'Elden düşme danışman' Akif Beki ve Eyüp Can'a...

'Elden düşme danışman' Akif Beki ve Eyüp Can'a...

T24 - Radikal gazetesi yazarı Yıldırım Türker'in 'Yumurta!' başlığıyla yayımlanan (13 Aralık 2010) yazısı şöyle:

Yumurta!

Siyasal Bilgiler’de yumurtalanan Burhan Kuzu, besbelli bu tür bir amaç için korumalar tarafından bolca bulundurulan çadır modeli büyük siyah şemsiyelerin altından doğru kameralara söyleniyordu.

Gerçekten de mahalle çocukları tarafından topu alınıp hırpalanmış bir çocuğun köşeyi dönüp küfürler savurması gibiydi hali tavrı.

Yumurta fırlatanların zekâsına sövüp saydıktan sonra, elbette doymuyor, üniversite rektörünü istifaya çağırıyordu. Hatta kamera suratına biraz daha tutulsa, okulun kapatılmasını, YÖK yetmez, askeri birliklerin kapıları tutmasını, devletin bir buçuk hafta yas ilan etmesini talep eden çığlıklarını işitecektik.

Şemsiyelere ve okulu doldurmuş olan sivil polislere bakılacak olursa, Kuzu ve gençleri faşistlikle suçlayışını unutturmak için akabinde kırk takla atan Batum, başlarına gelecek olanı üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorlardı.

Sivil polislerin varlığını inkâr eden üniversite görevlisi gençleri ikna edemiyordu. Nasıl etsin? Salonun penceresinden kaçmaya çalışan sivil polislerin görüntüsü haber kanallarına bile yansıdı.

Şimdi üniversiteli gençlerin karşısında yekvücut olan aklıselim tacirleri, Başbakan ve çevresinin ‘masum değiller, ideolojik yükleri var, yönlendiriliyorlar’ açıklamalarının yanı sıra ‘gelişmemiş, Kemalist, şiddet kullanan’ tanımlarını meşrulaştırma gayretinde. Dolayısıyla şu an, bu memlekette, gençlerin attığı yumurtanın şiddet olup olmadığı, onların diskurlarının ciddiye alınası olup olmadığını tartışmaya çağırılıyoruz. Buna direnmek zorundayız.

Bu resme polisin, hükümetin, milli menfaatlerin, yani egemen ve zorba tarafın omzu üstünden bakmamızı istiyorlar. Bu memlekette meşru ilan edilen ideolojik örüntülenme, böylesi bir tarih okuması-yaşananın yorumlanması yordamını dayatıyor. Biz, ‘erkek tarafı’yız.

Dolayısıyla gelsin yine ‘hırsızın hiç mi suçu yok’ itirazları.

İşkencecisine, ‘iyi hal’den ceza indirimi uygulayagelen hukuk anlayışıyla tebellür etmiş bir toplumsal mutabakatın bendeleriyiz ne de olsa.

Hayatı hep üniformalının, muktedirin, post sahibinin yanı başından okumaya çalıştığımızda egemenin copu-tekmesi makul, en azından anlaşılır geliyor elbet. Ne de olsa gençler tarafından kışkırtılıyorlar. Onlar da insan evladı. Onların da sabırlarının bir hududu var.

Başbakan dedi ya; ‘masum’ değil ki bu gençler.

Neden olacaklarmış? Muktedirlerin tarih boyunca ‘masum-sıradan-iyi’ vatandaş tanımıyla zapturapt altına almış olduğu bir toplumda sözlerini dolaşıma sokabilmek, ‘görünür’ olmak istiyorlar. Dolayısıyla onların nümayişlerinin ‘şov yapıyorlar’ diye küçümsenmesi çok gülünç.

Elbette şov yapıyorlar. Üstelik siz onları kendi şovlarınıza alet edemeden, onlar sizi kendi şovlarına alet ediyorlar.

Üstelik siz heves ettiğiniz şova yanınızda onlarca koruma ve sivil polis eşliğinde çadır şemsiyelerle mücehhez gelirken onların yalnız yumurtaları var.

Hayatını demokrat olmaya, demokrasinin ilkelerini hatırlatmaya adamış kimi ihtiyarlar, yumurtanın da şiddet olduğunu, insanları susturmanın hiç şık ve hoş bir hareket olmadığını söyleyeduruyor bu arada.

Onların demokrasi ve şiddet anlayışı da yılların getirdiği metal yorgunluğuyla çarpılmış; Britanya’da prensi yumurta yağmuruna tutan ve karşılığında şiddet görmeyenleri de anlamaları mümkün değil.

O yumurtalara kuluçka olmuş olan polis şiddetini, öğrencilerin sözlerinin asla ve asla kale alınmamasını bir çırpıda tartışma alanının dışına atıveriyorlar.

Gençleri itibarsızlaştırarak, onları potansiyel suçlu ilan edip toplumun gözünden düşürerek yoluna devam edecek anlaşılan AKP ve yandaşlarının demokratik açılımı.

Bu arada

Ve elbette gençler her zamanki gibi, hepimize mihenktaşı oluyor.

Gazetemize iliştirilmiş elden düşme danışman, demokrasinin bu kadarını fazla bulduğunu açıklayarak gençlere yükleniyor.

Eyüp Can da, yanlış bulduğumu daha önce de belirtmek zorunda kaldığım ‘nesnel gazetecilik’ anlayışıyla ‘orantısız eylem’ kavramını üretip koroya katılıyor.

Radikal gazetesi ‘hırsızın hiç mi suçu yok’ yayını yapıyor. Copların, tekmelerin, açık vahşetin karşısına geçip.

Türköne, Ardıç, Aköz, utanç kütüklerine bir kez daha yazdırıyorlar isimlerini.

Gençleri aptal, patolojik, gerici ilan ediyorlar.

Başbakanlarını da ikna edip gençleri dinlemeye tahammüller etselerdi, bir ihtimal şuna benzer şeyler çınlayacaktı kulaklarında:

Ey demokrat Başbakan. Gençlik, senin iktidarını uyarıyor. Gençliğin uyarısı tarihe geçer.

27 Mayıs’a takılma. Demirhindi şerbetine birkaç damla Nevrol Cemal koydur. Sakince oturup yakın dünya tarihinin bir özetini okuyuver. Frene basma zamanın geldi.

Siz demokrat, milliyetçi, liberal ve benzeri sözü meclisten içeri olanlar;

Taş atan çocukları anlamayı reddettiniz. Onlar size uzun bir tarihin zulmünü anlatmaya çalışıyorlardı. Onları hapse atıp bir an evvel büyümelerini beklediniz. Onlar suçlu büyüsünler istediniz. Ana babaları, dede ataları gibi.

Şimdi de yumurta atan gençleri anlamaya yanaşmıyorsunuz.

O çocuklar taşlarını atacak. O gençler yumurtalarını patlatacak kafalarınızda.

Askerinizle polisinizle, copunuz silahınızla hepsini yok edemezsiniz.

Geleceği yok edemezsiniz.

Gençleri, çocukları dinleyeceksiniz. Onlar, sizin temsil ettiğiniz bir dünyada yetişkin olmak, hizanızda saf tutmak istemiyor.

Aklınızı başınıza alın.