldiğini ve gelecek aylarda da yüzde 20'ye ulaşma ihtimali olan bir senaryonun söz konusu olduğunu ifade eden Sezgin, "Bu doğrultuda, Merkez Bankasının ağustos ayı enflasyon verisi sonrasında yayımladığı duyuruda gerekli para politikası tepkisinin verileceği ve para politikası duruşunun yeniden şekillendirileceği mesajının faiz artırımı da içeren bir karara işaret ettiğini düşünüyoruz. Fiyat istikrarına yönelik olarak parasal duruş sıkılaştırılırken, finansal istikrar açısından ise destekleyici bir duruş oluşturulması böyle dönemlerde arzu edilen denge olmaktadır." dedi.
Sezgin, ağustos ayı ortasından bu yana Merkez Bankasının bankalara likiditeyi bir haftalık repo ile yüzde 17,75 faizden değil, yüzde 19,25 seviyesindeki gecelik faizden verdiğini ve pratikte 150 baz puanlık sıkılaşmanın hayata geçirilmiş durumda olduğunu dile getirdi.
Oysaki çok yakında, haziran ayında oluşturulan sade para politikası çerçevesinde tüm fonlamanın politika faizi olan bir haftalık repo ihaleleri ile sağlanmasının öngörüldüğünü hatırlatan Sezgin, şöyle devam etti:
"Sonuç olarak, yaklaşık bir aydır sade çerçevenin dışına çıkıldığı görülmektedir ve tutarlı olan 13 Eylül'de yeniden sade çerçeveye dönülmesi olacaktır. Bu doğrultuda bir haftalık repo faizinin en azından yüzde 19,25 seviyesine yükseltilmesinin şaşırtıcı olmadığını değerlendiriyoruz. Ancak, bu kadarlık bir artırım enflasyonun ulaşacağı seviye dikkate alındığında yeterli görülmemektedir. En azından piyasada genel bir beklenti haline gelmeye başlayan yüzde 20 seviyesinin dikkate alınarak referans faizin belirlenmesini daha yüksek ihtimal buluyoruz ve bir haftalık repo faizinin yüzde 17,75'ten yüzde 20'ye yükseltilerek, tüm fonlamanın yeniden bir hafta vadeli repo ihaleleriyle yapılmaya başlamasını bekliyoruz. Diğer yandan, kısa vadeli piyasa faizlerinin geldiği seviyeler, yüzde 20'nin dahi üzerindedir ve bazı anketlerde de görüldüğü üzere daha sert faiz artırımının beklentilere girdiğini göstermektedir. Bizim görüşümüz, fiyat istikrarı açısından politika faizinin yüzde 20'nin de üzerine çıkması gerektiği, ancak finansal istikrar açısından bankanın bunu tercih etmeyeceği yönündedir."
Sezgin, beklentinin altında bir artırım gelmesi durumunda, Türk lirası üzerinde belki başta bir negatif etki olabilecekse de artırım olmuş olması ve ileriye yönelik verilen mesajlarla ek sıkılaşmaya kapının açık bırakılmasıyla kurda yukarı yönlü baskıların sınırlanabileceğini söyledi.
QNB Finansinvest Başekonomisti Burak Kanlı, bu toplantının son yılların en kritik toplantısı olduğunu, bankacısından sanayicisine, esnafından hatta ev hanımına kadar herkesin bu toplantıya odaklandığını söyledi.
Son iki ayda kur belirsizliğinin ekonomiye ne denli zarar verdiğinin tecrübe edildiğini belirten Kanlı, "Öyle ki kurdaki belirsizlik banka kredilerini bile yüksek faizden çok daha olumsuz etkiliyor" dedi.
Kanlı, bu çerçevede perşembe günkü toplantının TCMB'nin net ve etkili bir hamle yapmak için belki de son şansı olacağını ifade etti.
Ülke risk priminin son PPK'nın yapıldığı temmuz ayından bu yana 200 baz puanın üzerinde arttığını dile getiren Kanlı, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Enflasyonun da, eylül ayı tahminlerini baz alarak 300 baz puan civarı arttığını göz önünde bulundurursak TCMB'nin yüzde 17,75'in üzerine 500 baz puanın üzerinde bir artış yapması gerek diye düşünüyorum. Kurun istikrara kavuşması ve bu kanaldan ekonomiye gelen zararın ortadan kalkması için... Diğer taraftan politika faizinin yüzde 22'nin altında tutulması ise TL'nin kırılgan kalmasına yol açacaktır. TCMB'nin önceki çok zor dönemlerde olduğu gibi bu toplantıda da bunun farkındalığıyla hareket edeceğini ve politika faizini yüzde 23,50'ye çekeceğini düşünüyorum."