Türkiye’de enflasyon mart ayında resmi olarak yüzde 60’ı geçerek son 20 yılın zirvesine ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre tüketici enflasyonu yıllık bazda yüzde 61,14’e çıkarken aylık enflasyon yüzde 5,46 olarak ölçüldü.
Resmi verilere göre yıllık artışın en fazla olduğu ana grup yüzde 99 ile ulaştırma oldu.
Artış, gıda ve alkolsüz içeceklerde, yapılan KDV indirimlerine rağmen yüzde 70’i, ev eşyasında yüzde 69’u buldu. Peki enflasyondaki yükseliş neden durdurulamıyor?
DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Levent, “Bütün tarım ürünleri neredeyse enerji ve gübre dolayısıyla dış şoklara açık hale geldiler. Yani maliyet yapısı itibariyle yerli ürün olmaktan neredeyse çıktılar. O zaman da Türk lirasında suni olarak yaratılan asıl aşırı değersizleştirme tarımsal ürünleri vuruyor” diyor. Levent, nüfusun İstanbul ve Ankara gibi illerde olmasının da gıdaya taşıma ve depolama maliyeti yüklediğini ifade ediyor.
Uzun zamandır gıda endeksinin enflasyon endeksinin üzerinde seyrettiğine işaret eden Levent, gıda meselesi çözülmediği sürece sıkıntının devam edeceğini vurguluyor.
Enflasyonun yüzde 60-65 arasında olan beklentilerin alt sınırına yakın olarak açıklandığını belirten Levent, verilerde şaşırtıcı olanın ise sağlık grubunda gerçekleştiğini söylüyor. Şubat ayında ilaç fiyatlarına yeni düzenlemenin yapıldığını hatırlatan Levent, “Aslında sağlıkta yüzde 35'lik bir artış gözüküyor. Ancak ilaçtaki fiyat artışının çok yüksek oranlı olduğunu düşünecek olursak biraz daha yüksek bir artış bekliyorduk. Gelecek aylarda sağlığın biraz daha genel enflasyon oranını arttıracak şekilde yükselmesi beklenebilir” diyor.
Bir grup akademisyenin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre ise enflasyon yüzde 142'nin üzerinde.
TÜİK’e göre Mart'ta fiyatı en çok artan ürün yüzde 30’un üzerinde artışla motorin olurken, benzin fiyatı yüzde 24,4, kömür yüzde 23,5, kuru soğan yüzde 21, şehirler arası otobüs ücreti yüzde 20 arttı. Kıvırcık ve beyaz lahanada fiyat artışı yüzde 17’yi geçerken, portakal yüzde 16,4, mantar yüzde 15,5, kuzu eti yüzde 15 fiyat artışı yaşadı.
Sene başında asgari ücret, memur maaşları ve emekli aylıklarına yapılan zamlar da resmi enflasyon karşısında eksiye düştü. Bu yıl için net asgari ücret, yüzde 50’ye yakın zamla 4253 lira 40 kuruş olarak belirlenmişti.
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu, enflasyon yükselişi karşısında ücretlerin sabit kaldığını vurguluyor. Müftüoğlu, “Türkiye'de ücret artışları biliyorsunuz Aralık'ta açıklanmıştı. Ocak'tan itibaren geçerli olmuştu. Bir yüzde 50'lik artış yapılmıştı, ki o geçen yılın enflasyonunu dahi karşılamıyordu. E şimdi tabii sürekli olarak bu ücretlerin eridiğini görüyoruz. Bu süreç karşısında hükümetin herhangi bir çözümü yok” diye konuşuyor.
Türkiye'de geçen haftalarda yıl ortasında asgari ücrete zam yapılacağı beklentisi artmıştı. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, gündemlerinde böyle bir konunun olmadığını belirterek zamma kapıyı kapattı.
TÜİK’e göre Yurt İçi Üretici Fiyatları Endeksi de yüzde 115'e yaklaştı. Üretici maliyetlerinin giderek arttığına dikkat çeken Müftüoğlu, bunun da enflasyonun gelecek dönemde hız kesmeden devam edeceğini gösterdiğini ifade ediyor.
Bütün bunlara karşılık toplumda tepki de olmadığını dile getiren Müftüoğlu, “Toplumdaki sessizliği otoriter rejime bağlamak mümkün, demokrasinin olmadığı bir süreç içindeyiz. Muhalefet partileri de bir çözüm sunmuyor, sendikalar büyük ölçüde sessizliğini koruyor. Eğer buna karşı bir tepki gösterilirse bir yerde duracak ve başka birtakım politikalarla bu süreçlerdeki dengesizlik belki giderilmeye çalışacak ama aksi halde maalesef bu enflasyon süreci içerisinde birileri çok zenginleşirken birileri de fakirleşmeye devam edecek” diyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, iki hafta önce enflasyonda düşüşün yaz aylarında başlayacağını söylemişti. Peki bu öngörü ne kadar gerçekçi?
Prof. Levent, Bakan Nebati bu öngörüyü yaparken düşme eyleminin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin bir argüman sunmadığını belirterek “O zaman Sayın Nebati'nin bir kendine özgü dileği olarak görüyoruz. Eğer ekonomi yönetimi bozucu bir etkide bulunmazsa yıllık ortalama enflasyonun yüzde 60'ların üzerinde olacağını düşünüyorum. Bu da şu anlama gelir. Bir 80'leri 85'leri görürüz. Zirve olarak ondan sonra düşmeye başlar” diyor.
Gelinen noktada faiz artırımının enflasyonun düşmesi için tek başına yeterli olmayacağını düşünen Levent, “Bilimsel olarak konuya yaklaşabilen kadroların işbaşına gelmesi gerekiyor. Bu kadroların da bu iktidar bünyesi içerisinde çalışabilmesi mümkün değil. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı defaatle bu tür kadrolarla beraber çalışamayacağını ilan etti. Aslında en son işte doktorlar için söyledikleri 'giderlerse gitsinler biz de yenilerini koyarız' falan gibi bir laf etti. Yani yetişmiş iş gücüne değer vermediğini pek çok yerde pek çok defa beyan etti” ifadelerini kullanıyor.
Türkiye’de yüksek enflasyonun yanı sıra ekonomik durgunluğun da yaşandığını dile getiren Levent, anti-enflasyonist bir programın yanı sıra gelirleri düzenleyecek maliye politikasının da uygulanması gerektiğini, bunun için de Türkiye’nin 60-70 milyar dolar kaynağa ihtiyacı olduğunu vurguluyor.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) da bugün yaptığı açıklamada enflasyon nedeniyle ek maaş zammı talep ettiklerini duyurdu.
KESK Eş Başkanı Mehmet Bozgeyik, “İğneden ipliğe, ekmekten suya, zam sağanağı hız kesmeden devam ediyor. Resmi enflasyon bile yılın üç ayında yüzde 22,8 arttı. Yaşadığımız gerçek enflasyon ise bunun en az iki katı. Dolayısıyla bu koşullarda hiç kimsenin altı milyon kamu emekçisinin ve emeklinin yılın başında yapılan yüzde 7,5 sefalet zammı yetinmesini istemeye hakkı yok. Temmuz ayını beklemeden tüm kamu emekçilerinin, emeklilerin maaşları insanca yaşamaya yetecek seviyeye çekilmeli” ifadelerini kullandı.
Uzmanlara göre enflasyondaki yükseliş sürecek. Bu da emek gelirlerinin daha da aşındığı bir tabloya neden olacak.
Pelin Ünker