Ergenekon sanığı emekli orgeneral Iğsız: Devletin bize özür borcu var

Ergenekon sanığı emekli orgeneral Iğsız: Devletin bize özür borcu var

Ergenekon Davası’nda müebbet hapis cezasına çarptırıldıktan sonra 2014'te tahliye edilen eski 1. Ordu Komutanı emekli orgeneral Hasan Iğsız, Yargıtay'ın "Örgüt yok, deliller hukuka aykırı" diyerek hükmü bozma kararı verdiği Ergenekon davasına ilişkin, "Her şey yeterince açık, geçmişi deşmenin anlamı yok. Bizler ailelerimizle birlikte hep beraber zarar gördük. Hayatını kaybeden, sağlığından olan insanların telafisi yok. Annemin son günlerinde yanında olamadım" diye konuştu. "Bizlerin üzerinden tahribata uğrayan, bu ülkenin demokrasisi ve yargısı oldu. Türkiye’nin itibarı zedelendi" diyen Iğsız, "Devlet anayasal haklarımızı korumamıştır, bize bir özür borcu vardır" görüşünü dile getirdi.

"Atatürk, Cumhuriyet’imizin hiçbir safhasında hiç bu kadar iyi anlaşılmamıştır" diyen Iğsız, "Mahkemede hiç şaşırmadım, hayal kırıklığı yaşamadım; onlardan nasıl bir hareket bekliyorsam onlar öyle davrandılar. Ben bize bakışlarında sürprize rastlamadım" ifadesini kullandı. 

Habertürk'ten Balçiçek İlter'e konuşan Iğsız'ın açıklamalarının bir kısmı şöyle: 

 

Ergenekon’la ilgili ne diyorsunuz?

Çok söylenen, yazılan çizilen var, bu konularla ilgili söylenmedik söz kalmamış gibi. Ben bunlarla ilgili tekrarları yapmak düşüncesinde değilim. Size gelişmelerin veriler halinde nasıl bütünlük sağladığını açıklamak istiyorum.  Siz konuşmayı tercih edenlerden değilsiniz.  Zamanında çok konuştuk. Asıl soru şuydu. Bütün bu olanlar kazayla mı oldu? İstemeyerek mi? Sorunun cevabı aslında belli. Bizler açısından böyle bir soru hiç olmadı çünkü biz ne yapıp yapmadığımızı gayet net biliyorduk. Ama kamuoyunun bu konudaki yaklaşımları farklıydı. Algı operasyonları o kadar yoğun bir şekilde uygulandı ki halkımızın kafası karıştı. “Burada hakikaten bir şeyler mi var?” denildi. Medyanın kafası karıştı. Yayınları izlediğinizde kafanızın karışmaması mümkün değildi. Biz içeridekiler ayırt edebiliyorduk. Bu konu bizleri en fazla üzen konuydu. İçeride olmaktan çok meramını anlatamamak yani...

Tabii, doğru. Mahkemede hiç şaşırmadım, hayal kırıklığı yaşamadım; onlardan nasıl bir hareket bekliyorsam onlar öyle davrandılar. Ben bize bakışlarında sürprize rastlamadım. Beni de üzebildiklerini sanmıyorum. Bizlerin üzülebileceği şeyler çok daha farklı şeyler. Buradan neyle karşılaşacağımızı biliyorsanız bu sizi üzmez. Bakın hakkımızda karar verileceği gün, eğer adil yargılandığımı düşünmüş olsaydım, o gece sabaha kadar uyumamam gerekirdi. Oysa ben o gece her gün hangi saatte yatıyorsam, yattım uyudum, o kadar belliydi yani. Uykum bile kaçmadı. Ertesi gün ne olacağını biliyoruz.

Peki Yargıtay’ın gerekçelerine baktığınız zaman bir cümleyle nasıl yorum yaparsınız?

“Yargıtay ‘Tahammüden bir hukuk cinayeti var’ diyor’’ derim. Hata, kaza vs yok yani. İkinci soru şu; küçük bir grubun inisiyatifiyle gerçekleşmiş bir olay mı? Yoksa planlı programlı bir proje mi? Bu sorunun cevabı yine olanlardan. Neden Silivri? Silivri özel imkânlarınız yoksa son derece zor gidilebilecek bir yer. Özel olarak seçilmiş. Duruş- malarda kayıt yapmak yasak. Niçin? Acaba o duruşmaları bir televizyon naklen yayınlamış olsaydı o davaların ömrü ne kadar olurdu? Olan bitenin üstünün örtülmesi hedeflendi. Ve büyük ölçüde bunu başardılar. Medyada bilgili, birikimli, duyduğunu, gördüğünü isabetli yorumlayacak medya mensupları uzun zaman oraya gelmediler. Hiç kimse birinci elden bilgilere ulaşamadı ve dolaylı bilgilerle yorumladılar. Birçok şeyi kaçırdılar.

Ne olması gerekiyor? Yani siz ne istiyorsunuz? 

Her şey yeterince açık, geçmişi deşmenin anlamı yok. Bizler ailelerimizle birlikte hep beraber zarar gördük. Hayatını kaybeden, sağ- lığından olan insanların telafisi yok. Annemin son günlerinde yanında olamadım. Tahribat bununla sınırlı değil. Bizlerin üzerinden tahribata uğrayan, bu ülkenin demokrasisi ve yargısı oldu. Türkiye’nin itibarı zedelendi. İki dileğim var. Bunu bir köşe yazarı Ertuğrul Özkök’ün yazısından anlatacağım. Demişti ki: “İddia ediyorum bir gün Silivri’de olanları araştırma komisyonu kurulacak!’’ Bu cümleyi ben mahkemeye karşı savunmamda da kullandım. Bu komisyon herkesi dinleyecek. Bu dileğin gerçekleşmesini ben de çok istiyorum. İkinci dileğe gelince; devlet anayasal haklarımızı korumamıştır, bize bir özür borcu vardır. 

Kaç gün kaldınız içeride?  941 gün. Bir saymayı deneyin isterseniz, gerçekten de kolay değil. Küsmemizi, dizlerimizin üstüne çökmemizi beklediler vs... Önemli olan kapıyı dışarı kapatmaktı. Ailemiz dışında kimsenin bizi ziyaret etmesine de izin vermediler. Tam 1.5 yıl sürdü bu durum. Bu bir şekilde sizi dış dünyadan koparmak, izole etmek, burada olan bitenin yansımasını önlemek. Yani tecrit.   

Niye yaptılar bunları? Askeri zayıflatmak için mi? 

Örnek vereyim, Deniz Kuvvetleri’nin durumuna bakın. En fazla onlar etkilendi. Koğuş arkadaşlarımın çoğu oradan. Onlarla ilgili baktığınız zaman gerçekten çok çok iyi yetişmiş, istikbali parlak subay ve amirallerin tasfiye edildiğini görüyorsunuz. 

Tekrar soruyorum, neden yaptılar bunu sizce?  Atatürk, Cumhuriyet’imizin hiçbir safhasında hiç bu kadar iyi anlaşılmamıştır diye düşünüyorum. 

 

Hasan Iğsız kimdir?

Hasan Iğsız, 1946 İstanbul Fatih Çarşamba doğumlu. Baba Kırım’dan gelen bir esnaf, tül perde saçağı dokuyor. Anne İslamköylü ev hanımı. Kendi deyimiyle “biraz haylaz”. Babası onu uslansın diye askere yazdırmış ve demiş ki: “Yeter ki sen oku, ben her şeyi yapmaya hazırım!’’

Yazılış o yazılış.... Kara Harp Okulu, ardından Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı çeşitli birliklerde takım komutanlıkları.... Kara Harp Akademisi’nde öğretim üyeliği, Brüksel’deki Uluslararası Askeri Karargâh (IMS) Plan Prensipler Dairesi’nde plan subaylığı, Genelkurmay Personel Dairesi’nde General-Amiral Şube proje subaylığı ve şube müdürlüğü ile Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı.... Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığı ve 16. Zırhlı Tugay Komutanlığı, Jandarma Asayiş Komutanlığı Yardımcılığı, Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığı ve Belçika Mons’a Milli Askeri Temsil Heyeti (NMR) Başkanlığı, Genelkurmay Personel Başkanlığı, 5. Kolordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı, 2. Ordu komutanlığı, Genelkurmay İkinci Başkanlığı ve 1. Ordu Komutanlığı...

Iğsız, 2010’da Genelkurmay İkinci Başkanlığı döneminde “hükümet aleyhinde yayın yapan psikolojik harekât amaçlı web siteleri kurdurduğu’’ iddiasıyla başlatılan bir soruşturma nedeniyle beklenen Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevine atanmadı ve emekliye sevk edildi. 2011’de hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama kararı çıkarıldı ve tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderildi. 2013’te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 10 Mart 2014’te ise Anayasa Mahkemesi’nce verilen “hak ihlali” kararının ardından tahliye edildi...

Hasan Iğsız çok önemli görevlerde bulundu, ismi birçok kez gündeme geldi, eleştirilerin odağı oldu. Şimdiye kadar hiç konuşmadı hatta “akademisyenler bildirisi”ne imza atan kızı hakkında bile ancak avukatı aracılığıyla hissettiklerini paylaştı.

Habertürk'te yayımlanan söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız