Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın Arakan'da zor koşullardaki Banduba Kampı'nda kalan Rohingya Müslümanlarını ziyaret etmesi tartışmalara neden oldu. Emine Erdoğan, Arakan dönüşü bu tepkilere yanıt verdi: "Ellerimizi yüreklerimize koyarak bir yardım köprüsü oluşturmak için yola koyulduk. Öyle ki biz Arakan’da açlıktan, kimsesizlikten daha öte bir şey varmış, bunu öğrendik."
Star gazetesinden Sibel Eraslan'a konuşan Emine Erdoğan şunları söyledi:
"Maalesef Arakan’a yabancıydık, hepimiz için uzakta kalmış, sesi kısılmış bir coğrafyayken, ilk işittiğimiz haberlerle sarsıldık. Bu acıya duyarsız kalınamazdı ve ellerimizi yüreklerimize koyarak bir yardım köprüsü oluşturmak, farkındalığı güçlendirmek için kardeşlerimize ulaştık. Burada pek çok mağduriyetin bir arada yaşandığını gördük. Sadece yoksulluk değil bahsettiğim şey, ciddi insan hakları ihlalleri var. Arakanlılar kendi ülkelerinde ‘Vatansız’ hale getiriliyor. Yani sen yoksun, hiç bir şeysin deniyor insana. Bu insanı çok alçaltıcı, onur kırıcı bir şey, bu insanın değersizleştirilmesi hiçleştirilmesidir. Yoksulluktan bile daha kötü. Öyle ki biz Arakan’da açlıktan, kimsesizlikten daha öte bir şey varmış, bunu öğrendik.
Daha önce de mağdur ülkelere gittim ama Arakan çok farklı. Burada sözün bittiği yerdeyiz dedim. Binlerce insanın geleceğimizin haberini alıp da, o en şiddetli muson yağmurları altında çoluk-çocuk, genç-yaşlı yollara dizildiğini görünce yüreğim parçalandı. Bu çok büyük bir sorumluluk. Ve ilk defa çok yoksul olduğu halde yardım için elini açmayan, çok feci şartlarda olduğu halde yardımı değil, kurtuluşu bekleyen, yaşama korkusunu taşıyan kalabalıklar gördük. Kimliksizlik sorunları var, güvenlik sorunları var. Derme çatma, daracık, sazdan yapılmış kamplara sığınmışlar, şu anda korku içindeler. Ve ben gördüğüm manzara karşısında insanlığımdan utandım şahsen. Nasıl böyle bir şeye seyirci kalabiliriz ki diye soruyorum herkese...
Budist din adamlarının onay verdiği bir ayrımcılıktan söz ediliyordu, ki inşallah doğru değildir. Fakat mesela ziyaret ettiğimiz Budist Kampındaki bazı kişiler açıkça “biz Müslümanlarla birlikte yaşamak istemiyoruz” dedi. Kişisel kanaatim, provokasyonlar üretilerek, Arakanlılar başka bir bölgeye sürülmek, vatansız bırakılmak, sınır dışı edilmek isteniyor.
Dünyaya kapalı oluşu Arakan’ın mağduriyetini pekiştiriyor. Sürekli askeri darbelerin olduğu bir ülkeydi. Açıkçası bize giriş izni verileceğini bile umut etmiyordum başlarda. Arakan’a ilk giren yabancılar bizleriz. Tabii her iki tarafla da görüşmeler yapıldı yani hem Müslüman hem Budist kesimlerle. Amacımız bir yardım koridorunun açılmasına öncülük etmekti, çok şükür bunu başardık. Bunun devam etmesi için iyi ilişkiler geliştirmeye ve diplomasiye ihtiyacımız var.
Arakan’da belki diller konuşamadı ama yasaklılık, baskı ve korku altındaki pek çok insanla gözlerimizle, kalplerimizle konuştuk. Somali’yi, Pakistan’ı da gördük bizler. Ama Arakan başkaydı, bir çığlık olmuş Arakan, bir feryattan ibaret, erkekleri bile ağlıyor. O gözlerde, çaresizliğe dair, kimsesizliğe dair tedirginlik var. Vatansızlık korkunç bir ızdırap... O yoksulluğun, açlığın, evsizliğin içinde, çıplak ayaklarıyla ekmek değil vatandaşlık hakkı diye çığlık atıyorlardı, ben böyle bir şey görmedim.
Cennet gibi bir yer Arakan. Ayrıca insanları da çok hassas, ince, zarif, kibar, masumiyetin simgesi. Son 2 yıldır doğalgaz kaynaklarının çıkışıyla birlikte iç çatışmanın ve provokasyonların çıkıyor oluşu da manidar değil mi zaten? Ama inşallah şartlar değişecek ve bir gün Başbakanımızla birlikte de gideceğiz diye düşünüyorum.