Cinsel organlarda oluşan fiziksel hastalıklar ve cinsellik öncesi ve cinsellik esnasında yaşanan olumsuz deneyimler, kişilerin cinsel hayatını etkileyebilmekte. Bu durumlar kişilerde cinsel işlev bozukluğu olarak değerlendirilir. Türkiye’de yapılan bir bilimsel araştırmada 40 yaş üstü her iki kadından birinde ve her üç erkekten birinde cinsel işlev bozukluğu olduğunu gösteriyor.
Psikiyatrist ve Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, Milliyet’e en sık görülen cinsel fobiler hakkında bilgi verdi:
Vajinismus:
Cinsel birleşme esnasında, vajina kaslarının alt üçte birlik kısımda kasılma ve buna eşlik eden bacaklarda kapanma, itme gibi davranışlarla penisin vajinaya girememesi durumudur. Yani başka bir deyişle kadının cinsel birleşmeden korkma halidir. Kadın her denemeden önce çok şiddetli korku yaşar. Dünyada her elli kadından birinde görülebilmektedir. Burada esas sorun, ilk cinsel deneyimden önce; kadınların etraftan duydukları gerçeklerle çok da ilgisi olmayan bilgilerdir. Ülkemizde ilk birleşme oldukça önemli bir durum olarak değerlendirilir. Evlilik öncesi cinsel birleşmenin olumsuz olarak algılandığı toplumlarda ilk geceye yüklenen anlam da fazla olmaktadır. Eğer kadın bilgi aldığı kişilerce ilk gece sonucunda aşırı kanama olacağı, kan kaybından hastanelik olacağı, birkaç gün oturamayacağı gibi bilgiler almışsa, vajinusmus oluşması da kolay olacaktır.
Hangi tip kadınlarda vajinusmus daha sık görülür?
- Aşırı itaatkâr kadınlarda, - Takıntılı kadınlarda, - Ailede bekâret kavramı çok önemli ve sık dile getiriliyorsa, - Baba sert ve aşırı kısıtlayıcı ise, - Anne güçsüz veya ailede rolü yoksa, - Daha gelenekçi aile tiplerinde, - Cinsellik hakkında bilgiler zayıfsa ya da bilgi kaynakları hatalı ve korkutucu bilgiler veriyorsa, - Evlenmelerine rağmen, çiftin üzerindeki baskı devam ediyorsa, - Evli çiftin evinde başkaları da yaşıyorsa, - Çocukluk yaşlarında bir taciz veya tecavüze uğramışsa vajinusmus gelişme ihtimali daha sık olacaktır.
Vajinusmus birçok yerde, tamamlanmamış evlilik olarak da adlandırılmaktadır. Ülkemizde bu sorun için kişiler, çoğunlukla Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanlarına başvurmaktadırlar. Ancak bu kadınlar muayene masasına bile yatamamaktadırlar. Sorun daha çok psikiyatriktir. Bu nedenle tedavi cinsel işlev bozuklukları konusunda iyi eğitim almış psikiyatrist veya klinik psikologlarca yapılması daha uygundur. Tedavi esnasında çift olarak başvurup devam ettirmeleri başarı şansını artırmaktadırlar. Tedavi bir kez cinsel birleşmenin oluşması olarak değerlendirilmez. Yaşam boyu, sorun kalmayana kadar tedavi devam ettirilmelidir. Çoğunlukla 8-12 seans civarında bir tedavi yeterli olmaktadır.
Genofobi (seks yapmaktan korkma):
Cinsel birleşme ve sevişmeden korkma hali olarak nitelendirilir. Bu kişiler cinsellik yaşanması ya da yaşanma ihtimali olduğunda aşırı kaygı yaşarlar. Kişilerde fiziksel herhangi bir sorun yoktur. Hatta panik atak dediğimiz korku nöbeti yaşayabilirler. Çoğunlukla altında cinsel istismarlar yatmaktadır. Kişiler hayatlarının ilk dönemlerinde bir cinsel istismara uğramışlarsa (taciz veya tecavüz) ya da bu duruma şahit olmuşlarsa her cinsellikle ilgili yakınlaşma bu olayın olacağı korkusuyla birleşerek aşırı korku hali oluşturur. Kişi nefes almakta zorlanma, çarpıntı, ölüm korkusu, terleme, titreme gibi pek çok endişe ile ilgili belirti yaşar ve durumdan kaçar.
Bu kişilerin bir kısmı bu korkularından dolayı romantik ilişkilerden ya uzak dururlar ya da erkenden sonlandırırlar. Genelde yalnız olmayı tercih ederler. Burada bir başka zor olan durum genofobik kişinin partnerinin kendisiyle ilgili algıdır. Çünkü bu korkular partnerin, cinsellikle ilgili adım atmasıyla başlar.
Genofobinin tedavisi psikoterapi kullanılır. Bazen ilaç tedavisi (psikiyatrik) de gerekebilir. Psikoterapide kişinin yaşadığı cinsel istismar konusunda çalışılır.
Erotofobi (Cinsel konulardan korkma):
Erotofobi, cinsellik ve cinselliğe dair konulardan konuşmaktan korkmak olarak değerlendirilebilir. Her zaman altında yatan neden bulunamayabilir. Biliyoruz ki toplumda cinsellik uluorta konuşulmaz. Bu durum toplumca uygun görülmez. Hatta bu nedenle cinsel organların isimleri bile farklı farklı söylenmektedir. Ancak bu yasağın da bir sınırı vardır. Bu kişilerde her nerede olursa olsun, gizli gizli konuşulsa dahi cinsellikle ilgili konuşmalar sıkıntı hissi doğurur. Daha çok kaygılı yapıdaki kişilerde görülür. Ayrıca cinselliğin konuşulmasının aşırı yasak olduğu aile bireylerinde daha sık görülür. Cinsellik konuşmak bu kişilerde suçluluk duygularını oluşturabilir. Ailede günah, yasak, ayıp çokça dile getirilir. Cinsellik konuşulması kişinin uyarılmasına sebep olması bunun da başkaları tarafından da anlaşılabileceği korkusu da, bu durumun oluşmasında etkenlerden birisi olmaktadır. Tedavisi psikoterapidir.
Fallafobi (Erkeklik organı korkusu):
Bu durum erkek cinsel organına karşı aşırı bir korku duyma durumu olarak değerlendirilir. Erkeklerde de görülebilir. Erkek cinsel organı; genelde güç ve tehdidi simgelemektedir. Bu nedenle birçok kadın hem uygunsuz cinsel bilgi kaynaklarından hem de çevrede konuşulanlardan etkilenebilir. Bunun sonucu ona dokunma ya da birleşmeyi bir tehdit gibi algılayabilir. Kısmen bir kısım kişide bununla birlikte erkek cinsel organından tiksinti durumu da gelişebilir. Bunların sonucu olarak kişiler cinsel birleşme yaşamaktan da korkarlar. Tedavi psikoterapi şeklinde olmaktadır.
Agrofobi (Cinsel istismar korkusu)
Kişinin birileri tarafından cinsel istismara uğrayacağı yönündeki olağan dışı korkularıdır. Bu nedenle agrafobik kişiler cinsel istismara uğrayabileceklerini düşündükleri ortamlardan uzak dururlar.(Asansör gibi) Bu korku, en çok cinsel istismara uğramış ama bunu hatırlamayan kişilerde olduğu ileri sürülmektedir. Ancak günümüzde televizyonda seyredilen şiddet sahneleri, cinsel istismar konulu filmler bu korkunun oluşmasında etkili olabilir. Kişi böyle bir ortam olduğunu hissettiğinde yoğun korku, kaygı, çarpıntı, nefes darlığı, terleme ve titreme hisseder. Ortamda hızla uzaklaşmak ister. Tedavisi psikoterapidir.
Androfobi (Erkeklerden korkma)
Kişinin aşırı düzeyde erkeklerden korkmasıdır. Nedenleri arasında cinsel istismar olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte aşırı şekilde karşı cinsten uzak tutulan ve haklarında hep zarar vereceklerine dair bilgi verilen kızlarda daha sık görülür. Bazı ailelerce kızlarını korumak maksadıyla verilen bu korku sonradan bir fobiye dönüşebilir. Bu kişiler romantik ilişkilerden kaçınma eğilimindedirler. Androfobikler bir erkekle aynı ortama girdiklerinde aşırı korku, aşırı endişe, nefes alamama, çarpıntı, dehşet hissi, kaçma hissi oluşur. Tedavisi diğer fobiler gibi psikoterapi ile olmaktadır.
İlk gece korkusu
Daha çok vajinusmuslarda olmasına rağmen bizim gibi kapalı toplumlarda sıkça görülür. Bunun nedeni geleneklerden kaynaklanmaktadır. Çarşaf gösterme gibi kalkmaya yüz tutmuş gelenekler, hâlâ bu korkunun oluşmasında büyük rol oynar. İlk gece korkusunda ilk cinsel birleşme ve bunun hakkındaki bilinmezlik ya da yanlış bilgiler rol oynar. Bugün günümüzde cinsel bilgilere ulaşmak (medya internet, kitap yoluyla) daha kolay olsa da birçok kişi cinsellikle ilgili bilgileri çevrelerindeki kişilerin anlattıkları deneyimlerden öğrenmektedirler.
Çünkü birçok kişi için bu daha önemli bir kanıttır. Birçok kadın ve erkeğe ilk gece öncesinde (deneyimleri yoksa) birileri tarafından bilgiler verilir. Bu bilgileri veren kişilerin bilgi kaynakları ise sadece kendi yaşadıkları ve eşlerinin anlattıklarından ibarettir. Birçok kadın ilk cinsel birleşmenin aşırı ağrılı olacağı, aşırı kanama olacağı, günlerce acı çekeceği, hatta cinsel birleşme sırasında kenetlenme olabileceği gibi akla ve bilime uygun olmayan uyduruk korkutucu bilgiler verirler. Bunlar, deneyimsiz kişiler için ilk gece korkusunun oluşmasında önemli derecede rol oynarlar.