Mustafa Alp Dağıstanlı
Millet İttifakı'nın CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu Pazar 23 Haziran'da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini bu kez 806 binden fazla oy farkla kazandı, dün de mazbatasını alarak göreve yeniden göreve başladı.
Ekrem İmamoğlu zaferinin netleşmesi sonrası ilk demecini verirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da çağrı yaptı.
İmamoğlu, "Ben seçim öncesinde vatandaşlara anlattığım yol haritasına uygun olarak sizinle uyum içerisinde çalışmaya hazırım ve buna talibim. Bunu tüm İstanbullular önünde duyuruyorum" dedi.
Acaba bu uyum yakalanabilecek mi? Erdoğan yönetimi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'ndeki AKP çoğunluğu böyle bir uyum gösterecek mi?
Erdoğan bu çağrıya olumlu bir cevap vermedi.
Üstelik, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın genelgesiyle belediye şirketlerine atama yapma yetkisini başkanlardan alma girişimi, mahkeme yasaya aykırı bulsa da, hükümetin özellikle Ankara ve İstanbul belediye başkanlarını rahat bırakmayacağının bir işareti sayılabilir.
Erdoğan, seçim öncesinde de, İmamoğlu'na (ve muhalefetin öbür belediye başkanlarına) zorluk çıkarabileceklerini birkaç kere söylemişti:
"Seçilen başkanları doğru iş yapmazlarsa çalıştırmayız. Doğru iş yaparlarsa destekleriz.
"İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin büyük bir bölümü, komisyonların tamamı, başkan vekilliklerinin tamamı AK Partili. Zaten, bu sadece vitrin süsü olarak seçilse bile belediye başkanlığı yapacak, o kadar. Vitrin süsü. En ufak bir yanlışta karşısına kim dikilecek? Meclis dikilecek."
Bu sözler gösteriyor ki, Erdoğan, muhalefete mensup belediye başkanlarının iş yapma kapasitelerini daraltmak, hatta engellemek için belediye meclislerinden medet umuyor.
Yerel yönetimlerde meclislerin yetkisini, değerini olumluyor. Oysa merkezi yönetimde Meclis'in denetleme ve yasama işlev ve yetkilerini budayan başkanlık sistemini savunmuş, 16 Nisan 2017 Anayasa değişikliği referandumuyla da bunu gerçekleştirmişti.
Şimdi Türkiye'nin en büyük ve önemli iki büyük şehrinde belediye başkanlıkları muhalefetin, belediye meclisi çoğunlukları ise AKP iktidarının elinde.
Yerel yönetimler hukuku üzerine çalışan Dr. Zülfiye Yılmaz da merkezi yönetimle yerel yönetimler arasında bir uyumsuzluğun ortaya çıktığını söylüyor:
"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uyumlu olarak gücü başkanlarda toplayacak bir model hazırlığı yapıyorlardı geçen yıldan beri. Nitekim Nisan'da Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğini açıkladı örneğin, hiç tepki toplamadı.
"Başkan ve yardımcıları belediye yönetiminde etkin olacak, meclis bir tür pasif tasdik makamına dönecek. Ama özellikle Ankara ve İstanbul'da hesaplar tersine dönünce, bu kez 'meclisler güçlü, bloke ederiz' söylemine döndüler."
Zülfiye Yılmaz, meclislerin güçlü olmasında bir olumsuzluk bulunmadığına dikkat çekiyor, "Önemli olan, her iki organın çıkarı değil, yetkilerin, temsil edilen nüfus yararına kullanılması. Bu da taraf olduğumuz özerklik şartının 3. maddesinin gereğidir" diyor. Dahası, iki organ arasında çatışma ve sonunda uyumun bir fırsat olduğunu düşünüyor.
Zülfiye Yılmaz, bu sürecin bir tür cohabitation'u, yani farklı görüşteki organların birbirine katlanmasını, beraber yaşayabilmesini gerekli kılacağını düşünüyor.
"Parlamenter sisteme dair tek kırıntı şu an yerel düzeyde var. Belediye başkanları bu meclisleri idare edebilirse, ileride 'Parlamenter sisteme dair kabiliyetimiz var, ulusal düzeyde de dönmeliyiz' argümanı kurulabilir" diyor.
Belediyelerle ilgili yasal düzenlemeler de bu yaklaşımı zorunlu kılıyor, çünkü karşılıklı kontrol ve denge araçlarını içeriyor.
Zülfiye Yılmaz, eski Danıştay kararlarının da kamu yararına öncelik verdiğini, organlar ve kurumlar arasındaki uyumu teşvik ettiğini hatırlatıyor.
Yine de dikensiz bir yol yok Ekrem İmamoğlu'nun ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın önünde.
İmamoğlu, seçim öncesinde, belediyedeki usulsüzlüklerin üzerine gideceğini, teşhir, hatta dava edeceğini söylemişti. Bunlar Erdoğan'ın, AKP iktidarının canını sıkabilir ve başkanların hareket alanlarını daraltıcı hamlelere yöneltebilir.
Peki, tarafların yasal yetkileri, kozları, sınırları neler?
Belediyenin karar organı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi. Salt çoğunlukla karar alıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin üye sayısı 312. Üyelerin partilere göre dağılımı şöyle;
AKP 176
MHP 4
CHP 128
İYİ Parti 4
Pek çok icraat için AKP'nin çoğunlukta olduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin onayı gerekiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, hukuka aykırı gördüğü belediye meclisi kararlarını yeniden görüşülmek üzere geri gönderebiliyor. Meclis ısrar ederse kararlar kesinleşiyor. Ama başkan, bu kararlar aleyhine idari yargıya başvurabiliyor.
Yargı bağımsızlığı Türkiye'de tartışmalı olduğundan, İstanbul ve Ankara belediye başkanları lehine karar çıkmayabilir ama başkanlar da her seferinde bu yargı yolunu kullanarak meclis kararlarını geciktirebilir.
Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi de keyfi davranamıyor.
Kanunla verilen görevleri süresi içinde yapmayı ihmal eder ve bu durum belediyeye ait işleri sekteye veya gecikmeye uğratırsa ya da belediyeye verilen görevlerle ilgisi olmayan siyasi konularda karar alırsa, İçişleri Bakanlığı'nın bildirimi üzerine Danıştay'ın kararıyla meclis feshediliyor.
Tabii, İçişleri Bakanlığı, AKP hâkimiyetindeki belediye meclisini feshetme yolunu açar mı, sorusu da var.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın yetkilerinin pek çoğu meclisin onayına muhtaç.
Belediyenin, bağlı kuruluşların ve işletmelerin personelini başkan atıyor, bu atamalarda meclis onayı gerekmiyor.
Belediye hizmetlerini genel sekreter ve yardımcıları yürütüyor. Genel sekreter, belediye başkanının teklifi üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından atanıyor.
Merkezi iktidar burada başkana zorluk çıkarabilir, önerdiği kişileri sürekli geri çevirerek, eski dönemden kalma genel sekreterin işin başında kalmasını sağlayabilir.
Bir belediye başkanı, "meclisin feshine yol açacak eylem ve işlemlere katılması" durumunda İçişleri Bakanlığı'nın başvurusu üzerine Danıştay kararıyla görevden alınabiliyor.
Hükümet, önceki dönemde birçok HDP'li belediye başkanını "terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık" gerekçesiyle görevden uzaklaştırmıştı.
Benzer bir şeyi İmamoğlu ve Yavaş için yapılabilir mi?
İmamoğlu'nun, 23 Haziran'da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini 806 binden fazla oy ve 9 puan farkla kazanması, sadece başkanı güçlendirmekle kalmadı, hükümetin böyle bir hamleyi gündemine almasını da zorlaştırmış oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi de başkanı düşürebiliyor. Başkanın sunduğu önceki yıla ait faaliyet raporundaki açıklamalar, meclis üye tam sayısının dörtte üç çoğunluğuyla yeterli görülmezse, vali dosyayı Danıştay'a gönderiyor. Yetersizlik kararını Danıştay da uygun görürse göreve seçilen kişinin belediye başkanlığı düşüyor.
Ama ne Ankara'da, ne İstanbul'da AKP-MHP blokunun belediye meclislerinde dörtte üçlük çoğunluğu yok.
Encümen, belediyenin yürütme organı sayılabiliyor ve bazı alanlarda meclis onayına gerek duymaksızın icraat yapabiliyor.
Örneğin çalışma programındaki işlerle ilgili kamulaştırma kararları alıp uygular, öngörülmeyen giderler ödeneğinin harcama yerlerini belirler, umuma açık yerlerin açılış ve kapanış saatlerini saptıyor.
Encümenin 5 üyesini meclis, 5 üyesini de başkan seçiyor. Başkan encümene de başkanlık ediyor, dolayısıyla çoğunluk başkanın. Gündemi de başkan belirliyor.
31 Mart seçimlerinden sonra, basına kapalı bir AKP toplantısından sızan habere göre, Erdoğan encümendeki üye kompozisyonunun meclis lehine değiştirilmesinin doğru olduğunu, bu düzenlemeyi de içeren bir belediye kanunu üzerinde çalıştıklarını söylemişti.
Belediye bütçesinin, Büyükşehir Meclisi tarafından onaylanması gerekiyor. Herhangi bir nedenle yeni yıl bütçesi kesinleşmemişse önceki yılın bütçesi uygulanıyor.
AKP meclis çoğunluğunun bütçeye onay vermemesiyse, partinin yönettiği ilçe belediyelerini de olumsuz etkileyecek bir durum. Çünkü büyükşehir belediye bütçesi ilçelerinkiyle beraber tek bütçe olarak belirleniyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'ndeki AKP çoğunluğu, başkanın 6 ay içinde hazırlamak zorunda olduğu stratejik planı da, ki bütçenin esasını oluşturur, onaylamayabilir.
Genel bütçe gelirlerinin yüzde 6'sı büyükşehir belediyelerine aktarılıyor. Ayrıca, o büyükşehire bağlı ilçe belediyelerine aktarılan gelirlerin de yüzde 30'u büyükşehire ayrılıyor. Cumhurbaşkanı bu oranları azaltamaz, yani cezalandıramaz ama iki katına çıkarma yetkisini de kullanmayı tercih etmeyebilir.
Ayrıca, belediyelerin borçları var; Hazine ve kamu kuruluşlarına olan borçlar için gelirlerinden kesinti yapma esaslarını belirleme yetkisi de Cumhurbaşkanı'nda.
Başkanlar tabii bir de başka kurumlar tarafından uygulanan dolaylı engellemelerle karşılaşabilirler. Hafta başında böyle bir örnekle karşılaştık: Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın atadığı Halk Ekmek yönetim kuruluna Ankara Ticaret Odası, Ticaret Bakanlığı'nın talimatı uyarınca, onay vermedi.
Meclisten, hükümetten, öbür kuruluşlardan gelen engellemelere karşı başkanların en büyük kozu, halk.
İmamoğlu da, Yavaş da meclis toplantılarını canlı yayımlayacaklarını, her icraatlarını, her kararlarını, her ihaleyi halkın gözü önünde yapacaklarını duyurmuştu. Dolayısıyla, meclis başkanın bir icraatını engellerse, İmamoğlu'na veya Yavaş'a karşı çıkmış olmayacak; o icraattan, o hizmetten yararlanacak Ankaralıları ya da İstanbulluları karşısına alacak.
Aynı şey hükümet için de geçerli. Başkanı engelleyelim derken, kendi seçmeninin hizmet almasını da önlemiş olacaklar.
Meclis, oturumların kapalı yapılmasını isteyebilir, ama bu tutum da onları kötü durumda bırakmaya aday.
Başkanlar, belediye meclisinin, hükümetin, TOBB gibi başka kurumların bütün engelleme girişimlerini halka sergileyecek, böylelikle bu kurumları ve organları ciddi bir meşruiyet krizine itecek.
İstanbul'da 23 Haziran'da yenilenen seçimde İmamoğlu, 39 ilçenin 27'sinde kazandı, AKP'nin elindeki 13 ilçede bile.
Yerel yönetimler hukuku üzerine çalışan Dr. Zülfiye Yılmaz da bu durumun büyükşehir meclisindeki dengeleri değiştirebileceği kanısında çünkü Yılmaz'a göre AKP'li kimi belediye başkanları da kendi ilçe nüfuslarının çoğunun İmamoğlu'nu desteklemiş olmasının baskısını üzerlerinde hissedecekler.