TÜRK DEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, ABD-Yunanistan-Türkiye üçgeninde yaşananları değerlendirdi. “Artık çok net bir şekilde Amerika ve NATO'nun Doğu cephesini, Türkiye'den Yunanistan'ın Doğusu'na kaydırdığını söyleyebiliriz” diyen Yaycı, “ABD, Türkiye’yi NATO’dan çıkarıp, işgal planı yapıyor” görüşünü ifade etti. Yaycı, “Yunanistan'ın bir adasına çıkarma mı yaptık? Herhangi bir adasına atış mı yaptık? Hayır! Yunanistan adaları Türkiye'yi işgal için silahlandırıyor” diye konuştu.
Yaycı, “Midilli ve Sisam'a sevk edilen araçlar başlı başına gayri askerî statüyü bozuyor. Fakat bu zırhlı araçların ABD'nin hibe ettiği araçlar olması bunların neden geldiğini ve neye hazırlık yapıldığını gösteriyor. Türkiye artık kendini kandırmamalıdır. Türkiye'yi bir savaşa, çatışmaya çekmek istiyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Sözcü yazarı Aytunç Erkin’in sorularını yanıtlayan Yaycı’nın açıklamaları şöyle:
■ Yunanistan bu adaları neden ve ne için silahlandırıyor?
Elimizdeki en güçlü hukuki ve en önemli argümanlardan biri gayrı askeri statüdeki adaların statülerinin Yunanistan tarafından bozulmuş olması. Yani bu adaların askerileştirilmesi ve silahlandırılması. Aslında Türkiye'nin bu konuda başından beri bazı eksiklikleri ve hataları olmuştur.
Örneğin daha düne kadar tüm uyarılarıma rağmen bizim birtakım yetkililerimiz açıklamalarında “silahsızlandırılmış statü” diyorlardı. Halbuki silahsızlandırılmış statü de münhasır ekonomik bölge kıta sahanlığı ilişkisi gibidir. Gayri askeri statü üst kümedir, silahsızlandırılmış statü alt kümedir. Yani gayri askeri statü silahsızlandırılmışlığı da içerir. Ama siz antlaşmalarla gayri askeri statüdeki adalara silahsızlandırılmış statüdeki adalar derseniz, birçok ihlali de görmezden gelirsiniz. Mesela oraya havaalanı yaparsanız silahsızlandırmayı bozmazsınız ama gayri askeri statüyü bozarsınız, gemi ziyareti yaparsanız gayrı askeri statüyü bozarsınız ama silahsızlandırılmayı bozmazsınız.
İşte bu yanlış ifadeler Yunanistan'ın birçok ihlalinin Türkiye tarafından protesto edilmemesine yani göz yumulmasına neden olmuştur. Halbuki 1947 Paris Barış antlaşması 14'üncü maddesinin 1'inci fıkrası bu ve 43'üncü maddesi dolaylı olarak, Lozan Barış Antlaşması'nın yine 15,12, 13. maddeleri ve 6'ncı maddesi ve atıfta bulunuluyor. 1913'te altı büyük devletin kararı şöyle: 23 ada gayri askeri statüde olmak kaydıyla Yunanistan'a devrediliyor. Nihayet artık silahsızlandırılmış yerine gayri askeri statü kullanılmaya başlanmıştır ama kayıplar da büyük olmuştur.
■ Türkiye, Yunanistan'a karşı hamle yapmamasına rağmen bunların yaşanması çelişki değil mi?
Biz bugün bugüne kadar Yunanistan'ın herhangi bir adasına çıkarma mı yaptık? Herhangi bir adasına atış mı yaptık? Hiçbir şey yapmadık. Hiçbir şey yapmadıysak o zaman bu adalar niye silahlandırıyor? Net yanıt vereceğim: Bu adaları Türkiye'yi işgal için silahlandırılıyor. 1922'de ki Megali idea'nın gerçekleşmemesinin uygun bir vakitte rövanşının alınması içindir. Hatırlayalım İtalyanlar Akdeniz bölgemizi, Yunanlar Batı Anadolu bölgemizi bu adalardan çıkarak işgal etmişlerdi. Bugün de bu adalar üzerinden saldırabilirler!
İşte bu yüzden Büyük Atatürk bu adalar kullanılarak bir daha böyle bir işgal harekatıyla karşılaşılmaması için bu adaların gayri askeri statüde olması konusunda ısrarcı olmuş ve başarmıştır. Adalar denizinde Yunanistan'ın karşısında Türkiye'den başka bir devlet yok ki. Midilli ve Sisam'a sevk edilen araçlar başlı başına gayri askerî statüyü bozuyor. Türkiye artık kendini kandırmamalıdır. Türkiye'yi bir savaşa, çatışmaya çekmek istiyorlar.
■ ABD'nin tavrı önemli… Üs kuruyor, silahlandırıyor ve Lozan'ı ihlal ediyor.
ABD başta Adalar Denizi olmak üzere Irak, Suriye ve geçtiğimiz günlerde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) silah ambargosunu kaldırıp burayı da kendi yapımı askeri ve savunma araçlarıyla silahlandıracağını duyurmasıyla birlikte Türkiye'yi tam anlamıyla kuşatma altına almış vaziyettedir. Bu kuşatmanın en önemli ayağını ise şüphesiz ki Adalar Denizi'nde ve Yunanistan'da yer alan ABD üsleri oluşturmaktadır. ABD ile Yunanistan arasında 8 Temmuz 1990 yılında imzalanan savunma antlaşması, yıllar boyunca etki, önem ve pratiğini özellikle Adalar Denizi özelinde güçlendirerek devam etmiş 14 Ekim 2021 tarihine gelindiğinde ise Yunanistan ve ABD arasında “Karşılıklı Savunma İşbirliği Antlaşması” imzalanmıştır. İmzalanan metinde Türkiye kastedilerek Yunanistan'ın “casus belli kararı ile tehdit edildiği” iddia edildi.
■ Araya giriyorum! Burası çok önemli. ABD-Yunanistan anlaşma yapıyor ve “Türkiye, Yunanistan'a tehdit” deniyor.
Evet çok net! Türkiye'nin tehdit olduğu yönündeki ibare, ABD için de ilk kez yazılı bir metne girdi. Bu antlaşma çerçevesinde de Yunanistan özellikle Adalar Denizi'inde sahip olduğu tüm jeopolitik imkanı ABD ve diğer büyük güçlerin kullanımına sokmuştur. ABD gerek Yunan anakarasında gerek Adalar Denizi'nde ciddi şekilde üslenmekte ve Yunanistan'da son yıllarda sağladığı büyük çaplı askeri hibelerle birlikte gayri askeri statüdeki adaların silahlandırılmasında ve bu adaların statülerin bozularak Türkiye'ye karşı askerileştirilmesinin de yüklenicisi ve organize ettiricisi pozisyonunda. Bugün ABD, Yunan anakarasında Dedeağaç, Kavala, Larissa, Stefanoviç'te üslenmiş durumdayken Adalar Denizi'nde ise Girit'teki Suda Üssü bir ana merkez görevi icra etmekte. Yunanistan ve ABD arasında 14 Ekim 2021 tarihinde imzalanan savunma işbirliği antlaşması uyarınca ABD, Suda Üssüne F-35 ve F-15 savaş uçakları yerleştirecek 500 civarında ek ABD askeri ise Girit'te görev alacak.
■ ABD'nin Yunanistan üzerinde bu kadar yoğunlaşması ne anlama geliyor?
ABD'nin bu üslerdeki taarruz kapasitesini ve askeri lojistiğini yoğunlaştırmasının bir tek anlamı var. O da Türkiye'nin net bir biçimde hedef alındığı ve saldırı projeksiyonun da merkeze oturtulduğu gerçeğidir. Tüm bu üsler ve askeri yoğunluk bu yaklaşımı her geçen gün biraz daha pratiğe dökmektedir. Diğer yandan yine son işbirliği antlaşması uyarınca ABD, Adalar Denizi'nin kuzeybatısında yer alan İskiri Adası'nda ise hava üssü kurarak Adalar Denizi'nin güneyinde Suda Üssü ile elde ettiği askeri gücü kuzeyde ise İskiri adasına kuracağı hava üssü ile pekiştiriyor. Zaten Çanakkale Boğazı'na sadece 60 mil (96 km) uzaklıkta bulunan Dedeağaç Limanı üzerinde tam hakimiyet sağlayan ABD buradaki askeri gücünü de maksimize ediyor. Kısacası ABD, Yunanistan'ın tüm coğrafi ve askeri imkanlarını Türkiye'yi kuşatma planı dahilinde kullanırken Yunanistan ise memnuniyetle tüm olanakları tarihte Türk karşıtı büyük güçlere yaptığı gibi ABD'ye de sunmaktadır.
■ Çember içine mi alındık?
Türkiye bir ateş çemberi içerisine alınıyor ve Adalar Denizi'ndeki Dedeağaç'ta, öncesinde yığınlama yapılması ve şimdi de üs haline getirilmesi bir sürpriz değil. Artık çok net bir şekilde Amerika ve NATO'nun, Doğu cephesini, Türkiye'den alarak, Yunanistan'ın Doğu'suna kaydırdığını söyleyebiliriz. ABD'nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nden silah ambargosunu kaldırması ve bunu da Rumların kutladığı yıldönümüne (1 Ekim 2022) gelecek şekilde ilan etmesi de Doğu cephesinin yavaş yavaş Yunanistan'a kaydırıldığının bir kanıtıdır. ABD, Türkiye'yi Yunanistan'la çatışmaya sokarak bizi NATO'dan çıkartma planı yapıyor. Bu plan işlerse Güney Kıbrıs ve İsrail'i NATO'ya alacak ve Türkiye'yi Kıbrıs'ta bir NATO üyesini işgal eden devlet statüsüne sokacak. NATO'nun 5. maddesi eliyle Türkiye'ye müdahale edecek ve işgal planlarını çalıştıracak. Aynı zamanda PKK-YPG'ye yapılmış operasyonları da müttefike yaplımış operasyon olarak gösterecek.
“Amerika, Yunanistan'daki Dedeağaç'ta, Litohoro'da, Volos'ta ve Girit'te askeri üsler açtı. Girit'teki Suda Amerikan Askeri üssü NATO ve Amerika ortaklığıyla oluşmuş bir askeri üstür. Dedeağaç'taki Amerikan askeri üssü ise sözde Rusya' ya karşı Doğu Avrupa'yı korumak için faaliyete geçirildi.
Aslında Yunanistan müthiş bir algı oyunu yapıyor ve Yunanistan'daki bu üslerin açılmasının Amerika'nın isteği doğrultusunda olduğunu söylüyor. Oysa durum bu şekilde değil. Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ve Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Birleşmiş Milletler toplantısına gittikleri zaman Amerika'ya bu üsleri kullanması için teklif verdi. Yunanistan bir algı oyunu yaparak, bu üslerin kurulmasıyla birlikte Türkiye'ye “Artık burada sadece biz yokuz. Amerika da var” gibi ifadeler kullanmış ve Türkiye'yi tehditkar, Yunanistan'ı işgal etmek isteyen bir ülke olarak göstermeye çalıştı.”
■ Ne yapmak gerekiyor?
Egemenliği Yunanistan'a devredilen adaları yine Yunanistan'ın hukuksuz biçimde silahlandırmasına karşı bu adaların egemenliğini tartışmaya açtığı gibi Türkiye'ye açık tehdit oluşturmaları da Türkiye'nin Birleşmiş Milletler 51. Maddesi'ne dayanarak meşru müdafaa hakkının doğmasına yol açmaktadır. Bir NATO devletinin diğer NATO devletine tehdit oluşturması kabul edilemez. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'ni ve NATO'yu toplantıya çağırmalıdır.
“… Son 1-2 aydır yapılan açıklamalar ile sürekli gündeme getirilen kara sularını artırma konusu Türkiye tarafından çok iyi izlenilmeli. Çünkü Yunanistan karasularını 6 milden 7 mile çıkarttığı anda 1995 TBMM kararı gereği bu “Casus Belli” yani savaş sebebidir. Bakın Yunanistan'ın karasularını 1 mil artırması demek “Mavi Vatanımız”ın Adalar Denizi'ndeki parçasının yüzde 13'ünü kaybetmemiz demektir. Herkesi uyanık olmaya çağırıyorum. Bizim karasularını artırma imkanımız Adalar Denizi'nde yok. Çünkü önümüzde Yunan adaları var. Yunan adalarıyla ortaya hat çekmek zorundayız. Yunan adaları etrafında 1 mil arttırmak demek çemberin yarıçapını etrafında 1 mil artırmak anlamına geliyor. Biz ise maksimum olmuş olsa dahi sadece bir kenarımızı artırabiliriz. Onlar 1 mil artırarak yüzde 13 kara suyu kazanırken biz 1 mil artırdığımızda binde yedi kazanıyoruz.”
“Türkiye'nin dört bir yandan sarıldığını şu şekilde açıklayabiliriz: Dedeağaç'taki, Girit'teki, GKRY'deki gelişmeler ve Ermenistan'a giden ABD Temsilciler Başkanı Nancy Polesi'nin Azerbaycan'ı suçlayıcı, Ermenistan'ı destekleyici konuşmaları ve sözde soykırımın anıtına çelenk sunması, aynı zamanda Amerikalı generallerin de Suriye' de PKK-PYD kampını ziyaret etmesi ve bu ziyaretten önce ise Yunanistan'daki politik aktörlerden birinin “Kerkük Kürt'tür, Kürt kalacaktır” açıklamasını yapması Türkiye'nin bir oyuna çekildiğinin en büyük kanıtı. Unutulmamalıdır ki bu devletler planlarını değil yöntemlerini değiştiriyorlar. Bunun en yakın örneği ise 15 Temmuz 2016 sonrası yaşanmıştır. 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'nin parçalanması için dış güçler yöntem değiştirmiştir. Bu yöntem için ise Yunanistan kullanılmaktadır.”
“… Meselenin hukuksal boyutunu ortaya koymak açısından, Adalar Denizi'nin gayri askeri statülerini toplam dört grup halinde tasnif etmek mümkündür. Bunlar:
■ Boğazönü Adaları.
■ 13 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararına göre işgal altında olmaları sebebiyle Yunanistan'a verilen adalar (Bozbaba,Taşoz ve İpsara),
■ Saruhan Adaları.
■ Menteşe Adaları.
Türkiye'nin batısını kuzeyden güneye bir dizi halinde kapatan bu 23 ada Türkiye'nin askeri ve ticari güvenliği başta olmak üzere jeopolitik ve jeostratejik açıdan son derece önemlidir. Bu adaların gayri askeri statüsünü belirleyen belgeler, 13 Şubat 1914 tarihli Yunan Kraliyet Hükümeti'ne tebliği edilen Altı Büyük Devlet Kararı, 1923 Lozan Barış Antlaşması'nın 12 ve 13'üncü, Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin 6'ncı, 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması'nın 14'üncü maddeleridir.”