Elif Çakır: AK Parti'nin 'partili cumhurbaşkanlığı' tartışmasındaki yanlışı...

Elif Çakır: AK Parti'nin  'partili cumhurbaşkanlığı' tartışmasındaki yanlışı...

Karar yazarı Elif Çakır, adını anmadan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın anayasa değişikliği teklifine tepki gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik kullandığı "Atatürk de, İnönü de tarafsız değildi" ifadesini eleştirdi. Çakır, "AK Parti’nin yanlışı, 'partili cumhurbaşkanlığı' tartışmasında Atatürk ve İnönü üzerinden meşruiyet oluşturmaya çalışması" dedi.

Elif Çakır'ın "CHP sahiden değişti mi? Değişebilir mi?" başlığıyla yayımlanan (12 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Öncelikli olarak “Sezar’ın hakkını Sezar’a” bir teslim edelim ki kimsenin hakkına girmiş olmayalım: Eğer CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 15 Temmuz için “kontrollü darbedir” dememiş olsaydı ve bir CHP milletvekili “evet diyenleri denize dökeceğiz” tehdidinde bulunmasaydı...

Ve 16 Nisan’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi millet sandıkları “evet” ile patlatmış olsa bile...

CHP tarihinde hanesine ilk artıyı yazdırmış olur ve sürecin kazananı sayılırdı.

Çünkü, 14 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde CHP ilk kez iktidar partisine “cepheden” saldırmadı. İlk kez soluğu Anayasa Mahkemesinin kapısında almadı.

İlk kez demokrasiden yana tavır aldı, bütün kışkırtmalara rağmen üslubunu bozmamaya gayret gösterdi ve sadece “anayasa paketine” odaklanarak, toplumu muhatap alıp anlatmaya çalıştı. İlk defa bir şeyler söylemeye çalıştı. Başarılı, başarısız… Bunlar ayrıca tartışma konusu.

Ben öyle CHP’nin AK Parti tabanından seçmen aparacağına “evet” oylarını “hayır”a çevirme konusunda bir etkisinin olacağına başından itibaren inanmadım. Bu inandırıcı da değil, mantıklı da değil.

CHP’nin kendisinin dahi böylesi bir sava inandığını zannetmiyorum. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” demesinin de “evet” oylarını artırdığını, kararsız seçmeni “evet” demeye yönelttiğini düşünmüyorum.

***

Ancak… CHP’nin pozitif bir dil kullanmasının, ötekileştirmekten kaçınarak bütün toplumu kuşatacak bir söylemi tercih etmesinin ve toplumla arasında bir güven inşa etme çabasının hem ülkemiz adına hem de demokratikleşme adına bir kazanım olduğunu söylemeliyim.

Bu yüzden hep şu sorunun cevabının peşine düştüm: CHP’deki bu değişim gerçek bir değişim mi? Yoksa 16 Nisan’a kadar geçerliliği olan taktiksel bir değişim mi?

Peki, politikacılar seçim süreçlerinde rakiplerine karşı taktiksel stratejiler gütmezler mi?

Örneğin, CHP’nin elli günlük süreç içerisinde sataşmalara kulak tıkayarak sadece “anayasa paketinin içeriğine” odaklanması iyi bir strateji olduğu kadar rakibini zorlayan ve bir o kadar da şaşırtan bir hamleydi.

Aslında iyi gidiyordu CHP.

Çünkü gerçek şu ki CHP’nin zaten kendisi, geçmişi itibariyle AK Parti için bir malzeme iken, bir de antidemokratik davranışlarıyla AK Parti’ye ayrıca malzeme veriyordu.  Şimdiye kadar böyleydi.

***

CHP ilk kez Anayasa Mahkemesine gitmeyerek bir farklılık gösterdi ve sadece AK Parti’yi değil, eminim kendi tabanı da dahil olmak üzere ülkece hepimizi şaşkınlığa uğrattı. Bütün dikkatleri üzerine toplamayı başardı.

Hakeza, “Bizim, Cumhurbaşkanı ile sorunumuz yok. Ancak bu pakete karşıyız. Çünkü...” diye devam eden cümleler kurarak şaşırttılar. Vesaire.

Dediğim gibi, “kontrollü darbe” vahim açıklamasına ve “denize dökme” tehdidine kadar da iyi gidiyorlardı aslında.

Örneğin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu açıklaması gayet güzeldi: “Gönül isterdi ki Sayın Cumhurbaşkanı da, Binali Bey de, Devlet Bey de neden ‘evet’ neden ‘hayır’ denmesi gerektiğini anlatsınlar. Örneğin, ben diyorum ki Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanlığı makamı bizim ortak paydamızdır. Bir partinin genel başkanı olduktan sonra nasıl hepimizi temsil edecek? O makam bir partinin makamı haline gelirse 80 milyonu nasıl temsil edecek?”

Ancak devamını getiremeyip rakiplerinin günlerdir arayıp da bulamadığı argümanı altın tepside sunmuş oldu.  Bakınız, şimdi AK Partililer sabah akşam “Ey CHP sen şimdi Atatürk’e karşı mı çıkıyorsun. Atatürk de partili cumhurbaşkanı değil miydi? İsmet İnönü de partili cumhurbaşkanı değil miydi?” diyerek ortalığı inletiyor.

Oysa mesela CHP çıkıp da dese ki: Tamam. Atatürk de İnönü de partili cumhurbaşkanıydı. Ancak o dönemin Türkiyesinin koşullarıyla şimdiki koşullar aynı mı? Ayrıca biz Atatürk ve İnönü dönemindeki partili cumhurbaşkanlığını da demokratik bulmuyoruz... Dese...

İşte o zaman gerçekten yer yerinden oynar...  İşte o zaman CHP’liler altın vuruş yaparak CHP’nin gerçekten değiştiği konusunda toplumu ikna etmiş olurlar.

***

Ha, ben ne mi düşünüyorum?

Bugüne kadar hiç partili olmayan Ahmet Necdet Sezer’di. En tarafsız olması gereken isimdi. En taraflıydı. Hiç tarafsız falan değildi.

Kağıt üzerinde bir yasayla “Partisiyle ilişiği kesilir” denilince ilişik falan kesilmiyor. Baştan yanlış bir kanundur.

Ve 18 maddenin içerisindeki en masum maddelerden birisidir, partili cumhurbaşkanlığı maddesi.

Bu pakette hiç tartışma konusu olmayacak bir madde var ise budur.

AK Parti’nin yanlışı ise “partili cumhurbaşkanlığı” tartışmasında Atatürk ve İnönü üzerinden meşruiyet oluşturmaya çalışması.