Cumhuriyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Donald Trump yönetiminin, ABD'ye yapılan direk uçuşlarda el bagajlarında laptop, ipad ve kamera gibi elektronik eşyaların taşınmasının yasaklamasıyla ilgili olarak "9 Müslüman ülkeye Türkiye’yi de eklemiş olması, aslında Washington nezdinde artık bir 'Ortadoğu ülkesi' olarak tescillendiğimizi gösteriyor" dedi.
Aslı Aydıntaşbaş'ın "Organize işler" başlığıyla yayımlanan (23 Mart 2017) yazısı şöyle:
ABD’nin Türkiye’den gelen uçakların yolcu kabininde, cep telefonu dışında tüm elektronik aletleri yasaklaması, can sıkıcı bir karar. Tabii ki günlük hayatımızı etkileyecek bir yasak değil bu. Her Allah’ın günü Amerika’ya uçmuyoruz! Ama sembolik olarak, “Müslüman yasağı” vaadiyle iktidara gelen Trump hükümetinin elektronik cihaz yasağı koyduğu 9 Müslüman ülkeye Türkiye’yi de eklemiş olması, aslında Washington nezdinde artık bir “Ortadoğu ülkesi” olarak tescillendiğimizi gösteriyor. Pratikte olmasa da bu karar, sembolik olarak önümüzdeki süreçte Türkiye’nin global düzende nereye yerleştirileceğine dair önemli ipuçları veriyor. Aslında bakarsanız Ankara’da kimse Türkiye’nin içeride ve dış politikasında yaşadığı devasa değişimin uzun vadeli sonuçlarına kafa yormuyor. Kısa dönem seçim hesapları ve amiyane tabiriyle “Türk’ün Türk’e propagandası” üzerinden yeni bir dil ve yeni bir dünya algısı var. İçeride yeni bir rejim inşası, dışarıda Batı’dan kopuş... Kimse de çıkıp, “Batı’yla kopuş kimin kararı?” “Bu karar mantıklı mı?” “Bize bedeli ne olur” diye sormuyor. Durum iç açıcı değil. İktidar Avrupa karşıtlığı üzerinden coşkulu naralar atarken bir de bakıyoruz ki aslında Avrupa zaten kapıları kapatmış, duvarlarını örüyor. Rotayı Rusya’ya kırmak istiyoruz; karşımıza Mınbiç’ten Afrin’e kadar Rus ordusunun kurduğu “Kürt seddi” çıkıyor. (Putin daha Türkiye’den domates yasağını bile kaldırmış değil.) Amerika’ya manevra yapmaya çalışıyoruz, karşımıza Trump ve Trump yönetiminin Müslüman alerjisi çıkıyor. Anlayacağınız, en kötü zamanda kendi ellerimizle inşa ettiğimiz değersiz ve anlamsız bir yalnızlık yaşıyoruz. Şimdi dönüp bu uçuş yasağını bu sıkışmış stratejik denklemin üzerinden yorumlayalım. Amerikalılar yasağı IŞİD ve El Kaide’nin elektronik malzemeler üzerinden bir terör saldırısı planladığı istihbaratına dayandırıyor. Kuşkusuz Türkiye’nin son dönemde Avrupa’yla kavgaları ve son 2 yılda yaşanan terör saldırıları bu karara katkıda bulunmuş olabilir. Ama tuhaf olan şu: Bir terör zanlısı İstanbul’dan uçağa biner de, Paris ya da Londra’dan binemez mi? El Kaide ve IŞİD bağlantılı isimler Avrupa’da kol gezmiyor mu? Neden Paris değil de İstanbul’dan uçuşlara elektronik cihaz yasağı var? İkinci ayrımcılık, yasağın Amerikan havayollarını kapsamıyor oluşu. Sadece yerel havayollarına yasak var. Yahu bu terörist “Yok ben asla United uçmam. THY’de yemekler daha iyi” mi diyecek? Yasak, THY, Royal Jordanian, Emirates gibi havayollarını etkiliyor. Komplocu gibi gözükmek istemem ama ABD havayollarının ekonomik olarak can çekiştiği bir dönemde, İstanbul ve Abu Dabi gibi Asya ve Ortadoğu’daki tüm uçuşlarda “transfer üssü” haline gelen şehirlerin bu yasak kapsamına alınması, manidar. Havaalanları için en kârlı yolcular, “Business Class” uçan iş dünyasıdır ve bu kesim, 10-12 saatlik bir uçuşta laptop’unu açıp birkaç saat çalışamayacaksa, başka havayolunu tercih edebilir. Kuşkusuz bu kararda Trump döneminin “korumacı” ekonomik yaklaşımının izleri var. Belli ki Trump yönetimi, kârlı Business müşterilerinin Amerikan havayollarını tercih etmesini istiyor... Tüm bunlar hayra alamet değil. Avrupa’yla “kontrolsüz” giden gerilimin önümüzdeki süreçteki ekonomik faturasını da düşününce, ürkütücü... Bir de ben şahsen İstanbul’da güvenliğin gayet sıkı olduğunu düşünüyorum. Çok sık seyahat eden biriyim ve son haftalarda havaalanına her girişte daha kapıdayken bile güvenlik görevlilerinin çantamdaki laptop’u çıkarttırıp açtırmasına, söylenip duruyorum. Meğerse bu uygulamanın nedeni, IŞİD’in laptop üzerinden terör saldırısı yapacağına yönelik duyummuş. Sanırım kapıdaki görevlilere bir özür borcum var. Bu işte tek kabahati olmayan onlar...