Eski Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, Mehmet Ağar’ın yargılanmasıyla ilgili süreci değerlendirdi. Elkatmış “Geç de olsa yargılamanın başlaması önemli” dedi. Ağar’ın dokunulmazlığının kaldırıldığı 1997 tarihiyle yeniden seçildiği 1999 tarihleri arasında da yargılanmadığını belirterek “Ağar 2007 seçimlerinde seçilemedi, aradan 1,5 yıl geçti, yargılama başladı. Bu adalet sisteminin çarpıklığının en büyük verilerinden bir tanesidir” dedi. Eski Meclis İnsan hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış NTV’nin Haber Merkezi programında Oğuz Haksever’in sorularını yanıtladı.
Elkatmış şunları söyledi: “Geç de olsa yargılamanın başlaması hem hukuk yönünden hem de sayın Mehmet Ağar yönünden önemlidir. Çünkü ortada ne varsa gerçekler ortaya çıksın, yargılansın. Ümit ederiz ki aklansın. Mahkeme görevsizlik kararı verdi saygı duymak gerekir. Görevsizlik kararı vermek demek yargılanmanın sona ermesi demek değil, başka bir maddeden yargılanacak. DGM yerine gelen mahkemede yargılanacak. Bugünlerde Ergenekon davasını gören mahkeme gibi bir mahkemede yargılanması gerekiyor.
Mahkemeden Ağar için görevsizlik kararı İki yıl dokunulmazlığı yoktu Yargılamanın başlaması önemli bir aşama. Çünkü sayın Ağar’ın dokunulmazlığı 1997’de kaldırılmıştır. Dokunulmazlığının kaldırılmasından yani 11 Aralık 1997 tarihinden sonra, yeniden seçilmesi 1999 yılındadır. Bu iki tarih arasında yargılama olmamıştı. Bugün sayın Ağar milletvekili değil ve aradan 1,5 buçuk yıl gibi bir zaman geçti, yargılama başladı. Tabi bu Türkiye’deki adalet sisteminin çarpıklığının en büyük verilerinden bir tanesidir. Ortada birçok cevaplanması gereken ifadeler var, konular var. Yani kayıp silahlar var, bunlar kimlerce, nerelerde kullanılmış? Çok miktarca bunlar... Üç beş tane değil. Çünkü o tarihlerde bir firma vasıtasıyla çok miktarda silah gelmiş, bu silahlar Antalya’da inmiş oradan teslim alınmış. Emniyet teşkilatı kayıtlarında görünüyor ama ortada silah yok. Suikastlarda kullanılan silahlardan birkaç tanesi o Susurluk kazasında arabada bulundu. Birkaç tanesi başka yerlerde bulundu. Pasaportlar var, Abdullah Çatlı’ya verilmiş, Yaşar Öz’e verilmiş ama başka kimlere verilmiş nasıl verilmiş. Alaaddin Çakıcı’nın da var. Bunların araştırılması lazım. Bugün Ergenekon’da tutuklu bulunan Osman Gürbüz’ün -ki Ergenekon’un tetikçisi diye ifade ediliyor- yakalanmış o tarihlerde... Yani böyle vahim iddialar...Ayhan Çarkın’ın bizzat kendi söylediği sözler var. Çok ürkütücü sözler. Yine 3 Kasım 1996’da Abdullah Çatlı ve o arabada bulunan kişilerin Kuşadası’nda bir otelde kaldıklarında sayın Ağar’ın da orada kaldığı görüştüklerine dair iddialar var.
Sayın Elkatmış sizin o dönem başkanı olduğunuz komisyonun saptamasına göre Ağar orada ne durumdaydı? Biz komisyona sayın Ağar’ı davet ettik. Sorulacak soruların hepsini sorduk. Kendisi bana “Ben size ifade vermem. Anayasanın 138. maddesine göre hakkımda tahkikat başlamıştır. Ben size değil mahkemeye konuşacağım” dedi. Ama bugüne kadar mahkemeye de maalesef konuşmadı. Bugün de gitmediğini görüyoruz.
Ağar davası uzayabilirAğar ‘Ne yaptımsa devletim için yaptım’ demişti O zaman dokunulmazlığını kaldırılmasıyla ilgli oturumda “Bu yangının söndürülmesini isteyenler bize; söndürün de nasıl söndürürseniz söndürün demişti” dedi. Şimdi burada düşünmek lazım ‘nasıl söndürürseniz söndürün’. Orada ben bir soru da sormuştum kendisine; ‘Bir plandan bahsediliyor, bir takım listelerin yapıldığı, o listedeki kişilerin bir çoğunun öldürüldüğü, birçoklarının listeden isimlerinin silindiğine dair bir takım şeyler var bunlar ne derece doğru’ dediğimde ‘Ben ne yaptımsa MGK kararları doğrultusunda ve devletim için yaptım’ dedi. Doğrudur yani devlet için yapılmıştır bir şeyler ama yanlış yapıldıysa devletin de bundan soyutlanması lazım. O bakımdan herkes bildiğini dürüstlükle söylemesi gerekir. Yoksa her zaman devlet şaibe altında kalacak. İnsanlarımız korku içinde yaşayacaklar. Nitekim de öyle oldu. En son Ergenekon’da tekrar patlak verdi. Bu aydınlatılmadığı müddetçe bu böyle devam edecek. Herkesin bildiklerini söylemesi lazım. Nitekim şimdilerde birileri çıkıp konuşuyor, doğru ya da yanlış.
Jitem’in araştırılması gerekiyor Sayın Elkatmış sizin görüşünüze göre neden Susurluk çözülmedi? Çok soran oluyor ve ben de çok içerliyorum bu soruya. Niye çözemedik diye. Ama kusurun büyüğü bizde değil. Çünkü bize bilgi vermediler. Mesela bu olayların odak noktası JİTEM’dir. Şimdi JİTEM var mı, yok mu diye sorduğumuzda o zamanki en yetkili kişi Jandarma Genel Komutanı imzasıyla ‘JİTEM diye bir kuruluş yoktur’ diye bize geldi. Halbuki JİTEM var. Var olduğunu bugünde Ergenekon Davası’nda görüyoruz. Bu davada tutuklu olan bir asker bir kişi, emekli, diyor ki: ‘Ben kurucularındanım’. Yani var. Hatta biz raporda şöyle dedik: “Varlığı inkar edilen ama eylemleriyle var olduğu gerçek olan’ diye bir cümle kullandık. JİTEM’in araştırılması gerekiyor. ‘Özel olarak araştırılması gerekiyor’ dedim Bunun çözülmesi lazım. Örneğin Başbakanlığın bir telefonundan yurtdışındaki bir uyuşturucu kaçakçısıyla görüşüldüğüne dair iddialar vardı. Biz PTT’ye yazı yazdık bize cevap vermedi, ‘gizlidir’ dedi. Halbuki ne konuştuğunu zaten önceden dinleme olmadığı için tespit imkanımız yoktu: Sadece A telefonuyla B telefonu görüşmüş mü görüşmemiş mi bunu sorduk. Bunu dahi bildirmediler. Ben ilgili bakana şikayet ettim hiç cevap gelmedi. Birçok böyle olay var. Yani yetkililer ne bilgi verdi, ne de belge verdi. Çağırdığımız kişiler gelmedi gelenler de ‘ben siz konuşmam’ dedi. Dolayısıyla bu olay aydınlanmadı.
Komisyona istihbarattan adam soktular Hatta içimize bir takım istihbarattan adamlarda görevli olarak sokulduğunu üzülerek öğrenmiş bulunuyorum. Sonradan anladım ama iş işten geçti. Uzman olarak Akman Akyürek arkadaşımız. -rahmetli oldu şimdi- Sonradan anladık. Çünkü biz Adalet Bakanlığı’ndan işi bilen, komisyonda çalıştırılmak üzere hakim ve savcı istedik. O zamanki bakanla görüştüm, Ceza İşleri Genel Müdürüyle görüştüm, yazı yazdık. Bize “Hakim ve savcılar kanunun şu maddesi gereğince başka yerde görevlendirilmesi mümkün değildir” diye cevap geldi. Ama sonradan düşündüm ki Akman Akyürek de hakim olmasına rağmen Başbakanlık’ta görevlendiriliyor. Başbakanlıktan Failimeçhul Cinayetler Komisyonu’nda, Hayali İhracatlar Komisyonunda da görevlendirilmiş zaten. Tavsiye ettiler, biz o arkadaşı almıştık. Ama sonradan anladım ki bizim içimize bilgi aktarması veya bilgileri başka yerlere aktarmak şeklinde bir takım gayretleri varmış. Ölümü de kuşkuludır. Yani bu derin ilişikler maalesef ülkeyi sarmış vaziyette. Bunlar çözülmediği sürece kişiler de devletimiz de şaibe altında kalacak. Sayın Ağar’ın bir ifadesi var Uğur Mumcu’nun öldürülmesi dolayısıyla taziyeye gittiğinde. ‘Tuğlayı çekersem duvar yıkılır’ demiş, artık bu tuğla yıkılırsa yıkılsın. Ama ben devlet yıkılmaz diyorum. Bütün bilgileri toplamayı biz yapıyorduk ama anladığımız kadar bütün bilgiler de bir yere anında gidiyor. Bunu bizzat ben gördüm. Hatta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum orada da takipsizlik kararı verildi. Bir kişiyi dinlemiştik, 4-5 saatlik dinlemeydi. Akşam toplantının bitmesinden az bir zaman sonra bir TV kanalında programa davet ettiler. Katıldığımda sıramızı beklerken programda bilgisayardan metinleri gösterdiler. Dedilerki ‘Şöyle mi söyledi, bu dinlediğiniz kişi? Yok dedim ama hepsi doğruydu. 4-5 saatlik dinlediğimiz bir kişinin kelimesi kelimesine konuşmalarını önümde görünce ben hayrete düştüm.”