Ekrem Dumanlı: Başbakan hemen tüm yazarların kovulmasını talep etti!

Ekrem Dumanlı: Başbakan hemen tüm yazarların kovulmasını talep etti!

Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dersanelerin kapatılması krizi ile başlayıp, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ile gerilen AKP ve Fethullah Gülen cemaati ilişkileri sonrası, “AKP hükümetinin özel olarak Zaman’a yönelik tehdit ve baskılarının arttığını ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın hemen bütün yazarların işlerine son verilmesi talebiyle karşılaştıklarını” söyledi.

Zaman yazarı Şahin Alpay’ın “Herkesi olduğu gibi kabul” başlığıyla köşesine taşıdığı (15 Temmuz 2014) konuya ilişkin yazısı şöyle:

Geçen hafta gazetemizin yazı işleri çalışanlarına ve yazarlarına yaptığı iftar davetine katıldım.

Davet, çalışanlar arasında görüş teatisi açısından iyi bir vesile oldu. Genel yayın müdürümüz Ekrem Dumanlı, iftar sonrası bir konuşma yaptı. Bu konuşmada, olağanüstü sıkıntılı bir dönemden geçildiğinin altını çizdi. Erdoğan hükümetinin özel olarak Zaman’a yönelik tehdit ve baskılarından örnekler verdi. Başbakan’ın hemen bütün yazarların işlerine son verilmesi talebiyle karşılaştığını aktardı. Bu baskılara rağmen Zaman’ın dimdik ayakta olduğunu, tirajında ciddi bir kayıp yaşanmadığını anlattı; gazetenin temel hakları, özgürlükleri ve demokrasiyi daha büyük bir kararlılıkla savunmaya devam edeceğini vurguladı.

Ben de söz aldım ve şunları söyledim: Türkiye demokrasisinin olağanüstü sıkıntılı bir dönemden geçtiği doğru. Zira bugüne kadar Türkiye’de temel hak ve özgürlükler için mücadele esas olarak askeri vesayete, orduya dayanan yönetimlere karşı verildi. Bu mücadele şimdi ilk kez seçimle gelmiş, halka dayanan bir yönetimin keyfileşmesi ve otoriterleşmesine karşı veriliyor. Evet, 1950’lerin sonlarına doğru Demokrat Parti yönetimi de keyfiliğe ve otoriterleşmeye, toplumu kutuplaştırmaya yönelmişti. Ama toplum bu gidişin büyük sakıncalarının bilincine varmadan DP yönetimi, askeri-bürokratik vesayeti anayasaya sokan bir askeri darbeyle devrildi. Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmeleri vicdanları sızlattı; biraz da bu yüzden DP’nin yanlışları toplum tarafından anlaşılamadı.

Olağanüstü sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. AKP yönetiminin ülkeyi giderek kutuplaştırmasına, hukuk devletini tahrip etmesine, hakkında ortaya dökülen ciddi yolsuzluk iddialarına rağmen, ilk iki iktidar döneminde ülkenin zenginleşmesine ve toplumun özgürleşmesine yaptığı katkılardan dolayı, halk nezdindeki desteğini (giderek eriyor olmasına rağmen) önemli ölçüde koruyor. Yaşananları “hükümetle Cemaat arasında iktidar kavgası” olarak niteleyenler, bilerek veya bilmeyerek, Türkiye’deki temel mücadelenin demokrasiyi tepelemeye girişenler ile demokrasiyi savunanlar arasında cereyan ettiğini gözlerden gizliyorlar.

Otoriterleşen AKP iktidarının hedefinde, genel olarak sivil toplum ve esas olarak da esin kaynağı Fethullah Gülen Hocaefendi olan Hizmet Hareketi var. Bunun için demokrasi mücadelesinde Hizmet’e, bu arada Hizmet’in en eski medya kuruluşu Zaman gazetesine önemli görevler düşüyor. Zaman’ın bu dönemdeki misyonu, tek tek bireylerin ve hiçbir ayrım yapmaksızın otoriterleşmenin, ayrımcılığın mağduru olan tüm toplum kesimlerinin temel hak ve özgürlüklerini, insan haklarını, hukuk devletini, demokrasiyi savunmak olmalı. Gülen’in “herkesi olduğu gibi kabul etmek” özdeyişinde ifadesini bulan çoğulculuk anlayışı bu mücadelenin rehberi olmalı.

Bu mücadele Zaman gazetesini geliştirecek, önüne koyduğu bütün toplumun güvenle okuyacağı bir referans gazetesi olma hedefine ulaşmasına da yardımcı olacaktır. Bu mücadele, geçmişte herkesi olduğu gibi kabul etme açısından, herkesin temel hak ve özgürlüklerini savunmak açısından yapılmış yanlışlar, eksikler var mıdır sorgulamasına ve hatalardan ders çıkarılmasına da ışık tutabilecektir.

Türkiye’nin özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyi yerleştirebilmek için, vesayetçiliğin askerisinden sonra siviline karşı mücadeleyi de kazanması gerekeceği anlaşılıyor. Ve mutlaka demokratik çerçevede, verilmesi gereken bu mücadele er veya geç, ama mutlaka kazanılacak. Çünkü Türkiye, Erdoğan ve kliğinin sandığı kadar geri, ilkel bir toplum değildir. Bugün orta sınıfın güçlendiği, yüksek öğrenimin, sosyal medyanın görülmemiş ölçüde yayıldığı, toplumun hiç olmadığı ölçüde dışa açıldığı, dünyaya entegre olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bu Türkiye’nin ortaya çıkmasında bizzat AKP hükümetinin ilk iki iktidar döneminde yaptığı hizmetlerin büyük payı olduğuna kuşku yok. Onun içindir ki Erdoğan’ın keyfiliğe ve otoriterliğe saparak, kendi başarılarının kurbanı olma yolunu seçtiği söylenebilir.