Elif Çakır: Ülkece, kaçıncı kez 'sözün bittiği yerde' olduğumuzu çoktan unutmuş durumdayız

Elif Çakır: Ülkece, kaçıncı kez 'sözün bittiği yerde' olduğumuzu çoktan unutmuş durumdayız

Karar yazarı Elif Çakır, Reina'da 39 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili olarak "Bir kez daha hepimizin başı sağ olsun. Bir kez daha sözün bittiği yerdeyiz. Bir kez daha. Son bir ayda üçüncü kez ‘sözün bittiği yerde’ olduk. Ve fakat ülkecek kaçıncı kez ‘sözün bittiği yerde’ olduğumuzu çoktan unutmuş durumdayız" dedi.

Elif Çakır'ın "Yılın ilk saatinde 'sözün bittiği yerde' olmak" başlığıyla yayımlanan (3 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Bir kez daha hepimizin başı sağ olsun. Bir kez daha sözün bittiği yerdeyiz. Bir kez daha... Son bir ayda üçüncü kez ‘sözün bittiği yerde’ olduk. Ve fakat ülkecek kaçıncı kez ‘sözün bittiği yerde’ olduğumuzu çoktan unutmuş durumdayız.

Yeni yılın ilk takvim yaprağı da kana bulandı. Terör bu kez İstanbul’un en popüler eğlence merkezi Reina’yı hedef aldı.

Hayatını kaybedenlerin çoğunluğu yabancı uyrukluymuş. Yani biraz nefes alabilmek, eğlenebilmek için ‘güle oynaya’ geldikleri ülkemizden tabutlar içerisinde ülkelerine dönecekler.

***

Her terör saldırısı sonrasında hayatını kaybeden insanların yürek burkan hikayeleri çıkıyor.

Her terör saldırısında, ‘bir kişi’, hayat hikayesiyle o katliamın sembolü olarak zihinlerimize kazınıyor. Reina katliamının sembolü de Trabzonlu Mustafa Sezgin Seymen ve geride bıraktığı nişanlısı Sezen’in veda sözleri oldu. Mustafa Sezgin, nişanlısını görebilmek için İstanbul’a gelmiş; mayıs ayında nişanlanmışlar, temmuzda da evleneceklermiş.

Hakeza garson Kenan Kutluk. Kenan Kutluk’un tabutuna sarılan eşinin ‘gözleri açık gitmedi değil mi’ sözlerini de sanırım uzunca bir süre unutmayacağız.

Evet, lanet olsun. Lanetler olsun üzerlerine. Bu katliamın arkasında hangi eller varsa elleri kurusun. Onların da yürekleri yansın. Ocaklarına ateş düşsün. Uykuları bölünsün.

Başkaca da ne denir, bilmiyorum.

Kaldı mı söyleyecek sözümüz, lanetlemek için söylenmedik bir söz? Kalmadı.

***

Reina katliamı, 2017’nin daha ilk bir buçuk saatinde gerçekleşmiş olması, eğlenen insanların hedef alınması ve yılbaşı olması hasebiyle pek çoğumuz tarafından doğal olarak ‘yaşam tarzına müdahale’ diye nitelendirildi. 

Nitekim burası Türkiye! Olabilir. Oluyor da...

Mini etek giydiği için darp edilen Ayşegül hemşirenin yediği tekmelerin morluğu daha geçmemiştir bile.

Pekala diğer türlü bir saldırıya uğramanın da mümkün olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Her geçen gün kutuplaşıyoruz, her geçen gün toplumsal olarak daha da geriliyoruz.

Ancak Türkiye’nin dört bir yandan terör saldırılarıyla kuşatıldığı, terör sarmalına alındığı bir süreçte böylesi bir saldırıyı ‘yaşam tarzı’ diye nitelemekte sanırım biraz acele ettik.

Nitekim Reuters’ın haberine göre saldırıyı  IŞİD üstlenmiş!

Demek ki Reina katliamı ‘yaşam tarzına müdahele’ amacıyla yapılmamış! ‘Yılbaşı kutlaması haramdır’ diyen bir meczubun saldırısı değilmiş!

Ancak...

Evet, burası Türkiye. Ve yaşadığımız süreçleri gözönünde bulundurduğumuzda, ki ‘toplumsal gerilimin’ had safhada olduğu gerçeği de önümüzdeyse, Diyanet gibi bir kurumun daha hassas olması gerektiğini gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz.

En azından ortalama her hafta bir terör saldırısıyla karşılaştığımız şu ortamda ‘terörün ekmeğine yağ sürecek’, toplumsal kaosu kışkırtacak açıklamalardan kaçınmak gerekiyor. Normal zamanlarda normal karşılanacak bir açıklama, bir demeç, anormal zamanlarda amaç dışı anlaşılmalara sebebiyet verebilir.

Zira terör, topluma korku salarak halkta bıkkınlık ve yılgınlık duygusunun oluşmasını sağlamak kadar toplumda kaos ortamı yaratmayı da hedefler...

Terör, vatandaşın devlete olan güvenini sarsmak kadar kargaşa yaratıp toplumu gruplara ayırmayı da hedefler...

Tamam, terörün siyasi bir amacı vardır, terör uluslararası bir siyasetin parçasıdır; o yüzden terör örgütleri başka güç ve güçlerin taşeronluğunu yapar ve devletler arası bir diz çöktürme, yola getirme yöntemi olarak kullanılır. Unutmayalım ki bir devleti yola getirmek, bir ülkeyi zayıflatmak, bir ülkeye diz çöktürmek o ülkede çıkacak kaosla, kargaşa ile mümkündür.

O yüzden terör saldırıları acımasızdır, istismarcıdır ve kuralsızdır. Hiçbir kutsalı yoktur.  Terör saldırıları bir yandan yürekleri yakarken bir yandan da kargaşa çıkartacak dinamikleri tetikleyerek o ülkeyi yaşanmaz kılmayı amaçlar.

Madalyonun öteki yüzünde ise elbette devletimiz ve yetkililerimiz var.

Bütün bunlar tamam. Türkiyemiz, ülkemiz, vatanımız dört bir koldan saldırı altında.  Sadece IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırılar dolayısıyla 13 kez ‘sözün bittiği yere’ gelmişiz.

Peki, ama neden?

Neden devletimiz bizi koruyamıyor? Neden hala güvenlik zafiyetimiz var? Neden hala istihbarat zafiyeti var bu ülkede? Tamam, anlıyoruz. Teşekkür de ediyoruz. Son bir ay içerisinde, son bir yıl içerisinde bilmem kaç yüz tane, kaç on tane eylemi engellemiş olabilirsiniz, tamam da...

Neden ortalama her hafta bir terör saldırısıyla yüreklerimiz yanıyor?