Enflasyonla zabıtalı mücadele

Enflasyonla zabıtalı mücadele

Enflasyon rakamlarına ilişkin Merkez Bankası açıklamasını okurken sayfanın sağ alt köşesinden "Son Dakika: Emekliye yüzde 9,34 zam!” müjdesi fırlayıverdi. Kısa ve ünlemli haber, "Yaklaşık 12.3 milyon emeklinin maaşı Ocak'ta zamlanacak. Zam oranlarında enflasyon belirleyici olacak” diyordu.

Bu habercilik anlayışına ekonomide yükselen hararetle beraber sıkça rastlar olduk. Yıllık enflasyonun yüzde 15'lere fırladığı Haziran 2018 verileri açıklanırken "Emekli maaşlarına yapılacak zammı belirleyen enflasyon oranı bellli oldu!” başlığına bile rastlamışlığımız var. Bazen "Son Dakika” ibaresinin eşlik ettiği bu cümleleri kurmak için nasıl bir hazırlık yapılıyor haber merkezlerinde diye gerçekten merak ediyorum. Muhtemelen şöyle oluyor: Haber Müdürü editör masasına gelip, "Enflasyon yerine memur ve emekli maaşlarına gelecek zammı ön plana çıkarın” diyor. Onun üzerine gazetenin internet editörüne de telefon ediliyor ve "Son Dakika'yı şöyle hazırlayın” deniyor. Başlık da böyle oluyor. Muhtemelen…

Nasıl olsa vatandaş paranın gerçek değer kaybını hesaplayamayacak. "Enflasyon mu, varsın olsun, kimin umrunda” deyip, maaşına bonkörce üst üste zam yapıldığı algısına kapılacak. İstenen ve umulan bu. Hadi diyelim vatandaş kandı, bu algı kaç market alışverişine dayanacak?

Merkez Bankası'nın Aylık Fiyat Gelişmeleri Raporu'na göre Eylül ayında "işlenmiş gıda fiyatları yüzde 6,42 ile endeks tarihinin en yüksek artışını” kaydetti ve yıllık artış yüzde 22,05 olarak kayda geçti. Bu grupta neler var pekiyi? Eve en çok giren temel gıda maddeleri var. Yani, un ve tahıllar, katı -sıvı yağlar, süt ürünleri ve salça gibi konserve ürünler. İşlenmemiş gıdalarda, yani taze meyve-sebze, süt, kırmızı et, kuruyemiş ve pirinç gibi temel gıda maddeleri fiyatlarında da yıllık yüzde 34,04 oranında bir artış söz konusu. Domatesi yüzde 35,30, sivri biberi yüzde 31,82, patlıcanı yüzde 23,95 daha pahalıya aldık.

Ekmek aslanın ağzında

Bütün bu gıda maddeleri arasında ekmeğin yeri ayrı tabii. Hemen hemen hepsi geçinmeyle ilgili bu kadar çok deyime konu olan başka bir gıda maddesi yok hayatımızda. Memlekette karın doyurmanın kriteri ekmek. İktidar bu nedenle fiyat artışlarının ekmeğe yansımasını istemiyor. Sanki enflasyonla mücadele meselesini yanlış anlamış gibi. Zam baskısına neden olan ürünlerdeki fiyat artışı nedenlerini anlayıp çözmek yerine, gidiyor fırıncıya diyor ki, "Sen zam yapamazsın!” Tahıl ambarı bir ülkeyi buğdayı ithal eder hale getirmenin acı sonuçlarından söz eden yok. Ekmek üzerindeki fiyat baskısının buğday ithal edildiği için büyüdüğünü anlatmak istemiyor kimse.

Tarım ve Ormancılık Bakanı Bekir Pakdemirli geçenlerde zamlara karşı "Milletçe milli bir duruş sergileyerek gereken cevabı vereceğiz” diye çıkıştı. Fırıncılar, mealen "Belimiz büküldü, doğrultamıyoruz” diye cevap verdi. Un fiyatları Eylül başında ikiye katlanmasına rağmen, fırıncı zam yapamadı. Serbest piyasa ekonomisi yokmuş gibi, belediye başkanından valisine, valisinden bakanına herkes "Ekmeğe zam yok” açıklamaları yaptı.

Türkiye Ekmek Üreticileri Federasyonu Başkanı Murat Kavuncu geçen ay başında konuk olduğu bir programda, bir somun ekmeğin maliyetinin 1,75 TL olduğunu, satış fiyatının 2 TL olarak belirlenmesi gerektiğini söylüyordu.

Ekmek Sanayii İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Cihan Kolivar ise, "Fırıncıya fiyat söyleyeceklerine un satan firmalara unu 70 liradan vermelerini söylesinler… Türkiye padişahlığa, krallığa mı geçti? Vali benim kaç liraya ekmek satacağıma asla karışamaz. Vali benim ortağım değil. Ortağım bile bana karışamaz. Ben maliyetimi ortaya çıkarır istediğim fiyata satarım” diye isyan ediyordu, ama dediği gibi olmadı. Valiler İstanbul ve Ankara'da ekmek zammına el koydu. Enflasyondaki yüzde 24,52'lik artışın ardından gelen zam sinyallerini İstanbul Valisi Vasip Şahin susturdu. Valinin "Ekmek kilo olarak 5 TL. Bundan sonra da böyle devam edecek” açıklaması her gün masaya o somunu koyan vatandaşta belki anlık bir rahatlama yarattı. Fırıncı vatandaş ise, ekmeği aslanın ağzından nasıl alacağını düşünüyor.

Enflasyonla zabıtalı mücadele

Bakanlık bir adım daha attı ve enflasyonla mücadelede belediyeyle çalışmaya başladı. İstanbul Büyükşehir'in zabıtası artık marketlere girip yüksek fiyat artışı olan ürünleri tespit ediyor, gerekirse müdüriyetle görüşüyor. Amaç fahiş zamların önüne geçmek. Ama artışın fahişliği nasıl tespit ediliyor, orası belli değil. Pakdemirli'nin, yukarıdaki tablo içinde belini doğrultma mücadelesi veren fırıncıların yüzde 20 ilâ 25 gizli zam yaptıklarını söyleyip, "etik değil” yorumunu yaptığını hatırlatalım.

Pekiyi bu tutumla nereye varılır? Vatandaş iyimser mi?

Azalan güven

Türkiye İstatistik Kurumu'nun aylık Ekonomiye Güven Endeksi pek iyimserlik yansıtmıyor. Yılbaşından Ekim'e doğru gelirken yaklaşık 35 puanlık bir düşüş tedirginliğin arttığını gösteriyor. Güvenin özellikle enflasyonun da, doların da fırladığı Temmuz ayında düşmesi de sürpriz değil. Öyle görünüyor ki, daha da düşecek.

Enflasyonun etkisi geriye doğru yapılan fiyatlandırmalarla gittikçe büyüyen bir girdaba giriyor çünkü. Üretici fiyatlarındaki aylık yüzde 10,88 artış da hem durgunluk işareti hem de tüketici fiyatlarının da gelecek ay daha büyük oranlarda artması demek.

Maaşlar ne alemde?

Enflasyonun satın alma gücü üzerindeki etkisi, maaşlara altı aylık ya da yıllık enflasyon farkı uygulanmasıyla telafi ediliyor mu? Maaşların döviz kuru ve enflasyon artışı karşısında son bir yıl içinde önemli miktarda eridiği sır değil. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, 2018'de Ocak - Ağustos arasında maaşların 650 ilâ 1200 TL arasında eridiğini hesaplamış. Dolar karşısında yüzde 50 değer kaybetmiş bir paradan söz ediyoruz.

Vatandaşın cebindeki para küçüldükçe küçülürken, enflasyon oranı da büyüdükçe büyüyor. Bu durum, bakanlara, valilere, belediyelere ve zabıtalara rağmen raflardaki fiyat etiketlerinin değişmesi anlamına geliyor. Hal böyleyken vatandaş altı ayda bir gelen maaş zamlarıyla ne kadar idare edebilir? Soru bu. Söz konusu olan ekmek parası sonuçta.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe