Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, İzmir - Aydın otobanında meydana gelen ve bir baba ile kızın hayatını kaybettiği kazaya ilişkin itirafı sonrası tutuklanan Emrah Serbes ile ilgili olarak "O gece gerçeği herkesten sakladı. İyi, adaletli ve vicdanlı bir insan olabilecekken kötü olmayı seçti, yalan söyledi. Bununla da yetinmedi, vicdanına teslim olduğunu iddia ettiği bir anda bile yanlış yolu seçti" dedi. Zeyrek, sözlerinin devamında "Doğrudan savcıya gideceğine, itirafını sosyal medyadan yayınladı. Ardından polislerin arasında 'Sonunda T yok, Serbes' diye bağırarak gazetecilere 'Soyadımı doğru yazın ha' mesajı verdi" ifadesini kullandı.
Deniz Zeyrek'in "T’ de yok vicdan da" başlığıyla yayımlanan (30 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Emrah Serbes’in itirafı meselesine hiç girmek istemiyordum ama kaçamadım. Gün boyunca kendime “Vicdan mı oyun mu” diye sorup durdum. Zira, kahramanımız iyi bir polisiye oyun yazarıydı.
Ertuğrul Bey (Özkök) dün “(Niye hemen o gün yapmadın) diyecekler çıksa da... İyidir be” diye yazınca da kendimi tutamayıp konuyu araştırmaya başladım. Şu detaylarla karşılaştım:
Olayda görgü tanığı vardı ve kaza sonrasında “yaralı” muamelesi gören Serbes’in sarhoş olduğunu söylemişti.
Patlayan havayastıklarından DNA örnekleri ile savcının elindeki diğer somut deliller (Serbes’in kredi kartı dökümü -o gece alkol satın aldıysa ya da alkollü bir yemeğin faturasını ödediyse- güzergâhtaki hız ölçüm cihazlarının kayıtları olabilir) kapısının polislerce çalınmasını an meselesi yapmıştı.
O gece alkollü yakalansaydı TCK 21. maddedeki ‘olası kast’ düzenlemesi nedeniyle cinayet işlemiş gibi ceza alacaktı (20-25 yıl). Şimdi ise alkollü olduğu kanıtlanamayabilir ve varsayım üzerinden karar verilemeyebilir. Bu da taksirle ölüme sebebiyet vermekten en fazla 12 yıl ceza (4 yılı cezaevinde 2 yılı adli kontrolle dışarıda infaz) anlamına geliyor.
Diyelim ki, bunlar yüzünden değil, sadece vicdanını dinleyerek teslim oldu. O zaman da durum değişmiyor. Çünkü, en yüksek adalet vicdandır ve vicdan da gerçeğe dayanır. Emrah Serbes, o gece gerçeği herkesten sakladı. İyi, adaletli ve vicdanlı bir insan olabilecekken kötü olmayı seçti, yalan söyledi. Bununla da yetinmedi, vicdanına teslim olduğunu iddia ettiği bir anda bile yanlış yolu seçti. Doğrudan savcıya gideceğine, itirafını sosyal medyadan yayınladı. Ardından polislerin arasında “Sonunda T yok, Serbes” diye bağırarak gazetecilere “Soyadımı doğru yazın ha...” mesajı verdi.
Bu iki davranış da “reklam kokuyordu” ve son kitabında anlattığı “müptezellere”yakışır bir davranıştı. Neticede “vicdanlı” olduğuna inanma çabamın son kırıntılarını da yok etti. “Masumiyet” karinesine saygı duymaya çalışsam da “16 yaşındaki bir çocuğun cansız bedeninin önünde vicdanının sesini duymayan biri, hiçbir zaman vicdanlı olamaz” demeye başladım. Artık, cezaevinde kalacağı 4-5 yıl içinde yeni kitaplar, senaryolar yazacağını, serbes(t) kaldığında da “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” anlayışıyla başına gelen bu trajik olayın sonuçlarından yararlanacağını da düşünmeden edemiyorum.