Engin Alan: Meclis'te 'Sayın Öcalan' dediklerinde beynime kadar kan çıkıyor!

Engin Alan: Meclis'te 'Sayın Öcalan' dediklerinde beynime kadar kan çıkıyor!

Balyoz davasında tutuklu olarak yargılanırken MHP listelerinden İstanbul milletvekili seçilen ve yaklaşık 4 yıl tutuklu kaldıktan sonra beraat eden emekli korgeneral Engin Alan, Meclis'te yaşadıklarıyla ilgili olarak, "(HDP milletvekilleri) Kürsüye çıkıp 'Kürdistan', 'Sayın Öcalan' dediklerinde beynime kadar kan çıkıyor tabii. Emir astsubayım dahil şehit verdiğim, bayrağa sarıp ailelerine gönderdiğim vatan evlatları gözümün önünden geçiyor" dedi.

Habertürk gazetesinden Balçiçek İlter'in sorularını yanıtlayan Engin Alan, "Beşiktaş’a ilk ifade vermeye gittiğimde, beni sorgulayan savcının gözlerinde sadece nefret vardı. Ben onun için bir düşman generaliydim" dedi.

Engin Alan'ın Balçiçek İlter'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Yaklaşık 4 yıl cezaevinde yattınız. Ne hissettiniz?

Ne Türkiye bunu hak etti, ne de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)... Yaşananların telafisi yok ki. Haksızlığa öfkelendim en çok. Yoksa zorluklar beni yıldırmaz. Ucu açık bir görev olarak kabul ettim yaşananları. “Farzet ki Kuzey Irak’tayım, Güneydoğu’nun dağlarındayım. Görev ne zaman biterse, çıkarım” dedim, kendimi ona göre programladım.

En başa dönelim. Siz ne zaman “Bu iş bana da bulaşır” diye düşündünüz?

Ucunun bir yerlere doğru gittiğini gördüm, endişelerimi TSK’nın komuta kademesiyle de paylaştım. “Bu iş burada kalmayacak, bu büyük bir plan ve bütün TSK’yı yakacak” dedim. Nitekim de yaktı. Bu milletin bir ordusu var, getirdikleri noktaya bakın. TSK ile hesabım yok, ama kişilerle var.

Niye olduğunu düşünüyorsunuz tüm bunların?

Çok basit. Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için TSK’yı devre dışı bırakmak gerekiyordu.

Tuttu mu peki?

Tuttu mu, tutmadı mı, ondan pek emin değilim, endişelerim var. Çözüm, çözülme, ihanet sürecine baksanıza... Öte yandan bizler halen içeride olabilirdik, o yönden de tutmadı.

Mahkemeler, hâkimler nasıldı?

Beşiktaş’a ilk ifade vermeye gittiğimde, beni sorgulayan savcının gözlerinde sadece nefret vardı. Ben onun için bir düşman generaliydim. Daha gittiğim anda olayın sonucunun ne olduğunu anlamıştım.

Ne hissettiniz? Şaşırdınız mı?

İnanılmaz büyük bir üzüntü hissettim. Bizi bu Cumhuriyet’in mahkemeleri yargılamadı, bu başka bir şeydi. Mahkeme değildi, sadece bir duvardı. O kadar enteresan şeyler yaşadım ki... Neticede tutuklandım, sonra serbest bırakıldım, sonra tekrar tutuklandım. Kaç kez... Böyle bir ülke olabilir mi? Bu arada haklarını teslim etmek lazım, Silivri ve Sincan cezaevlerinde müdüründen infaz koruma memuruna kadar her birinden çok büyük saygı gördük. Bir tanesi bana “Sizi burada gördükçe komutanım, kendimden utanıyorum’’ dedi. Bir zamanlar manşetlerde kahramandım, bir günde terörist oldum. Hayat böyle bir şey işte.

 

‘Hapishane sabrı öğretti’

 

Neye sığındınız peki? Nasıl ayakta kaldınız?

Hayatımı iki şeye göre kurguladım: Sağlık ve sabır. Askerken emir verirdim, oldu mu diye hemen döner kontrol ederdim, hapishane bana sabrı öğretti.

Hiç mi umutsuzluğa kapılmadınız?

Karamsarlık ve umutsuzluk yok lügatimde. Ama özlem var, sevdiklerime tabii... Dışarıdakiler kanımca çok daha fazla acı çekti.

En zoru içeride olmak mıydı, bütün bunların arasında?

En zoru değil, en gücüme gideni... Hayatta en kötü şey haksızlık. Milletvekilliğimin 3 senesi hapishanede geçti. Ne hapishaneden, ne ölümden korkarım. Beni korkutacak kulu, Allah daha yeryüzüne indirmedi. Üniformamı çıkarana kadar “Bu dünyada ordusunu en çok seven, Türk milletidir” diye inanıyordum, biz böyle yetiştik. Bu imajı yıkmak için yaptılar o davaları. Romalı düşünür Tacitus der ki: “Kendi ordularına katlanamayan milletler, başkalarının ordularına tahammül etmek zorunda kalırlar.’’

 

‘Bizi adam yerine bile koymadılar’

 

Tekrar mahkeme sürecine dönelim...

Adam yerine bile koymadılar bizi, öfkeleniyor insan. Hiç onlarla muhatap olmadım. İnanmadığım ve karşımdakileri ciddiye almadığım için, savunmalarım da 2 ya da 3 dakika oldu. Olmayan bir şeyi savunmak, onların pozisyonunu güçlendirirdi.

Sonra MHP’den milletvekilliği teklifi geldi...

Dışarıdaydım teklifi aldığımda... MHP ile gönül bağım vardı, Türk milliyetçisiyim, Atatürk milliyetçisiyim. Partiye katıldım, sonra yine cezaevine aldılar beni. Koyun gibi topluyorlardı, insanın gücüne gidiyor. Kolordulara, filolara komutanlık etmiş generalleri sabahın köründe 30 kişiyle alacaksınız yataklarından, böylece orduyu aşağılayacaksınız...

 

‘Onlara beni evden alma hazzını yaşatmadım’

 

Sizi de mi öyle aldılar?

Ben kendim gittim, evimden alamadılar. Vermedim onlara o hazzı. Aslında 2007’de milletvekili olabilirdim, teklif gelmişti. Alınyazısına inanırım. 2007’de vekil olsaydım cezaevine girmeyecektim. Ama arkadaşlarım içerideyken ben dışarıda olsaydım hazmedemezdim. İstifa eder, içeri girerdim.

Vekil olunca ne değişti?

Hiçbir şey. Herkes çıkacağımı zannediyordu, ama ben biliyordum bırakılmayacağımı. Etrafım “Sayın vekilim’’ deyince garipsiyordum. Televizyonda ailemi izledim, Meclis’te odama gitmişler. Vekil olduğumu ancak Meclis’te yemin ettiğimde anladım, iliklerime kadar hissettim.

 

‘Haziran’daki seçimin sonucu 25-30 yılımızı belirleyecek’

 

MHP’den niye yeniden aday olmadınız? Sağlığınız mı bozuk, sabıka kaydı engeliniz mi var?

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine gidiyor. Bu seçimden çıkacak sonuç 25-30 yılımızı belirleyecek. Demokratik parlamenter rejimden başkanlığa geçiş, çözülme süreci, ekonomi; bütün bunları üst üste koyuyorum ve bu aşamada MHP’yi yıpratacak hiçbir şey söylemek istemiyorum. Ama herhangi bir sağlık sorunum da yok, sabıka kaydım da... Sadece “Ben böyle karar verdim, karşısı da kendi kararını verdi” diyelim. Anamdan vekil ya da general doğmadım. Benim istikbalim mazide kaldı, hiçbir beklentim yok. Bu milletin evladı olmaktan başka hiçbir makam bana bundan sonra şeref de kazandırmaz.

 

‘Meclis'te kan beynime çıkıyor’

 

Meclis’e dair ne anlatabilirsiniz?

Her fikirden insanın “Benim hakkımı koru’’ diye oraya gönderdiği bir topluluk. Kavgalı ve sıkıntılı bir dönemdi. Hoşgörü de gitmiş. “Benim ne işim var burada?’’ diye çok düşündüm.

Hoşgörülü müsünüz? Örneğin HDP’lilere karşı?

Yanımda oturuyorlardı üstelik, çok acayip bir duygu. Kürsüye çıkıp “Kürdistan”, “Sayın Öcalan” dediklerinde beynime kadar kan çıkıyor tabii. Emir astsubayım dahil şehit verdiğim, bayrağa sarıp ailelerine gönderdiğim vatan evlatları gözümün önünden geçiyor.

Hiç ağladınız mı?

Ağlamayı pek bilmem. Komutan olmak o demek zaten. İçinizde fırtınalar koparken soğukkanlı duracaksınız.

 

‘Öcalan'ın niye verildiği ortada’

 

Rahmetli Ecevit “Apo’yu bize neden verdiler bilmiyorum’’ demişti. O zaman Özel Kuvvetler Komutanı’ydınız. Siz de aynı şeyi düşündünüz mü?

Bugün çözülme sürecine baktığınızda, Öcalan’ın niye verildiği ortada, yine BOP çıkıyor karşımıza. Benim de soru işaretlerim vardı, ancak bunu söyleyebilirim.

 

‘Öfkem sürüyor’

 

Hapishaneden çıktınız, ilk basın toplantısında çok öfkeliydiniz...

Ben öfkeli olmayacağım da kim olacak? Öfkem azaldı ama hâlâ sürüyor. Cezaevindeyken annemi, kayınvalidemi kaybettim. Hapishaneden çıktıktan 15 gün sonra 2 kardeşimi peş peşe toprağa verdim. Nasıl öfkeli olmazsınız? Kimsenin kimseye “Pardon” diyecek hali var mı!

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız…