Onur Günay*
İstanbul’un merkezi konumdaki bir işçi sınıfı mahallesi. Gece yarısına yakın, trafiğin olmadığı bir saat. Bütün gün günlük-yevmiyeli işlerde çalışan göçmen Kürt işçiler caddelere HDP bayraklarını asıyor. Cama çıkan bir kadın mahalleye teröristlerin bayraklarını astırmayacağını söylüyor, bağırıyor var gücüyle. O sırada orada olan ve yıllardır AKP’yi destekleyen Bitlisli yaşlı bir Kürt, “utanmıyor musun, bir de bana amca diyorsun, bu da bizim bayrağımız, bununla yaşamayı öğreneceksin” diyor. Provokasyonlara karşı sessiz kalmaları öğütlenmiş gençler yıllardır AKP’yi desteklediğini bildikleri yaşlı adamı şaşkınlıkla dinleyip sessizce bayrakları asmaya devam ediyorlar.
AKP ve yandaş medyanın kopardığı “beyaz Türkler HDP’yi destekliyor” yaygarasının sebebi AKP’nin oy depoları kabul edilen yoksul ve Kürt oylarını kaybediyor oluşu. Seçim sonuçlarına baktığımızda İstanbul’da HDP’nin 2011 Genel Seçimlerinden bu yana oylarını 351.515’ten 7 Haziran 2015’te 1.069.460’e çıkararak 720 binlik bir artış sağladığını görüyoruz. AKP’lilerin ısrarla gizlemek istediği hakikat ise bu artışın çok büyük bir kısmının kentin varoşlarından, yoksul ve işçi sınıfı mahallelerinden geliyor olduğu. HDP’nin arttırdığı oylar yandaş medyanın Nişantaşı-Cihangir-Etiler hattından ziyade, çok büyük oranda Bağcılar-Esenler-Sultangazi-Ümraniye-Kağıthane-Sultanbeyli gibi daha önce AKP’nin ezici bir çoğunlukla birinci çıktığı ilçelerden geliyor.
AKP’nin oy kaybının arkasında da, HDP için koparılan “Beyaz Türkler”in emanet oyuyla barajı geçti yaygarasının altında da aynı sebep var: AKP kendi hikâyesini kaybetti.
Bugüne kadar Kemalist elitlere ve İstanbul sermayesine karşı milletin, yoksulun, ezilenin temsilcisi olduğunu iddia eden AKP özellikle de metropollerdeki yoksullar ve emekçiler arasındaki desteğini ciddi bir biçimde kaybetti. Bu kaybın daha da büyümesinin arkasındaki diğer önemli sebepse Kürt Hareketi’yle çözüm sürecini yürüten AKP’nin süreci dondurması ve özellikle Rojava’daki gelişmelerle beraber gelenekselleşmiş devlet refleksiyle Kürt düşmanı bir noktaya savrulması oldu. Türkler ve Kürtler arasındaki İslam kardeşliğini vurgulayarak Kürtleri ezdirmeyeceğini, artık savaş olmayacağını söyleyen AKP hükümeti savaşın taraflarından birisi olunca Kürtlerin onayını ve oylarını kaybetti.
Bu yazıda, yaklaşık iki senedir etnografik araştırma yürüttüğüm İstanbul’un Kağıthane bölgesinden yola çıkarak İstanbul’daki Kürtler arasındaki oy değişimlerine dair bir takım saptamalarda bulunmaya çalışacağım.
Her ne kadar medyada yaygın bir şekilde dindar, mütedeyyin ya da muhafazakar olarak gruplansalar da 2002’den bu yana AKP’yi destekleyen Kürt seçmenin sadece dindarlık-muhafazakârlık çatısı altında değerlendirilemeyeceğini düşünüyorum. Batıdaki Kürt seçmenin yıllardır AKP’yi desteklemesinin en önemli sebeplerinden birisi Kürtler için katliam yılları olan doksanların hafızasının çok canlı olması. Seçim dönemi boyunca gerek ülkenin dört bir yanından gelen HDP’ye yönelik linç haberleri Kürtler için doksanlı yıllara dönüş anlamına geliyordu. Seçimden önceki hafta Bingöl’de Hamdullah Öğe’nin katledilmesi, Erzurum’daki HDP mitinginde yaşanan linç girişimleri ve son olarak Diyarbakır’daki bombalamalar batı metropollerindeki Kürt seçmene HDP’siz bir meclis ve bitmiş bir çözüm sürecinin ne anlama geleceğini hatırlattı. Genelde son iki ay, özelde de son 2-3 hafta boyunca Kürtler bir araya geldikleri her yerde –seçim büroları, iş yerleri, parklar, kahvehaneler- doksanlı yılları, faili meçhulleri, köy yakmaları, devlet şiddetini ve Batıdaki kentlerde maruz kaldıkları ırkçılığı konuşmaya başladılar.
İstanbul’daki Kürtlerin çok önemli bir kısmı, Türk milliyetçiliğinin farklı tonlarını temsil eden MHP ve CHP’ye göre Kürtlere karşı daha ılımlı olan, İslam kardeşliği referansıyla Kürt sorununu çözeceğini söyleyen AKP’yi destekledi. Metropollerdeki Kürtleri dindarlık parantezine alanların aksine Kürtlerin desteğindeki temel faktörün AKP’nin İslam değil, kardeşlik ve eşitlik vurgusu olduğunu düşünüyorum. AKP’nin çok ciddi desteğiyle gelişen İslami cemaat ve ağlardaki İslam kardeşliği vurgusu artık devrin mazlum ve mağdurların devri olduğunu müjdeliyor, din ve dil özgürlüğünün herkesin hakkı olduğunu söylüyordu. Doksanlarda ırkçılık ve şiddet üzerinden ilişkilenen Türk ve Kürt cemaatlerinin arasındaki hukuk İslam’a dayandırılarak yeniden tarif ediliyordu. Burhan Kuzu gibi birçok AKP’linin iddia ettiğinin aksine Batı metropollerinde 90’lar boyunca türlü hak ihlaline ve ırkçı saldırıya maruz kalan Kürtler şehirlerdeki “güç dengesini” kendi mücadeleleriyle, cemaatlerini daha sağlamlaştırarak, gerektiğinde kavga ederek kurmuşlardı. AKP, çok iyi bir zamanlama ve manevrayla bu dengenin ismini koymuş ve özellikle 90’lı yılların öncesinde Batıdaki kentlere göç etmiş Kürtlerden ciddi bir destek almış oldu.
Barışı koruduğu ve çözüm sürecine sahip çıktığı ölçüde AKP’nin Kürtlerden çok ciddi bir “emanet oy” aldığını söylemek mümkün. 2014’teki yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hem öncesinde hem de sonrasında görüştüğüm AKP’li Kürt seçmenlerin çok ciddi bir kısmı AKP’nin etnik çatışmanın önünde bir engel olduğunu ancak HDP’nin bir parti –şaşırtıcı bir şekilde, AKP’ye oy verdiklerini söyledikleri hâlde HDP’ye “bizim partimiz” diyordu bazı görüşmeciler- olarak mecliste olmasından son derece memnun olduklarını söylemişlerdi (HDP, Seçim Barajı ve Metropollerdeki Kürtler, Özgür Gündem, 23 Şubat 2015). Anti-demokratik seçim barajının HDP’yi meclis dışında bırakması ihtimali birçok Kürt seçmen için meseleyi bir varlık-yokluk savaşı hâline getirdi.
Ancak AKP’nin kurduğunu iddia ettiği İslam kardeşliğinde iki taraf eşit değildi. Kobanê ve Rojava’da AKP yöneticilerinin Kürt düşmanı tavrı, AKP destekli medyanın ve dini cemaatlerin IŞİD’e tepki göstermemesi, Dolmabahçe mutabakatından sonra çözüm sürecinde yükselen beklentilerin Erdoğan tarafından “Kürt sorunu yoktur” şeklinde sıfırlanması Batı’daki Kürtler arasında ciddi bir huzursuzluk yarattı. İslam kardeşlerinin arasına “Türklük” kibri girdi. AKP’nin Roboskî’de bombacıları ödüllendirmesi, doksanları anımsatan savaş politikaları, çözüm sürecinden vazgeçmesi, AKP’nin İstanbul gibi bir şehirde doğru düzgün Kürt aday göstermemesi, Erzurum’daki linç, seçimden önce Diyarbakır mitinginin bombalanması gibi sebepler daha önce AKP’yi destekleyen Kürtlerin HDP’ye yönelmesine sebep oldu (7 Haziran’ın Hakikati, Evrensel Pazar, 14 Haziran 2015).
Kaldı ki, bahsettiğimiz eşitsizlik sadece siyasi meselelerle ya da temel olarak Kürt sorunu ile ilişkili değil, iktidarın nimetlerinin, iş olanaklarının ve ekonomik rantın da dağıtılmasıyla ilgili.
AKP’nin en iyi yaptığı işlerden birisi bugüne kadar kent rantını eşitsiz de olsa geniş toplumsal kesimlere dağıtarak buradan ciddi bir siyasal destek ve rıza devşirmesiydi. 7 Haziran hezimetinin en önemli sebeplerinden bir tanesi, bu rantın dağıtımındaki adaletsizliklerin artık geniş kitleler arasında daha görünür hâle gelmesiydi. Kentsel dönüşüm projeleriyle dönüşmekte olan kentin yoksul mahallelerinde gitgide gösterişe daha fazla önem veren yeni AKP’li orta sınıflar kent yoksulları arasında ciddi bir huzursuzluğa sebep olmaya başladılar. Geçtiğimiz yıllarda daha inanmış ve militan bir seçim çalışması yapan AKP’nin lüks seçim bürolarındaki takım elbiseli adamlarla bu imajı daha da güçlendirmesi yoksullar arasındaki tepki oyların artmasına sebep oldu.
Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan gitgide daha fazla göçmen barındıran İstanbul’da ekonomik büyümenin de iyice yavaşlaması ve ihracattaki sert düşüşle beraber emekçiler için iyice zor bir dönemece girildi. Bu süreçte belediyeler, sivil toplum ve cemaatler aracılığıyla pay edilen rantın da sadece AKP yandaşları arasında bölüşülmeye başlanması ve pastaya değişik kesimlerin eklenememesi de kent yoksulları arasındaki huzursuzluğu arttırdı.
Neredeyse her beş gençten birisinin işsiz olduğu bir ekonomide kaynakların sadece yandaş kesime akıtılması genel olarak halk arasında, Türkler ve Kürtler arasında da her zaman Türklerin kayırılması Kürtler arasında ciddi bir huzursuzluk yarattı.
Son olarak, konut piyasasındaki astronomik fiyat artışları daha önce şehirdeki enformel işlerde çalışıp kıt kanaat yaşayarak sermaye biriktiren ve bir şekilde ev bark sahibi olabilen ve kısmen de olsa sınıf atlama imkânına erişebilen emekçiler için bu yolların tamamen tıkanması anlamına geliyor.
HDP’nin Batı’da çoğunluğunu AKP’den aldığı Kürt oyları için sadece AKP’nin başarısızlığına bakmak yetersiz olur. 7 Haziran seçimleriyle beraber HDP çizgisindeki bir parti ilk defa Batıdaki Kürtlere dair bir şey söylemiş ve gerçekten uygulamış oldu. HDP, uzun yıllardır metropollere yerleşmiş ve muhtemelen de Batı metropollerinde yaşamaya devam edecek olan Kürtler için bir model önerdi. Artık son derece güçlü bir şekilde siyasallaşmış olan kültürel fark-lılıklarıyla beraber kozmopolit şehirlerde Kürt olmayanlarla beraber yaşamak için bir model bu. Radikal demokrasi ve çoğulculuk, Türk milliyetçiliğini ya da İslam kardeşliğinden daha kapsayıcı bir fikir olarak öne çıktı. Her ne kadar bu fikrin bütün veçheleriyle toplumsallaştığını söylemek zor olsa da, kimsenin kimseyi dili, dini, ırkı, cinsel yöneliminden dolayı ezmeyeceği bir eşit yurttaşlık fikrinin toplumsal bir karşılık bulduğunu söylemek mümkün. Her ne kadar HDP çizgisindeki partiler uzun yıllardır bu fikri savunsa da, aday seçimleri belki de ilk defa toplumdaki bütün farklılıkları yansıtma iddiasına bu kadar yaklaştı.
Batı metropollerinde yaşayan Kürtlerin ciddi bir kısmı artık hayatlarını yaşadıkları şehirlerde kurmuş durumda ve çok radikal yapısal değişiklikler olmadıkça büyük bir kısmının geri dönmeye de niyeti yok. HDP projesinin vadettiği yaşamın ve eşit bir şekilde bir arada yaşama fikrinin metropoldeki Kürtler arasında ciddi bir karşılık bulmasının belki de en önemli sebebi bu.
HDP bu seçimlerde İstanbul’da belki de hiçbir zaman yapmadığı (sadece HDP’yi değil, genel olarak geçmişten bu yana aynı çizgideki partileri kastediyorum) kadar mahalle çalışması yaptı, kapı kapı dolaşıp oy istedi. Bu çalışmalardaki motor güç hem partinin örgütlü gençliği hem de metropollerdeki genç Kürt işçilerdi. Bu coşkuda kuşkusuz Rojava’daki gelişmelerin, Kobanê direnişi ve zaferinin payı büyüktü. Memleketlerinden İstanbul’a geçici olarak çalışmaya gelen yüzbinlerce işçi Kürt illerindeki siyasallaşmadan ciddi anlamda etkilenmiş bir şekilde İstanbul’un siyasi haritasının değişiminde çok önemli bir rol oynadılar. İstanbul’un göbeğinde ya da çeperlerinde yapısal olarak yoksulluğa terk edilmiş Kürtlerin oy tercihlerinin değişmesinde ciddi rol oynadılar, en çok da kendi nesillerini etkilediler. Benim saha araştırması yaptığım 3 seçim dönemi boyunca ilk defa kitlesel olarak memleketlerine giderek ya da ikametlerini İstanbul’a aldırarak oy kullanmaları çok önemli bir sayısal değişim yarattı.
Rojava’da IŞİD barbarlığına karşı YPG ve YPJ güçlerinin destansı direnişi, Kürt Hareketinin Ortadoğu’da estirdiği özgürlük rüzgarı, Akdeniz’de Syriza ve Podemos’la beraber yükselen sol dalgayla buluştu. Bundan sonrası seçimler boyunca sergilenen mücadeleyi süreklileştirmek ve HDP’nin ilkelerini somut olarak uygulamak. Barışı toplumsallaştırmanın, adaletsizliğe ve eşitsizliğe karşı durmanın başka yolu yok.
*Princeton Üniversitesi doktora öğrencisi