31 Mart seçimlerinin ardından YSK'nın seçim tekrarı kararı ile mazbatası elinden alınan millet ittifakının ortak adayı Ekrem İmamoğlu, cumhur ittifakının adayı Binali Yıldırım'la 16 Haziran Pazar günü çıkacağı ortak yayınla ilgili, "Bu münazaranın buluşma noktasındaki çabayı kusura bakmasınlar kendime alacağım. Başından beri isteyen kişi olarak. Moderatörlük tarafını sayın Yıldırım üstlenmiş oldu. Başından beri hangi televizyonu, hangi moderatörü istiyorsanız hazırım demiştim" dedi.
İmamoğlu, Yıldırım'ın münazara öncesinde soruların görüşülmesini de talep ettiğini söyledi. İmamoğlu'nun konuk olduğu programın moderatörü Simge Fıstıkoğlu, AKP'nin gönderdiği bilgi notunda,Binali Yıldırım'ın böyle bir talebinin olmadığını aktardı.
İmamoğlu, Ordu'daki VIP kriziyle ilgili Ordu Valisi'nin kendilerine tuzak kurduğunu belirterek, "Bu bir tuzak dedim. Polislerle direnç varmış gibi gösteriyorlar. Günün sonunda polislere kusura bakmayın, bu sizinle olan bir olay değildir. Hakkınızı helal edin' deyip geçtik" ifadesini kullandı.
İmamoğlu, "HDP, Türkiye'nin siyasi partisidir. Tavsiyem şudur, dün başka konuşan -hatta iki hafta önce başka konuşan- bugün başka konuşan sorgulamanızı ve yorumlamanızı isterim" diye konuştu.
İmamoğlu, NTV, Star TV canlı yayın konuğu oldu.
İmamoğlu, Simge Fıstıkoğlu moderatörlüğünde Ahmed Arpat ve Okan Müderrisoğlu'nun sorularını yanıtladı.
İmamoğlu'nun açıklamaları şöyle:
(Yıldırım-İmamoğlu ortak yayını) Neticede biraz rol paylaşımı gibi oldu. Bu münazaranın buluşma noktasındaki çabayı kusura bakmasınlar kendime alacağım. Başından beri isteyen kişi olarak. Moderatörlük tarafını sayın Yıldırım üstlenmiş oldu. Başından beri hangi televizyonu, hangi moderatörü istiyorsanız hazırım demiştim.
Bunu 31 Mart öncesinde de söylemiştim. Ama maalesef kabul görmedi. Bence burada psikolojik bir süreç var ya da stratejik bir süreç var. 31 Mart'tan önce sanırım önemsemediler. Sanıyorum sürece dair emin bir duruş gösterdiler. Biraz kendilerinden emin olduklarını düşünüyorum ama seçim böyle bir netice vermeyince şimdiki süreçte bence stratejik olarak böyle bir karar olumlu baktılar.Yine ben özellikle 6 Mayıs sonrasındaki ilk aşamada kamuoyu önüne çıktığımda bunu dile getirdim. 17 yıl sonra bu gündeme geliyorsa aslında bu toplum adına üzücü. Bunu her gazeteci, en başta sizler istersiniz. Böyle bir münazara ortamının, tartışma ortamının olmasını sizler istersiniz. Soru sormak, cevap almak, aydınlanmak...
Bu bakımdan bu çabamın, ısrarla bu çabamın kabul görmesi günün sonunda sevindiricidir. Zihinlerde hangi sorular varsa sorulması taraftarıyım.
Elbette ki yenilenen seçim sürecine dair, ya bakın çok adil bir seçim süreci var, kabul gördü, işte çağdaş da bir münazara ortamı var, asla böyle bir durum anlamına gelmez. Bunun altını çizelim. Sevindiricidir böyle bir otamın sağlanması, mutluluktur benim adıma, demokrasi adına ama asla bu yenilenen seçim sürecinini ya da bu süreçteki ortamın demokrat bir atmosfer oluşturduğuna asla bir delil değildir. Ama her yönüyle sevindirici.
Moderatör kısmında Sayın Yıldırım fikirlerini beyan etmeye başladı ben o alana hiç girmedim zaten. Uğur Dündar talebini ortaya koyunca ben ona ne diyebilirim ki? Uğur Dündar saygın bir gazeteci. Böyle bir münazara ortamını defalarca yönetmiş birisi. Sonrasında vazgeçtiğini ifade etti. Ben aradım kendisini.
Sayın İsmail Küçükkaya için bir karar verildi. Mekansal detayları netleşti. O sürecin teknik detayları benim anladığım şeyler değil. Nasıl çekim, reji, yönetmen gibi unsurlar netleşti.
31 Mart günü dahil olmak üzere, İstanbul'un dünü, bugünü ve yarını olmak üzere zihinlerde hangi soru varsa sorulmasından yanayım. Asla bir sınırlama olmasından yana değilim. Bana soruları yollamasa da olur. Kendileri nasıl hazırlıyorlarsa, elbette eşitliğin korunması halinde.
Bir gazeteci bir adaya hangi soruları özgürce sorabiliyorsa, aynı duyguları bir başka adaya da hissettirerek sorularını hazırlayabilmeli diye düşünüyorum. Benim bakışım bu. Bu konuda çok netim ama Sayın Yıldırım soruların görüşülmesini talep etmiş. Danışmanıma bu ifadelerimi söyledim. Biz müdahale eden değil sadece gözetleyen konumda olalım.
O kabul etmedi, şimdi de siz vazgeçin diyenler var. Asla! 17 yıldır bu niçin yapılmıyor diyen bir anlayışa sahibiz. Şimdi pozisyon değişti, tereddütler arttı. Bundan dolayı isteniyor diye böyle bir şeyi ben zaten doğru bulmam.
Ben münazaraya alışık bir insanım. Ben Beylikdüzü belediye başkanlığı yaptığım dönemde, sağıma soluma ilçedeki siyasi parti ilçe başkanlarını davet edip beni sorgulayın ben de cevap vereyim diyen bir insanım. 5 yıl boyunca bunu yaptım.
Sorular olgunlaşsın, çıkalım konuşalım. İstanbul'un dününü, bugününü, yarınını. 31 Mart'ı, 31 Mart 18 Nisan arasını, 6 Mayıs sürecini, o 18 günlük süreci, 6 Mayıs'ta ne olduğunu ve sonrasını ve yarınları konuşalım istiyorum.
O kabul etmedi, şimdi de siz vazgeçin diyenler oldu. Dedim ya olur mu öyle şey! Asla. Biz 17 yıldır bu niçin yapılmıyor diye ısrar eden bir anlayışa sahibiz.
Ben bir bayram tebriği için Trabzon'a gittim. Çünkü oralıyım, köyüm belli. Köyümde birkaç yüz yıldır yaşayan bir aileyiz. Dolayısıyla bizim bir geleneğimiz var, ata mezarlarımız orada. Ziyaret ederiz, dua ederiz herkesin yaptığı gibi. Bunu da birkaç yıldır siyasi sorumluluklarım gereği yapamıyordum. Dolayısıyla bu ortamda yapma ihtiyacı hissettim. Bir bayramlaşma dedik ama bayramlaşma ötesinde bir şey yaşadık. Dolayısıyla, bence Karadeniz'in yaşadığı en büyük bayramlaşmaydı. Olağanüstü bir şeydi. Olağanüstü bir kucaklaşmaydı. Bunu o bölgeyi takip eden, daha önce orada bulunmuş bütün gazetecilere, meslektaşlarınıza sorabilirsiniz. Muazzam bir şey. Giresun aynı, Ordu aynı. Bununla bitmedi, 21 konuşma yaptım. Her ilçede... Bazı ilçelerde espri oldu, Eynesil'in bu kadar nüfusu yok diye. Dolayısıyla bir özel uçak kiralayarak, altını çizelim Trabzon'a gittik. Çünkü ertesi gün dönüşümüz olacaktı İstanbul'a. Trabon'da beni nerede karşılayacaklar, ben bu işlerle ilgilenmem ki.
Gittiğimiz yerde sorumlu insanlar var. İl başkanları var, milletvekilleri var, genel başkan yardımcıları var. Bizi VIP'den karşıladılar. Geldik, otobüsümüze bindik, köyümüze gittik. Ertesi gün sabah Trabzon'daki bayramlaşma dediğimiz seremoninin büyük bir kalabalığa dönüşmesinin keyfini yaşadık. Ordu, Giresun, arasındaki ilçeler... Derken bu güzel buluşmayı örtmek isteyen bir anlayış, hangi dokunuşsa o, elbette görünen figürü Ordu valisidir. Bir tuzak kuruldu bize. Niçin tuzak? Ben oraya gidene kadar yine nereden çıkacağız, bunu bilen birisi değilim ki.
Bu ülkenin bir atmosferi var. Atmosfere göre dün başka bugün başka konuşan bir kimliğe sahip değilim. Bir kampanya döneminde aynı kampanya bütünlüğü içerisinde hiçbir siyasi yol arkadaşım çelişkili hiçbir ifadede bulunamaz.
Ben CHP-İYİ Parti'nin adayıyım. Ben İstanbul ittifakının adayıyım dedim lansmanda. Herkesin oyuna talibim. Bunun içinde HDP'li, AKP'li, MHP'li, BBP'li aklınıza gelebilecek DP, DSP, Saadet partisi, herkesin oyuna talibim. Hiç kimseyi birbirinden ayırmıyorum.
Benim garipsediğim taraf şu. Terör örgütlerinin sözcüleri kimlerse - takip etmem onları, yok hükmündedir benim için - terör örgütlerinin isimlerini her gün dile getiren insanlar terör örgütü kampanyası yapıyor. Anlamış değilim. Benim için, senin için bir başkası için de terör örgütü. Bu tavır milli tavırdır.
31 Mart'a kadar, ben İstanbul'da yaşayan Kürt hemşerim için, HDP'li seçmen için ne dediysem bugün aynısını söylüyorum. Bugün gelmeden öğlende Van'lı vatandaşlar sohbet etmek istedi, aynı şeyleri söyledim.
HDP, Türkiye'nin siyasi partisidir. Tavsiyem şudur, dün başka konuşan -hatta iki hafta önce başka konuşan- bugün başka konuşan sorgulamanızı ve yorumlamanızı isterim.
Öncelikle şunu söyleyeyim, miniminnacık çocuklarımızın bile 20 liralarını verdi, çok kutsal. Dolayısıyla en mantıklı, en tasarruflu şekilde İstanbullu'ya kendimizi tanıtmaya, anlatmaya çalışıyoruz. Şunun da altını çizmek isterim, yüz binlerce insan bağışta bulundu. Mutlaka ve mutlaka seçim süreci tamamlandığında tüm şeffaflığıyla süreci kamuyouna aktaracağımızı partimizin yöneticileriyle, genel başkanımızla konuştuk. Çünkü şu an yapılan bağışların 23 Haziran seçimiyle ilgili bir kampanya olduğunu, özellikle Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul adaylığıyla ilgili bir kampanya olduğunu, bu süreci tüm şeffaflığıyla, ne harcandı, ne geldi, ne kaldı, çünkü partinin hesabında biliyorsunuz, benimle hiçbir ilgisi yok. Ve orada kalan kısmının da ne şekilde kullanılacağı ki birkaç manevi harcama konusunda düşüncelerim var.
Manevi harcamadan kastım, şehrimizde ama ülkenin farklı noktalarında kalıcı bir takım şeyler yapabilir miyiz diye öngörümüz oldu. Tabii ne geleceğini bilmiyoruz, ne harcanacağı çok net değil ama mutlaka taahhüdümüzdür, 23 Haziran'dan sonra topluma her şeyi açıklıkla anlatacağız. Bir kere bu ülkenin bir atmosferi var. Bu atmosfere göre dün başka bugün başka, seçimi kazanacağız şu oya ihtiyacımız var diye başka konuşan bir kimliğe sahip değilim. Bir kampanya döneminde aynı kampanya bütünlüğü içerisinde hiçbir siyasi yol arkadaşım benim namıma ya da bu sürece dair çelişkili hiçbir tarifte bulunamaz. Bakın net söylüyorum. Bu yetkiyi kimden aldım, genel başkanımdan aldım. Genel başkanımla konuştuk ve sürece dair benim bir söylemim var, herkes buna uymak zorunda, nokta. Yani ben ilk başladığım gün, "Evet CHP ve İYİ Parti'nin adayıyım ama ben İstanbul ittifakının oyuna talibim" diyerek bu izni alıp adaylık lansmanında kullanmış biriyim. İstanbul ittifakında herkes var. İyi bir şehirde yaşam isteyen, mutlu olmak isteyen, adil bir paylaşım, hak hukuk adalet süzgecinden geçen bir erdemli yönetimin bu şehre hizmet etmesini isteyen herkesin oyuna talibim.Saydım, bunun içinde HDP'li hemşehrim var, AK Parti'ye oy vermiş hemşehrim var, MHP'li hemşehrim var, BBP'li hemşehrim var, DP, DSP, Vatan Partisi, Saadet Partisi herkes var. Herkesin oyuna talibim.
Burada hiç kimseyi birbirinden ayırmıyorum. Benim garipsediğim taraf şu, terör örgütlerinin sözcüleri ya da ifade eden kimlerse. Ben takip etmem terör örgütlerini. Takip etmem, işim değil. Niye takip etmem? Yok hükmündedir benim için. Yani kaldı ki sizi birisi kötülemeye kalksa terör örgütünü övdürtürüm sizi yani. Bu bir siyasi metodsa, stratejiyse birileri yaptırıyor olabilir, beni ilgilendirmez. Dolayısıyla terör örgütünün hiçbir sesine kulak vermeyen ve özellikle söylediklerini dikkate almayan ve bunun altında manidar birtakım kavramlar arayan anlayış, bunu nasıl benimle bağdaştırır, anlamış değilim. Benim için yok hükmündedir.
Terör örgütü başka ne ifade edebilir ki! Üzüntüm ne biliyor musunuz? Terör örgütlerinin ismini her gün dile getiren insanlar terör örgütü kampanyası yapıyorlar. Anlamış değilim. Benim için terör örgütü senin için de terör örgütü bir başkası için de terör örgütü. Ya yok hükmündedir. Kaldı ki bu ülkenin bir tavrı var terör örgütlerine karşı. Bu tavır, benim tavrımdır, milli tavrımdır. 31 Mart'a kadar ben İstanbul'da yaşayan Kürt seçmenim için, Kürt hemşehrim için, Kürt vatandaşım için, HDP'li seçmen için ne dediysem bugün aynısını söylüyorum. Benim söylemim değişmez. Söylemi değişenlere sorun lütfen. Niçin söyleminiz değişti? Bunun sorgulanması lazım. HDP, Türkiye'nin siyasi partisi. Ben varsayımlar üzerinden konuşmam. Rakibimiz dün başka konuşuyordu, bugün başka konuşuyor. Bunun sorgulanması gerek.
Beylikdüzü Belediyesi Başkanlığı döneminde israf iddiaları
Ben beş yıllık belediye başkanlığım farklı konularda şahsım da dahil olmak üzere yüzlerce soruşturma geçirmiş bir belediye başkanıyım. Dava açılan, soruşturma talebinde bulunulan birçok konu var. Gururla söylüyorum ki Ekrem İmamoğlu olarak, beş yıl boyunca Beylikdüzü'nde belediye başkanlığı yapmış birisi olarak, özellikle adaylığım söz konusu olduktan sonra da ayrı bir mercek altında tutulma çabası, 31 Mart öncesinden bahsediyorum, çabalar olmasına rağmen zerre kadar ne bir görev zararı, Sayıştay raporları var, Sayıştay denetimi geçirmiş birisiyim. Çok enteresandır, 11 yıl üzerine Beylikdüzü Belediyesi Sayıştay denetimi geçirdi. Niye bilmiyorum, benden önceki 10 yıl AK Parti yönetimiydi. Niye bilemiyorum. Sordum hatta, unuttunuz mu Beylikdüzü Belediyesi'ni diye. Çünkü normalde, rutinde yılda bir Sayıştay denetimi geçirilir.
Dolayısıyla bütün bu denetimlerden geçmiş, hakkında tek bir dava açılmamış, tek bir soruşturmada aleyhine sonuç alınmamış bir kişi olarak tertemiz pırıl pırıl, hatamız, eksiğimiz olabilir ama tasarruflu bir dönem, minimum bütçeyle maksimum iş yapma ahlakıyla edebiyle hareket etmiş birisiyim. Ben bir iş insanıyım. Bir iş nasıl minimuma mal olur bunu iyi bilirim. Bakın ihalelerimiz oldu belli çapta, naklen yayınla ihaleleri yayınlamış birisiyim. Beylikdüzü Belediyesi'nin geçmiş görüntülerine bakabilirler.
Tertemiz bir beş yıl geçirdiğime inanıyorum. Şunun da altını çizeyim; 6 Mayıs'ta YSK'nın aldığı karar sonrası, Beylikdüzü Belediyesi'ne 15 uzmanla bir önceki seçimde AK Parti'den milletvekili adayı olmuş bir müfettişin görevlendirilmesi ve ısrarla ifadeleri, raporları 23 Haziran'a kadaer yetiştirin çabasıyla orada görev yapması da tırnak içinde çok manidardır. Ahlaka, vicdana, hukuka sığmayan bir davranıştır .