Hidroelektrik santrali gibi büyük ölçekli santrallerden, güneş enerjisi gibi küçük ölçekli tesislere kadar kaynak, yardımcı güç, temizleme, ısıtma ve soğutma için kullanılan suya olan ihtiyaç, enerji talebine bağlı olarak artış gösterecek.
AA muhabirinin yerli ve yabancı sektör raporlarından derlediği bilgilere göre, bu yıl küresel enerji talebi geçen yıla oranla yüzde 5'e yakın artarken, 2030'da artış oranının yüzde 12 olacağı öngörülüyor.
Yaşamın kaynağı suyun devamlılığı, insanoğlu ve diğer canlılar için hayati öneme sahipken, enerji sektöründe önemli bir girdi olarak değerlendiriliyor.
Hidroelektrik santrali gibi büyük ölçekli santrallerde kaynak olarak kullanılan su, nükleer santrallerde soğutucu işlevi görüyor, ısıtma ve soğutma sistemlerinde de son tüketiciye kadar ulaşıyor. Bunun yanında rüzgar, güneş, jeotermal enerji gibi birçok farklı ölçekli tesiste, kaynak, yardımcı güç, temizleme, ısıtma ve soğutmada yaygın olarak kullanılıyor.
Yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1000 metreküpten az olan ülkeler "su fakiri" olarak sınıflandırılırken, su miktarı 2 bin metreküpten az olan ülkeler "su azlığı yaşayan ülke" statüsünde değerlendiriliyor. Ortalama kullanılabilir su miktarı 8-10 bin metreküp ve bundan fazla olan ülkeler ise "su zengini" olarak kabul ediliyor.
Muhtemel küresel kuraklığa değinen çalışmalara göre, 2025 yılına kadar dünyanın üçte birinin su kıtlığından etkileneceği tahmin ediliyor.
Yaklaşık 20 yıl içinde de Afrika'da yeterli ve temiz su bulamayan insan sayısının 600 milyona ulaşabileceği öngörülüyor.
Ülkelerin kalkınmasında temel ihtiyaçlardan biri olan suyun kullanımının sürdürülebilir bir şekilde devam edebilmesi için tüm sektörlerin çevreye uyumlu su politikaları geliştirmesi gerekiyor.
Artan nüfus, endüstrileşme faaliyetleri ve artan enerji talebi sebebiyle elektrik üretim tesislerinde kaynak ve yardımcı güç olarak kullanılan suyun önemi artarken, gelecek yıllarda sayısı yükselecek santraller sebebiyle suya olan ihtiyaçta artış yaşanması bekleniyor.
Suyun potansiyel enerjisi ve akışıyla elde edilen hidroelektrik, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının ekonomiler üzerindeki olumsuz etkilerine rağmen geçen yılın sonunda 19 bin 400 gigavat artış gösterdi ve küresel kapasite 1170 gigavata ulaştı. Hidroelektrik santrallerinden elde edilen elektrik enerjisi, küresel enerji üretiminin yüzde 17'sini oluşturuyor.
Küresel enerji piyasasında küçük bir ölçeği temsil eden okyanus enerjisi, enerji üretiminde teknolojilerin geliştirilmesi çalışmalarında değerlendiriliyor.
Dünya genelinde okyanus enerjisi kurulu gücü geçen yıl 2 megavat artarken, toplam kapasite 527 megavata ulaştı. Okyanus enerjisinde kullanılan teknolojilerin son yıllarda ticari öneminin artmasına rağmen bu teknolojilerin politik ve mali olarak desteklenmesi gerekiyor.
Güneş enerjisinden ısı üretilen sistemlerin kurulu güç kapasitesi geçen yıl 25,2 gigavat artış gösterdi. Geçen yılın sonunda dünya genelinde merkezi su ısıtma sistemi veya merkezi alan ısıtma sistemleri 471 adede ulaşırken, bu tesisler 1,8 gigavat termal kapasiteye çıktı.
Güneş enerjisi sistemlerinde özellikle saf su, elektrik üretiminde verimi artırmak için panellerin temizliği amacıyla kullanılıyor. Bu da güneş enerjisi alanında su talebinin artışına neden oluyor.
Yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, kimyasal maddeleri de içeren sıcak su, buhar ve gazların çeşitli teknolojiler kullanılarak elde edilmesiyle oluşturulan jeotermal enerjiden elde edilen elektrik üretimi de geçen yıl sonunda 97 teravatsaate ulaştı.
Nükleer güç santrallerinde yavaşlatıcı ve soğutucu olarak sudan yararlanılırken, sistem içinde suyun birçok fonksiyonu bulunuyor. Bu santrallerin kurulu gücü ise toplam 33 ülkede faaliyet gösteren 443 reaktör sayesinde yaklaşık 400 gigavat seviyesine ulaştı.
Petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtların sadece hava kirliliği değil yoğun su tüketimine de sebep olduğu bilinirken, bu kaynakların yerini alacak alternatif sistemlerin geliştirilmesi adına küresel ölçekte yoğun çalışmalar yapılıyor.
Son yıllarda enerji sektöründe hidrojenin yer aldığı projeler yaygınlaşıyor, suyun ana bileşenlerinden olan bu elementin enerji sektöründe kullanımının artması amacıyla politikalar geliştiriliyor, altyapıya yönelik yatırımlar yapılıyor.
Tüm yakıtlar içinde birim kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahip hidrojenin dünya genelinde ağır sanayi başta olmak üzere fosil kaynakların tüketildiği alanlarda kullanılmasına yönelik çalışmalar devam ediyor.
Dışişleri Bakanlığının verilerine göre Türkiye, sanılanın aksine su kaynakları bakımından zengin ülke sınıfında yer almıyor, bölgesinde de fazlaca suyu olan bir ülke konumunda bulunmuyor.
Türkiye'de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1350 metreküp seviyesinde.
Nüfusun 10 yıl sonra 100 milyona ulaşacağı düşünüldüğünde, Türkiye'de kişi başına düşen su miktarının 1000 metreküp civarında olacağı öngörülüyor.
Türkiye'nin bazı bölgeleri miktarca bol ama kullanıma elverişsiz su kaynaklarına sahipken, yoğun nüfusa sahip sanayi bölgelerinde ise yeterli miktarda su bulunmuyor.
Türkiye de dahil tüm ülkelerde enerji başta olmak üzere tüm sektörlerde kullanılan suyun sürdürülebilir politikalarla desteklenmesi, su kaynaklarının korunması ve suyun doğru miktarda kullanılması önem taşıyor. (AA)