T24 - Wikileaks'in yayımladığı Stratfor'a ait maillerde, bir Stratfor analistinin Türkiye'nin Lübnan Büyükelçisi'ne dayandırdığı bilgilere göre; Emine Erdoğan'ın Suriye'de yaşananları gördükçe ağladığı ve Başbakan Erdoğan'dan bir şeyler yapmasını istediği iddia edildi.
Taraf gazetesinde "Suriye için ağlıyor" başlığıyla yayımlanan (8 Mart 2012) Wikileaks kriptosu şöyle:
Stratfor’un Suriye konulu yazışmalarında da Türkiye çoğunlukla ön planda yer alıyor. Michael Wilson’ın 8 Ağustos 2011 tarihli analizi buna iyi bir örnek:
YAYIN: Background/analiz
ATIF YAPILACAK KİŞİ: Stratfor kaynağı
KAYNAK TARİFİ: ME1 Lübnan’daki Türk ve Suudi Arabistan büyükelçileriyle görüşmelerini aktarıyor
GÜVENİLİRLİK: B
UNSUR GÜVENİLİRLİĞİ: 4-Oldukça dramatik görüşler var
DAĞITIM: Alfa
KAYNAKLA İLİŞKİ KURAN: Reva
Beşşar Esad’ın bu noktada rejimini kurtarmak için yapabileceği hiçbir şey yok. Bugün hem Türk hem Suudi büyükelçileriyle görüşmelerimden edindiğim izlenim bu. İki diplomat da, Esad’ın kendi halkına kulak vermek konusundaki ısrarlı taleplerini gözardı ettiğini ve bunun yerine, protestolara çok sert bir şekilde karşılık verdiğini söylüyorlar. Türk diplomata göre, Esad, eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile Tunuslu muadili Zeynel Abidin Ali’nin protestoları bastırmak için yeterince zorlayıcı kuvvet kullanmadıkları ve çok çabuk pes ettikleri için devrildiklerini düşünüyor. Suudi diplomat, Esad’ın Kral Abdullah’ın tavsiyesini sürekli olarak kulakardı ettiğini söylüyor. Abdullah, oğlu Abdülaziz’i Esad’a gönderip, Suudi Kralı’nın onu sevdiğini ve oğlu gibi gördüğünü aktarmasını istemiş. Abdülaziz Esad’a daha esnek olmasını ve hayalkırıklığı yaşayan halkıyla ilişkisinde merhamet göstermesini söylemiş. Esad, Kral Abdullah’ın onu kurtarmasını son derece zorlaştırıyor; (Suudi diplomat,) Abdullah’ın Suudi halkını, özellikle de kesin biçimde Esad karşıtı olan dinî müesses nizamı dinlemesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Türk kaynak, ülkesinin dışişleri bakanı Davutoğlu’nun yarın Suriyelilere bir ültimatom veeceğini söylüyor. Suriye rejiminin PKK ile görüştüğünü belirtiyor. Suriye rejiminin kırmızı çizgiyi aştığını ve dargörüşlülüğünün ve söz dinlemezliğinin bedeline katlanması gerekeceğini de sözlerine ekliyor. Esad karşıtı bir bölgesel ve uluslararası fırtına koptu kopacak. Türk diplomat, bu gelişmenin ve Esad’a karşı tutum değişikliğinin ileride Suriye içindeki Türk askerî eyleminin meşrulaşması için en büyük gereklilik olduğunu söylüyor. Suudi kaynak, Abdülaziz’in Esad’a birçok kez Türklere Suriye’ye müdahale etmesi için bir sebep vermemesini söylediğini ama Esad’ın bölgesel durumun karmaşıklığını algılayamadığının görüldüğünü aktarıyor. Suudi Arabistan Krallığı, Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunun genişlemesini istemiyor, çünkü bunun ılımlı Arapların rolünü ancak daraltacağını düşünüyor.
Türk diplomat, Esad’ın zorbalığının Türkiye’nin istikrarını tehdit ettiğini söylüyor. Suriye hükümeti iki ülke arasındaki 850 km.lik sınırın kendi tarafında kalan kısmını denetleme yeteneğini kaybetti. Ayrıca, Türkiye’de Suriye’ye müdahaleden yana güçlü bir halk baskısı olduğunu belirtiyor. Bir örnek verdi – Türk Başbakanı’nın eşi etnik Suriyeliydi. (Siirtli ve Arap kökenli olan Emine Erdoğan kastediliyor.) Suriye’den gelen korkunç görüntüleri gördükçe sürekli ağlıyormuş. Erdoğan’a bu konuda bir şey yapmasını söylüyormuş. Türk diplomatı, Türk dış politikasının ağlayan bir eşin gözyaşlarıyla belirlenmediğini de hemen ilave etti. Türkiye’den buna benzer birçok baskı vakaları geldiğini söyledi. Birçok Türk, Suriye’yi hâlâ Türkiye’nin bir uzantısı sayıyor ve Türkiye’de yaşayan milyonlarca etnik Arap var. Türklerle Suriyeliler benzer bir kültürü ve aynı İslamî fıkıh ekolünü, yani Hanefiliği paylaşıyorlar.
Hem Türk hem de Suudi diplomat Suriye’deki protesto hareketinin Halep ve Şam’a yayılmasını bekliyorlar ve Suriye ayaklanmasının durdurulamaz olduğunu kabul etmiş görünüyorlar. Esad’ın bu konuda bir şey yapması için artık çok geç olduğunu savunuyorlar. Suriye’de işlerin daha da kötüye gideceğinde hemfikirler.
Wilson’ın bu raporunu okuyan Stratfor Ortadoğu uzmanı Kamran Bokhari, “Üst düzey Türk şahsiyetlerinin, Suriyelilerin kendi vatandaşlarını öldürmeleri karşısında gösterdikleri öfke ve üzüntüde ne kadar duygusal olduklarını farkettim” diye söze girip şöyle devam etmiş: “Bence Türkler Suriye rejimi konusunda …tir git (burada İngilizce fuck it küfrü kullanılmış) demeye çok yakınlar. Ankara’nın orduyu kullanacağını sanmıyorum. Daha ziyade Sünniler arasındaki siyasi nüfuzunu kullanacaktır, bunun ortak fıkıhla bir ilgisi yok (Müslümanların çoğu fıkıh temelinde ilişki kurmaz) ama genel mezhepsel, ideolojik ve tarihî bağlarla ilgisi var. AKP kendi Alevi nüfusuyla da iyi ilişkiler geliştirdi, bunu da Suriye’deki Alevileri etkilemek için kullanacaklardır.”
Stratfor’un Türkiye uzmanı Emre Doğru da tartışmaya, hem PKK konusu üzerinden hem de Türkiye’deki halkın Suriye’ye bakışı kapsamında katılıyor: “Suriye’nin Türkiye’ye karşı PKK’yı destekleme noktasına geldiği kanısında değilim. Dünkü yorumda da söylediğim gibi, bu her zaman mümkün ama Suriye için çok riskli bir hareket olur. Dahası, PKK’nın şimdi Şam’ı ne kadar dinleyeceğinden emin değilim. Bildiğim kadarıyla, PKK içindeki Türkiye ve Suriye fraksiyonları birçok konuda aynı şekilde düşünmüyorlar. Öcalan’ın PKK’nın Suriye yörüngesine çekilmemesi konusunda uyardığı da hatırlanmalı, bu Şam’ın işini daha da güçleştiriyor.
Halk baskısı meselesine gelince, Türk diplomatın sözlerinin yüzde yüz gerçeği yansıttığındam gerçekten şüpheliyim. AKP üzerinde, onu ne olursa olsun Suriye’ye müdahale etmeye zorlayacak bir halk baskısı görmüyorum (Ağlayan Emine aptalca bir örnek). Yani düşünsenize, Türkiye’deki bir İslamcı Sünni hükümetten, özellikle de Ramazan’da çok daha fazla tepki beklersiniz. Bütün İslamcı bakanlar Suriye’yi kınıyorlar ama bunun ötesine geçmiyorlar. Kitlesel protestolar, Suriye Büyükelçiliği önünde gösteriler, yürüyüşler ve Taksim Meydanı’nda açlık grevleri vesaire beklersiniz. Hiçbir şey olmuyor ve muhtemelen AKP, baskı altında kalmamak için kitlesel tepkiyi kontrol ediyor. Dolayısıyla, Türklerin müdahale için bahane aradıklarını düşünmüyorum.”