22 yıllık konfeksiyonculuk hayatında ilk kez ‘sendikaya’ heveslenince tazminatsız olarak Desa’daki işinden çıkarılan Emine Aslan, dört aydır her sabah işe gider gibi fabrikanın önüne gidip eylemine başlıyor. Sandalyesine oturup hakkını arayan Emine Aslan’ın eylemi, Avrupa’dan bile duyuldu "İşçileri evimize davet ettim. Ne gibi haklarımız var, gelin öğrenin dedim. Mesai uzar gider, milletin çocuğu, kendisi hasta olur; yok, gidemezler. Ağlayıp sızlanmayın, dedim. Evde toplandık. Sonra duyuldu bu. Duyulunca; sen misin öyle yapan!” Konfeksiyon işçisi Emine Aslan, bir kere ‘öyle’ yapınca sekiz yıl çalıştığı Sefaköy’deki Desa Fabrikası’ndan 2 Temmuz’da tazminatsız işten atıldı. O gün bugündür fabrika önünde bir başına eylemde. 44 yaşındaki Aslan, işbaşı yaparmış gibi, her gün saat 08.30’da fabrika önüne gelip, ‘Sendika anayasal haktır’ yazılı önlüğünü giyiyor. Konfeksiyona 22 yılını vermiş fakat ömründe ilk kez, o da ancak altı ay önce sendikalı olmuş bir kadın işçiye göre, astar dikermiş rahatlığıyla, eylemine koyuluyor: Plastik masası ve taburelerini yerleştiriyor, yaslandığı ağaca ‘Sendika anayasal haktır, işten atmak suçtur’ yazılı dövizi asıyor. Sonra da termosa doldurduğu çayını güne karşı yudumluyor. Bugün, Aslan’ın eylemdeki 139., Desa’nın Düzce Organize Sanayi Bölgesi’nde fabrikasında, kendisi gibi işten atılan 41 arkadaşının 196. günü. Fabrikaya sendika girince... Bu öykü yaklaşık 10 ay önce Türk-İş’e bağlı Deri-İş Sendikası’nın; Düzce ve Sefaköy’de iki fabrikası, Çorlu’da bir tabakhanesi bulunan, sektöründe 36. yılını deviren Desa’da örgütlenmesiyle başladı. Deri-İş Başkanı Musa Servi’nin iddiasına göre, örgütlenmeyi haber alan şirket yönetimi, sendikalı 41 işçiyi 28 Nisan’da kapı önüne koydu. İddiaya göre, işten atılmayı da baskılar izledi: Fabrika önünde bekleyen işçiler iki kez gözaltına alındı. Yargı kararıyla Organize Sanayi Bölgesi’ne sokulmadılar. Cep telefonlarına tehdit mesajları yağdırıldı. DSP İzmir Milletvekili Harun Öztürk, yazılı soru önergesi verip konuyu TBMM’ye taşıdı. İşte o günlerde, bir yandan da Desa’nın, ağırlıkla derimont ve çanta üreten, 500’ü aşkın işçinin çalıştığı Sefaköy’deki fabrikasında örgütlenme vardı. İşçiler, atılma korkusu yüzünden, sendikalaşmayı ‘gizli bir din’ gibi saklı tutuyordu. Toplantılar, Emine Aslan’ın İnönü Mahallesi’ndeki evinde yapılıyor, üyelikler kaydediliyordu. Fakat yönetim, toplantıya katılan bir işçinin ‘iletmesi’ sonucu bu toplantılardan haberdar oldu. Aslan, iddiasına göre, 2 Temmuz’da ‘sudan bahaneler’le İnsan Kaynakları Müdürü Hamdi Paramyok’un karşısına çıkarıldı: “Hamdi bey, ‘Abla seninle çalışamayacağız’ dedi. Sekiz senem ne olacak? Haziran maaşı, 144 saat fazla mesaim, iki senelik iznim... Hamdi bey dedi ki, ‘Desa’nın, tazminat verdiği görülmüş mü?” Emine Aslan, o günden beri fabrika önünü mesken tutmuş. Şoför eşi Ramazan, 15 yaşındaki oğlu Yasin, 11 yaşındaki kızı Hatice de onu yalnız bırakmıyor. Bazen mahalleli de desteğe geliyor. Aslan pişman mı? Tam aksine, sendikasıyla tanışmasından önceki dönemi, “Biz kafeste kuş gibiydik” diye anlatıyor. Özgüven kazanmış. Ya, içerdeki arkadaşlar? Aslan, eyleme geçtikten sonra, sırf onunla karşılaşmasınlar diye cuma namazlarına bile otobüsle taşındıklarını söylüyor. Ömrünün ilk grevinde, ömrünün ilk gözaltısını da görmüş. Bu yetmemiş; kaldırım işgalinden para cezası kesilmiş. İddiasına göre kızı kaçırılmaya çalışılmış, eylem yerine çöp yığını dökülmüş, demir kazıklar çakılmış, tehdit edilmiş. Eylemi sürdürmenin sıkıntılı olacağını biliyor. Fakat, “Biz içerdeyken de sıkıntılıydık” diyor. Neydi o sıkıntılar? Bir solukta anlatıyor: “Mesela bugün 08.30’da işbaşı alıyoruz. Bugün çalışıyoruz, o gece çalışıyoruz, yarın da çalışıyoruz. Akşam yediye, olmadı 10’a kadar. Gündüzleri yüklemeyi yetiştireceğiz diye yemek vermiyorlar, akşama kalıyor. Akşam mal gidecek, çaya çıkarmıyorlar. Biz solventle, baliyle çalışıyoruz. Ne zaman ISO’dan kontrole gelecekler, göstermelik iş malzemesi veriyorlar. Onlar gidince topluyorlar. Sabah altıda sana bir masa mola. O molada hem yemek hem lavabo hem de uyku ihtiyacın... Uyku demek; çalıştığın masanın altında bir karton bulabilirsen senden alası yok. Ustaların izin zamanı bağırıp çağırmaları... Misafir gelince lavabolara sabun, ecza dolabına ilaç konur. Normalde yok.” Maaşı, asgari ücretmiş Emine Aslan’ın. Bunun 400’ü de kiraya gidiyormuş. Oysa haftada 240 saate yakın fazla mesai yapıyorlarmış. Hal böyle olunca, kendi deyimiyle, ‘illallah etti’. Hatıra defterine bakılırsa yalnız kalmadı: Sendikalar, işçi ve gençlik dernekleri, kadınlar, hatta yoldan geçenler. Üstelik adı, Desa eylemiyle özdeşleşti. Onun için Desa’nın Beyoğlu ve Şişli’deki mağazaları önünde kadınlar eylemler yaptı, İtalyan ve İngiliz gazeteciler onunla konuştu, İzmirli deri işçileri kartlar gönderdi, Tokatlı öğretmenler desteklerini sundu. Adı, ta Almanya’da duyuldu. Desa: Görevini yapmadığı için Emine Aslan, şimdi işine iade için 24 Kasım’da Bakırköy 13. İş Mahkemesi’nde görülecek duruşmayı bekliyor. İşveren, Aslan’ın iddalarının doğru olmadığını belirtiyor. Bakırköy 13. İş Mahkemesi’nde görülen davada Desa, Aslan’ın işten çıkarılması konusunda kendisini savunup davanın düşmesini istedi. Desa, Aslan’ın sendikal gerekçelerle değil, ‘yükümlü olduğu görevler kendisine hatırlatılmasına rağmen bunları yapmamakta ısrar etmesi’ nedeniyle çıkarıldıklarını kaydediyor. Desa, zaten Aslan’ın sendikalı olup olmadığının da bilmediklerini vurguluyor.