Enis Berberoğlu: Her mahkûmun iki derdi var, biri içeride sağ salim yaşamak, diğeri dışarıya çıkmanın yolunu aramak

Enis Berberoğlu: Her mahkûmun iki derdi var, biri içeride sağ salim yaşamak, diğeri dışarıya çıkmanın yolunu aramak

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, "otuz yıllık arkadaşım" dediği, casusluk suçlamasıyla 25 yıl hapse mahkûm edilen CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun "Siz Yürürken, Ben Yatarken Yazı-Yorum” kitabından bölümler aktardı.

Kitapta Berberoğlu, her mahkûmun iki derdi olduğunu söyleyerek dertleri şöyle sıraladı:

Bir, içeride sağ salim yaşamaya çalışmak, İki dışarıya çıkmanın yolunu aramak...

Yetkin'in "Enis yatarken, biz yazarken, âlem izlerken" başlığıyla (12 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

“Her mahkûmun iki derdi var” diyor Enis Berberoğlu. “Bir, içeride sağ salim yaşamaya çalışmak, iki dışarıya çıkmanın yolunu aramak”, “tabii ki hukuki” yolu diye eklemiş, Enis’in tünel kazıp çıkacak hali yok ya.

Zaten biraz “sağ salim yaşamaya çalışmak” gayreti, biraz da –tanırım- sinirinden kendini öyle zorlamış ki sporla, fıtık oldu. Ameliyatı bile çok gördüler, lüks otelde kaldığı yayınıyla ameliyat sonrası ateşi düşmeden koğuşuna döndü, hastane yöneticisi de işini kaybetti.

Az önceki alıntı, hapiste yazdığı notlardan derlediği “Siz Yürürken, Ben Yatarken Yazı-Yorum” kitabından. Malum, Enis (otuz yıllık arkadaşıma ismiyle hitap ediyorum müsaadenizle) 14 Haziran 2017’de gizli örgüt üyeliği ve casusluk gibi akıl almayacak suçlamalarla 25 yıl hapse mahkûm edilip hapse konuldu.

Dün,11 Aralık günü Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan hakkında terör örgütü üyeliği ve 15 Temmuz askeri darbe girişiminden önceden bilgi sahibi olmak gibi suçlamalarla müebbet hapis talep edildi. Tutukluluk halleri 450 güne yaklaşıyor. Burada kastedilen örgüt “FETÖ”, yani Fethullah Gülen’in devlet içindeki yasadışı örgütlenmesi. Aynı çerçevede Şahin Alpay, Ali Bulaç gibi isimlerin tutukluluk halleri 500 gün civarında.

Gizli örgüt hesabına casusluk yapmak kuşkusuyla tutuklanan (buradaki gizli örgüt için gözler PKK’ya dönüyor) Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’in içeride geçirdiği süre 300 günü buldu. Sivil toplumcu Osman Kavala’nın tutukluluğu bile 100 günü doldurdu; dışarıdakiler için zaman su gibi akıp geçiyor, değil mi? Onu bir de içeridekilere sormak lazım. Mesela Cumhuriyet’ten Murat Sabuncu, Akın Atalay 408 gündür, Ahmet Şık 347 gündür, Emre İper 250 gündür içeride.

Türkiye gazeteciler Cemiyeti (TGC) verilerine göre, Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası İnsan Hakları Günü olarak anılan 10 Aralık itibarıyla 146 gazeteci, yazar ve medya çalışanı hapiste.

Enis’in 25 yıla çarptırılmasının gerekçesi, Can Dündar’ın 2014 başında Suriye’ye giden MİT kamyonlarının durdurulmasına dair 2015’te –aslında çoğu önceden yayınlanmış- ve Erdem Gül ile birlikte tutuklanmasına neden olan belgeleri “solcu bir milletvekili arkadaşından” aldığını söylemesi ve o gün Enis ile Can arasında geçen 21 saniyelik görüşme. Gerçi Enis o sırada Hürriyet’ten istifa etmiş, henüz milletvekili seçilmemişi, yani tanıma uymuyor ve CHP’nin basından sorumlu genel başkan yardımcısı olarak zaten hepimizi sürekli arıyor ama mahkeme için bu yeterli kanıt sayıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu durumu protesto etmek ve “adaletsizliğe dikkat çekmek” amacıyla, ertesi gün, 15 Haziran’da 25 gün ve 450 küsur km sürecek Ankara-İstanbul “Adalet Yürüyüşüne” başladı. Enis’in kitabının başlığı zaten bu duruma atıf… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla AK Parti tarafından ısmarlanan kamuoyu araştırmalarında dahi vatandaşı en önemli sorun olarak “adalet ihtiyacı” yanıtını vermesi bu hamlenin bir toplumsal karşılığı olduğunu gösteriyordu.

Kılıçdaroğlu’nun kendisi bu günlerde giderek daha fazla soruşturmanın hedefi oluyor. Sadece o değil, partisi de. Geçen hafta İstanbul Ataşehir’in CHP’li Belediye Başkanı Battal İlgezdi hakkındaki soruşturmalar nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı. İlgezdi hakkında çoğu Kılıçdaroğlu’nun isteğiyle kendisinin suç duyurusuyla açılmış yolsuzluk iddiaları dosyaları vardı, bir kısmı da takipsizlikle sonuçlanmıştı. İlgezdi’nin yolsuzluk iddiasıyla soruşturulmasında değil CHP’lilerin adaletsizlik bulduğu; İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir’in AK Partili belediye başkanları istifaya zorlanmışken, onlar istifa ettikten sonra milyonluk projeler çöpe atılmışken ve bunlar hakkında herhangi bir soruşturma açılmamışken CHP’li belediyeye yüklenilmesi. CHP’liler bunu “intikam” ve “muhalefetin yargı yoluyla susturulmak istenmesi” olduğunu öne sürüyor.

HDP’nin ise 85 belediyesi benzer durumda; gerçi onların bir kısmı 2015-2016’daki hendek-barikat kalkışmasında kan dökülüp bazı kasabaların ve bazı şehirlerin mahallelerinin yaşanamaz hale gelmesi ardından söz konusu oldu ama rakama döküldüğünde tablo bu. HDP’nin eş-başkanı Selahattin Demirtaş 13 aydır hapiste ve henüz hâkim yüzü görmedi; onunla birlikte (vekilliği düşürülen eski eş-başkan Figen Yüksekdağ dâhil) 8 seçilmiş vekil daha hapiste.

Bu arada Demirtaş’ta hapiste kitap yazdı; bir öykü kitabı “Seher”, çok satan edebiyat eserleri listelerinde.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı başkanı Şebnem Korur Fincancı, 10 Aralık insan Hakları Günü üzerine, İnsan Hakları Derneği başkanı Öztürk Türkdoğan ile düzenlediği basın toplantısında, 15 Temmuz darbe girişimi ardından 20 Temmuz’da ilan edilen Olağanüstü Hal altında hak ihlallerinin artış gösterdiğini söyledi, çarpıcı rakamlar verdi.

Hak ve özgürlükler tablomuz, sadece içeride can yakmakla kalmıyor, Türkiye’nin batı âlemiyle arasının açılmasının asli sebeplerinden biri olmaya devam ediyor. Daha acısı tavuk-yumurta meselinde olduğu üzere, ABD ve AB Türkiye’yi bu tablo nedeniyle ittikçe aradaki mesafe daha da açılıyor, açıldıkça onlar biraz daha dışlamaya çalışıyorlar.

Nesimi’nin asırlar önce “Kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni” demesi gibi, âlemin izlediği halimiz budur maalesef.