Emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ, İran'ın, Suriye'yi İsrail'e karşı bir ileri harekât merkezi olarak kullanmak istediğini ve buna göre düzenlemeler yaptığını söyledi. "Esad ve rejimini ayakta tutmak için milyarlarca dolar harcayan, keza bu amaçla bin kadar askerini feda etmiş bulunan İran, İsrail istiyor diye Suriye'den askeri gücünün tamamını çeker mi?" diye soran Elekdağ, "Ben bugünün şartlarında bunu mümkün görmüyorum. Bu da İran'la İsrail arasındaki krizin her an kontrolden çıkarak tırmanma riskini ortaya koyuyor" diye konuştu.
ABD Başkanı Donald Trump'ın 7 Aralık 2017'de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tandığını ilan etmesinin ardından, ABD yönetimi bugün büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımasıyla yaşanan gelişmleri dğerlendiren Elekdağ, "BD'nin gündeminde doğrudan İran'ı hedef alan bir askeri operasyon düşüncesi mevcut değil" dedi. Elekdağ, bunun sebebi olarak iki sebep belirtti ve şunları kaydetti:
"Birincisi, Washington, İran'ın ağır sorunlar altında ezilen ekonomisi nedeniyle, yaptırımlarla bu ülkenin dize getirileceği ve iktidar değişikliğine yol açılacağı kanısını taşıyor.
İkincisi, ABD yönetimi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden karar çıkartmadan İran'a karşı meşruiyetten yoksun bir askeri müdahalede bulunmak istemiyor. Diyelim ki ABD, meşruiyet sorununu, geniş bir koalisyon kurarak aşmak istedi… Şu sırada uluslararası camiayı karşısına almış bir ABD'nin böyle bir koalisyonu kurması mümkün değil!.."
Sözcü yazarı Uğur Dündar'ın sorularını yanıtlayan Eledağ'ın açıklaması şöyle:
"ABD, savaşın sınırlı kalmasını istiyor"
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ, önce İsrail-İran çatışmasını ele alalım. Bunun tırmanması ve iki ülke arasında topyekûn bir savaşa dönüşmesi ihtimali var mı?
(Ş.E.): Bugünün şartlarında ve ihtilafın bu evresinde İran topraklarını da kapsayacak bir topyekûn savaş ihtimali uzak görünse de İran- İsrail restleşmesinin tırmanıp, Suriye ile Lübnan topraklarıyla sınırlı bir savaşa dönüşmesi yüksek bir ihtimal gibi duruyor. Zira birazdan değineceğim nedenlerle, ABD ile İsrail, bu aşamada İran'la hesaplaşmanın Suriye ve Lübnan topraklarıyla sınırlı kalmasını tercih ediyorlar. Çatışmanın nedenine gelince; bu hususu Başbakan Netanyahu, 9 Mayıs'ta Moskova'ya yaptığı ziyaretin hemen öncesinde şu şekilde ifade etmişti. “İran'ın, Suriye'ye kalıcı olarak yerleşmesini engellemeye kararlıyız. Bu, askeri bir çatışma anlamına gelse bile İran'ın bize karşı saldırganlığını durdurmaya hazırız. Şimdi olması, sonra olmasından iyidir. Kendilerine yönelik ölümcül saldırganlığa karşı zamanında harekete geçmeyen devletler, daha sonra daha ağır bedeller ödemişlerdir. İran son aylarda bizim sınır bölgemize saldırı amaçlı silah yığınağı yapıyor. Bu operasyonları İran İslam Devrimi Muhafızları (İİDM) yürütüyor. Bölgeye getirdikleri saldırı silahları arasında bomba taşıyabilen insansız hava araçları (İHA) bile var. Hava savunma bataryaları ve karadan-karaya güdümlü füzeler de stoklanıyor. Bu yüzden İsrail, yarın geç olacağı için bugün önlem almayı tercih etme durumundadır…” Bu kesin ifadelerden sonra Netanyahu, Rusya'yı da şu meydan okuyucu tavırla uyarmıştı. “S- 300 füzeleri Rusya tarafından Şam rejimine teslim edilirse, o füzeleri İsrail güvenliğini tehdit ettikleri an imha ederiz. Rusya bu konuda da kararlı olduğumuzu çok iyi biliyor!..”
(U.D.): Netanyahu'nun bu tehdit değerlendirmesi biraz abartılı değil mi?
(Ş.E.): Netanyahu önce şu saptamalarda bulunuyor: İran, Suriye'de İsrail sınırları boyunca üsler kuruyor, silah ve asker yığınağı yapıyor, Lübnan kökenli Hizbullah'ı ağır silahlarla donatıyor. Tahran, devamlı takviye ettiği bu askeri gücü, “Irak-Suriye-Lübnan” hattı üzerinden Akdeniz'e açılan bir ikmal ve lojistik koridoru ile desteklemeye hazırlanıyor. Netenyahu bu tespitlerden şöyle bir çıkarım yapıyor: “Tahran, Lübnan üzerinden Hizbullah ordusunu, Suriye üzerinden de İran komutasındaki birlikleri kullanarak İsrail'e karşı bir kıskaç harekatına girişmek için en uygun fırsatı kolluyor. Bu itibarla, ön alıcı bir strateji uygulayarak Lübnan'da Hizbullah'ın, Suriye'de İran'ın askeri güçlerinin kırılması İsrail için zorunludur!..” Bu nedenlerle Netanyahu, İran'ı en sert ifadelerle Suriye'den askeri birliklerini çekmesi hususunda uyarıyor. (U.D.): Tablo net ve açık: İsrail, sınırlarında İran'ın kalıcı bir güç bulundurup üsler kurmasına tahammül edemediğini, bunu önlemek için savaş dahil olmak üzere her riski göze alacağını açıklamış bulunuyor. Peki, İran buna boyun eğer mi?
(Ş.E.): Önce İran'ın, Suriye'yi İsrail'e karşı bir ileri harekât merkezi olarak kullanmak istediğinin ve buna göre düzenlemeler yaptığının açıkça belli olduğunu belirteyim. Halen Suriye'de Hizbullah, İran Devrim Muhafızları, Haşdi Şabiler ve Şii milislerden oluşan 40 bin kişilik savaş deneyimli bir kuvveti var. Ayrıca Batı basını, Lübnan'da İran destekli Hizbullah kuvvetlerinin elinde on binlerce kısa menzilli füze olduğunu öne sürüyor. Bu gerçekse, İsrail'in ünlü “Demir Gökkubbe” adlı hava savunma sisteminin etkinliğinin zorlanacağı muhakkak gibi görünüyor. İran'ın, İsrail'e boyun eğip eğmeyeceğine gelince… Esad ve rejimini ayakta tutmak için milyarlarca dolar harcayan, keza bu amaçla 1.000 askerini feda etmiş bulunan İran, İsrail istiyor diye Suriye'den askeri gücünün tamamını çeker mi? Ben bugünün şartlarında bunu mümkün görmüyorum. Bu da İran'la İsrail arasındaki krizin her an kontrolden çıkarak tırmanma riskini ortaya koyuyor.
(U.D.): Peki, bu siyasi ortamda Washington nasıl bir tutum benimsiyor?
(Ş.E.): Washington'un tutumunu anlamak için Başkan Trump'ın, İran'la imzalanan nükleer anlaşmadan ABD'nin çekilmesine neden olarak gösterdiği gerekçelere bakmak yeterli!.. Trump çekilme gerekçesi olarak, anlaşmanın nükleer silah imalini önlemekte yetersiz kalmasının yanı sıra, İran'ın Ortadoğu'da hegemonya kurmasını engelleyecek önlemler içermediğini de ileri sürüyor. Peki, nedir bu eksik önlemler? Birincisi, anlaşmada İran'a balistik füze üretimini durdurmasını dayatan bir hüküm bulunmaması… İran 30 yıldır, Rusya ve Kuzey Kore'den sağladığı teknik destekle menzili 300 ile 3000 kilometre arasında değişen, ayrıca kimyasal, biyolojik ve nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip olan balistik füzeler imal ediyor. İran'ın, Avrupa'nın birçok noktasını ve Ortadoğu ülkelerini vurma kabiliyetine sahip bulunan bu silah gücü İsrail ve ABD tarafında tehdit olarak algılanıyor. Trump'a göre ikinci eksik, anlaşmanın İran'ın, Irak, Suriye Lübnan ve Yemen'deki askeri varlığını çekmesini öngören hükümler içermemiş olması. İran'ın Lübnan ve Suriye'den başlayıp, Körfez'de Irak ve Bahreyn'e, oradan da Kızıldeniz'de Yemen'e kadar uzanan etkin bir nüfuz alanına sahip bulunması, ABD ve İsrail tarafından ulusal çıkarlarına bir meydan okuma olarak algılanmakta ve bu nedenle her iki devlet de İran'ın bölgedeki nüfuzunu kırmak istemekteler.
(U.D.): Trump, “İran'a yönelik yaptırımlar çok kısa zamanda uygulanacak. İran ya müzakere edecek ya da bir şeyler olacak!.. Eğer İran nükleer üretime başlarsa sert sonuçlara katlanır!..” dedi. İran'a savrulan bu tehdit bir askeri müdahale olasılığını kapsıyor mu?
(Ş.E.): Bugünün konjonktüründe, şu iki nedenle, ABD'nin gündeminde doğrudan İran'ı hedef alan bir askeri operasyon düşüncesi mevcut değil. Birincisi, Washington, İran'ın ağır sorunlar altında ezilen ekonomisi nedeniyle, yaptırımlarla bu ülkenin dize getirileceği ve iktidar değişikliğine yol açılacağı kanısını taşıyor. İsrail de İran'a Suriye üzerinden baskısını sürdürüyor. Röportajın başında değindiğimiz üzere Suriye ve Lübnan'la sınırlanmış bir savaş, İran ekonomisini zorlayacak ve “iflasına” yol açabilecek. Yani, Tel Aviv ile Washington, biri askeri, diğeri ekonomik yöntemlerle “mollalar rejimini” çökertmek amacıyla tam bir işbirliği içindeler. İkincisi, ABD yönetimi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden karar çıkartmadan İran'a karşı meşruiyetten yoksun bir askeri müdahalede bulunmak istemiyor. Diyelim ki ABD, meşruiyet sorununu, geniş bir koalisyon kurarak aşmak istedi… Şu sırada uluslararası camiayı karşısına almış bir ABD'nin böyle bir koalisyonu kurması mümkün değil!..