Elif Çakır: Yalı çetesine göre Davutoğlu başbakanlığı hak etmiyordu, çünkü "4 bakan Yüce Divan'a gitsin" diyordu

Elif Çakır: Yalı çetesine göre Davutoğlu başbakanlığı hak etmiyordu, çünkü "4 bakan Yüce Divan'a gitsin" diyordu

Karar gazetesi yazarı Elif Çakır,  "Artık kimler tarafından finanse edildikleri, kimler tarafından organize edildikleri bilinen yalı çetesinin kaleme aldığı o kepaze bildirideki 'Davutoğlu’nun başbakanlıktan indirilmeyi hak etme sebeplerinden' biri de bu konuydu" ifadelerini kullanarak,  Yalı çetesine göre Davutoğlu Başbakanlığı hak etmiyordu. İndirilmeliydi" dedi. Davutoğlu'nun 'Şeffaflık Yasası' çıkartmak istediğini de belirten Çakır, " 4 Bakan’ın Yüce Divan’a gönderilmesini istiyordu. Yargılansınlar ve aklansınlar istiyordu. Çünkü... Meclis’te Yüce Divan’a gönderme oylaması yapılırken tepki gösterip yurt dışına gitmişti. Çünkü... Rüşvet iddiası olanlar yargılansınlar aklansınlar derken hainlik yapıyordu" diye yazdı.

Çakır'ın Karar'daki yazısı şöyle:

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu geçen gün İzmir’de katıldığı bir toplantıda Zarrab Davası’na dair gösterilmesi gereken yaklaşımı ve alınması gereken tavrı şöyle açıklıyordu:

• Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi ülkeyle nasıl bir ilişki kuracağına Ankara karar verir. Dolayısıyla hukuken BM üyesi olarak  Türkiye’nin uyması gereken Birleşmiş Milletlerin ambargo kararıdır. Ötesi bizi bağlamaz.

• İran bizim komşumuzdur. İran ile ilişkilerimiz ABD’nin tarihinden daha eskidir ve bu ilişkiye kimse müdahale edemez.

• 17 -25 Aralık hiç kuşkusuz ki bir darbe teşebbüsüdür. Bugün o mahkemede sunulan belgelerin 17-25 Aralık’la irtibatı dolayısıyla, bizim açımızdan bir hükmü yoktur. Ancak bir diğer önemli husus ise izzetle birlikte adaletin korunması hususudur. Devletimizin izzeti ve itibarı anlamında yapılan her komplonun karşısında dururken, adaleti ve ahlakı da mutlak anlamda hakim kılmak zorundayız. Adaleti kaybederseniz devleti yaşatamazsınız.

• Rıza Sarraf başta olmak üzere, kim kendi çıkarını düşünmüşse, kemi kendi servetini artırmayı planlamışsa, kim rüşvet almışsa, kim haksız kazanç peşinde olmuşsa onlardan da bunun hesabı sorulmalıdır.

El hak doğru. Meseleye böyle bakılsaydı AK Parti hükümeti bugün “17-25 kalkışmasında kullanılan belgeler” savunmasının çok daha ötesinde yani daha özgüvenli bir noktada olabilir, eli çok daha güçlü olurdu.

Reza Zarrab bugün Türkiye’yi utandıran ‘itiraflarını’ ya da ‘iftiralarını’ yapacak pozisyonda olmazdı. Olamazdı.

Evet, bu pekala mümkündü.

AK Parti hem Türkiye’yi FETÖ belasından kurtarmış olur, hem de yolsuzluklarla mücadele konusunda “iddiaları ortaya atan FETÖ dahi olsa” müsamaha göstermediğini kanıtlamış olurdu. Yolsuzlukla, yoksullukla mücadele iddiasıyla iktidara gelen AK Parti’ye yakışan da bu olurdu.

Ki 17 25 Aralık kalkışmasının akabinde AK Parti adeta ‘meydan okurcasına’ zaten bu tavrı göstermiş duracağı yerin çizgisini kalın kalın çizmişti. 

“Biz ilkelerle hareket eden partiyiz, iktidarız. Hukukla hareket edeceğiz, etmeye devam edeceğiz. Devlet kurumlarının hiçbirini topyekun töhmet altında bırakmayız. İçimizde varsa çürükleri temizleriz ya da temizlenmesi için gerekeni yaparız. Partimiz içinde gerekli arınmayı biz yapacağız. AK Parti yolsuzluklara, rüşvete göz yummaz, müsamaha göstermez. Zira bizim varlık sebebimiz yolsuzluklarla mücadeledir. Böyle bir şey varsa bunun üzerine mutlaka gideceğiz.” (25 Aralık 2013, Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı)

Eğer bu gerçekleşmiş olsaydı bugün, Türkiye, uluslararası arenada itibarını sarmaya yönelik böylesi bir operasyonla karşı karşıya kalmamış olurdu.

Bugün sadece ABD’nin İran’a koyduğu ambargonun delinmesi tartışılırdı ki. ABD’nin Türkiye’ye hukuken söyleyebileceği hiçbir şey yok.

AK Parti bu krizden elini ve kendisini güçlendirmiş bir şekilde çıkabilirdi.

Ama zararın neresinden dönülse kârdır. Her şeye rağmen ümitsizliğe ve çaresizlik duygusuna teslim olmaya gerek yok... Strateji ve taktik revizyonuyla bu hala mümkün.

DAVUTOĞLU 4 BAKANIN YÜCE DİVAN'A GİTMESİNE ENGEL Mİ OLDU?

Ahmet Davutoğlu Zarrab olayına dair “kim servetini artırmayı planlamışsa, kim rüşvet almışsa, kim haksız kazanç peşinde olmuşsa... Onlardan da hesap sorulmalıdır. Hesap verme makamı New York değil Ankara’dır. Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleridir.”  dedi ya...

Birileri hemen “Onlar senin başbakanlığın döneminde aklandılar” demeye başladılar.

Haklı oldukları bir husus var. Gerçekten de haklarında rüşvet iddiası olan 4 Bakan Davutoğlu’nun Başbakan olduğu dönemde Yüce Divan’a gitmenin eşiğinden döndüler. Bir anlamda aklandılar!

Ama bir gerçek daha var: Artık kimler tarafından finanse edildikleri, kimler tarafından organize edildikleri bilinen yalı çetesinin kaleme aldığı o kepaze bildirideki “Davutoğlu’nun başbakanlıktan indirilmeyi hak etme sebeplerinden” biri de bu konuydu.

Yalı çetesine göre Davutoğlu Başbakanlığı hak etmiyordu. İndirilmeliydi. Çünkü...

Şeffaflık Yasası’nı çıkartmak istiyordu.

Çünkü... 4 Bakan’ın Yüce Divan’a gönderilmesini istiyordu. Yargılansınlar ve aklansınlar istiyordu.

Çünkü... Meclis’te Yüce Divan’a gönderme oylaması yapılırken tepki gösterip yurt dışına gitmişti.

Çünkü... Rüşvet iddiası olanlar yargılansınlar aklansınlar derken hainlik yapıyordu.