Elif Çakır: Peki, AK Parti 'gerçekten' ne yapmalı?

Elif Çakır: Peki, AK Parti 'gerçekten' ne yapmalı?

Karar yazarı Elif Çakır, "AKP'yi AKP yapan en önemli hususların başında dış politika alanındaki hamlelerin geldiğini" savunarak "Dış politikayı günübirlik polemiklerin konusu olmaktan kurtarmak ve hamasi söylemleri hızla terk edip rasyonel alana geçmek gerekiyor. Gerekli irade ortaya konulduktan sonra bu zor bir iş değil. İmkânsız hiç değil" dedi. 

Elif Çakır'ın "Peki, AK Parti 'gerçekten' ne yapmalı?" başlığıyla yayımlanan (5 Temmuz 2017) yazısı şöyle:

İki iki dört. 2019 seçimlerini kazanmanın oranı yüzde 50 artı 1. İki iki dört... AK Parti, CHP, MHP, HDP ve Meclis dışında olan Saadet Partisi arasında geçecek seçim yarışında sandıktan yüzde 50 artı 1’e ulaşma şansı en yüksek olan AK Parti’nin bile bu oranı bulması o kadar kolay değil.

Ben üstüme vazife edindim ve ‘AK Parti ne yaparsa 2019 seçimlerinde seçmenin yüzde 55’nin oyunu alabilir’ sorusunun peşine düştüm. Kendimce bazı konu başlıkları çıkarttım. Bu konu başlıklarında gözettiğim husus AK Parti’nin içeride ve dışarıda gurur duyulmasına sebep neler ise onlara odaklanmak oldu. “Toplumsal uzlaşma”, “adalet”, “yargının kurumsallaşması”, “devletin kurumsallaştırılması”(devletin birilerinin devleti olmaktan çıkartılması, yani devletin kurumsallaştırılması, çünkü birilerinin devleti meselesinden toplum olarak çok çektik, çok acılar yaşadık) “kamu reformu”, “dış politika vizyonu”, “demokratikleşme”, “sivil toplum kuruluşları”, “seviye, nitelik” gibi AK Parti’yi AK Parti yapan sebepleri, konu başlıklarını çıkarttım.

***

Önümüzdeki süreçte kendimce çıkarttığım başlıkları sizlerle paylaşacağım. Sizler de paylaşmak isterseniz ileteceğiniz görüş ve önerilere burada zaman zaman yer verebilirim.

Haydi başlayalım...

Dış politika: AK Parti’yi cazibe merkezi haline getiren önemli konuların başında iktidara gelir gelmez içe kapalı Türkiye’yi dışa açık hale getirmek, dünya ile hızla entegrasyonunu sağlayabilmek için devrim niteliğinde attığı adımlar olmuştur. AK Parti, iktidar olarak Türkiye’yi konumlandırdığı yeri, vizyonunu ise “dünyada, küresel olaylarda sözü dinlenen, olayları önceden gören, o olaylara karşı tedbir oluşturan, o olaylar için alternatif çözüm üretebilen akil bir ülke” olarak açıklarken, hiç de alışık olmadığımız bir şekilde bir de 2023 Türkiye hedefini pat diye koyuvermişti ortaya: “2023’te, AB’ye tam üye olmuş, komşu havzalarda etkin rol üstlenmiş, küresel alanda aktif rolü olan, ekonomisiyle dünyada ilk 10’a girmiş bir Türkiye.”

Daha dün, belirsizliklerin içerisinde boğulan bir Türkiye’den, geleceğe umutla bakılması istenen bir Türkiye’ye.

Bırakın geçmişin kangren olmuş sorunlarına çözüm üretmeyi, günübirlik meseleleri için bir politika ortaya koyamayan Türkiye fotoğrafından, 20 yıl sonrasını tasarlayan, hedefleyen bir Türkiye fotoğrafına... İnanılır gibi değildi.

AK Parti’nin 10 yıl sonrasında ‘Hayaldi gerçek oldu’ sloganı boşuna değildi. Analarının ak sütü gibi hak ettikleri, inanmayanlara, tiye alanlara karşı göze göze sokmayı hak ettikleri bir slogandı.

Kendilerini devletin gerçek sahibi olarak görenlerin ‘birkaç yıl ömür biçtiği’ AK Parti 2023 vizyonu ortaya koymuştu.

Allah var AK Parti söylenenlere, olumsuz yaklaşımlara, burun kıvırmalara aldırmadan canla başla çalışarak ortaya koyduğu politikalarını bir bir hayata geçirmek için adımlar attı.   

ABD’nin de AB’nin de dikkatini çekti. Türkiye’yi bir gurur tablosu haline getirdi. Avrupa liderlerinden peş peşe övgü, takdir açıklamaları geldi. Sonuç.

Kuzey Afrika’ya açılma stratejisi, Ortadoğu’da dengelere yön verme çabaları, Türkiye’yi bölgenin lider ülkesi konumuna yükseltti.

Türkiye, 2009’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne geçici üye oldu. Barack Obama ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye gerçekleştirdi ve ülkemiz bütün dünyanın gündemine oturdu.

Türk vatandaşlarından vize istemeyen ülke sayısı hızla arttı. Medyada neredeyse her gün Türkiye’ye vize uygulamasını kaldıran bir ülke haberi çıkmaya başladı.

Dışişleri Bakanlığı resmen bir pergel gibi dünyanın dört bir yanında hızla büyükelçilikler, konsolosluklar ağı kurdu.

IMF’den borç alan Türkiye IMF’ye ‘ihtiyaç durumunda size borç verebiliriz’ diyebildi.

2004 yılında Türkiye AB’ye aday ülke oldu. AB çok kısa bir süre sonra, Türkiye’nin ‘demokratikleşme, özgürlükler’ konusunda attığı adımları görerek, ‘adalet, hukuk’ konusunda yaptığı devrim niteliğindeki reformlar neticesinde ‘siyasi denetimden’ çıkarttığını duyurdu.

Türkiye AB liderlerinin sıkça ziyaret ettiği bir ülke konumuna gelmişti. Adeta Avrupa liderleri Türkiye ile sıkça yan yana fotoğraf vermek için yarış halindeydi.

2003-2011 arası medyada çıkan haberlere, gazetelerin birinci sayfalarına baktığınızda ve bu tarihler arası yabancı basın taraması yaptığınızda görürsünüz.

Şimdi AK Parti sadece geçmişe dönüp bir medya taraması dahi yapsa kendisine bir yol haritası çıkartabilir.

Başka hiçbir şeye bakmasına ihtiyaç yok.

***

Bu tablonun niçin tersine döndüğü ayrı bir tartışma konusu ve zaten bu tartışmayı konunun erbabı uzun zamandır sürdürüyor.

Ancak AK Parti’yi AK Parti yapan en önemli hususların başında dış politika alanındaki hamlelerin geldiğini herkes görüyor. Bu alanda partinin “fabrika ayarlarına” dönüş iradesinin mevcudiyetini başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere yetkili isimlerin “dostları çoğaltmaya” yönelik açıklamalarından anlayabiliyoruz.

Bunu yapabilmek için dış politikayı günübirlik polemiklerin konusu olmaktan kurtarmak ve hamasi söylemleri hızla terk edip rasyonel alana geçmek gerekiyor. Gerekli irade ortaya konulduktan sonra bu zor bir iş değil. İmkânsız hiç değil.