Prof. Şahika Yüksel: Çocuk istismarı konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet'in sessizliği inkârın tezahürü

Prof. Şahika Yüksel: Çocuk istismarı konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet'in sessizliği inkârın tezahürü

İstanbul Psikososyal Travma Birimi’nin kurucu başkanı, Cinsel Eğitim, Tedavi, Araştırma Derneği’nin (CETAD) kurucu üyesi ve eski Türkiye Psikiyatri Derneği başkanı Şahika Yüksel, son dönemde Türkiye'de artan cinsel istismar olaylarını Vatikan'la iliştirerek "Ensar vakfındaki istismar skandalının benzeri Vatikan'da da yaşandı ve Diyanet gibi onlar da sessiz kaldı" dedi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın " açıklamasını da "vahim" olarak niteleyen Yüksel, "Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu konuda üzüntülerini belirterek bir kusurumuz var mı diye bakıyoruz, bir açıklaması halen yok. Tersine adı geçen kurumu koruma çabaları var. Kadınların, çocukların kıyafetleri, oturup kalkmaları ile ilgili her konuda demeç veren Diyanet İşleri'nden halen herhangi bir şey duymadık. Bir din hocasının ya da imamın istismarının, diğer dal öğretmenlerinden mesela coğrafya ya da matematik hocasınınkininden daha vahim ve daha derin zarar verme riski var" dedi. 

Cumhuriyet'ten Selin Ongun'un Şahika Yüksel ile yaptığı söyleşiden satır başları şöyle:

Çocuk istismarlarına dair kapsamlı bir söyleşi, diyerek aradığımızda “Vatikan'la başlayabiliriz” dediniz. Neden?

Dünya’da cinsel istismar, tecavüzlerin yaygın olduğunu biliyoruz. Türkiye’de de çocuklara, ergenlere ve erişkin kadınlara cinsel istismar ve tecavüzün yaşandığı, sağlıkçıların, sosyal hizmet uzmanlarının her gün gözlemleri olan bir gerçek. Feminist kadınların önemli katkılarıyla seksenlerin sonlarından bu yana Türkiye’de bu konu artık gizli değil. Cinsel istismarı bilmek, açıklamak önemli ve zorunlu ilk adım. Ancak engelleme ve koruma mekanizması da mutlaka olmalı. Dünyada da cinsel saldırıların açığa çıkmasının 50 yıllık bir öyküsü var. Cinsel istismarla mücadele için politikaların batı Avrupa ve ABD’de sistemli olarak uygulanması daha da yeni. Üzerinde çalışılmış denenerek, geliştirilmiş rehberler var. Bunlar sağlık, eğitim ve yasal konularda çalışan kurumların çalışma sistemine yerleştirilmiş. Denetim mekanizmaları ile uygunsuz yaklaşımların ortaya çıkarılması ve izlenmesiyle ilgili çok ciddi yaptırımlar var. Cinsel istismarın engellenmesi ve denetlenmesi bir kamu görevi tabii. Bu son olaylar (Karaman'daki Ensar Vakfı'na bağlı öğrenci evinde yaşanan cinsel istismar vakaları- S.O) olunca Diyanet'in “sessizliği” ile de geriye dönüp Vatikan'ın tutumuna baktım. Kapalı eleştirilemeyen, hiyerarşik çalışan kurumlarda istismarları, hak ihlallerini açıklamak çok daha zor. Bu nedenle bizim Diyanet İşleri Genel Müdürlüğü ile Vatikan’ın aldıkları yollu karşılaştırmak istedim. Diyanet ile Vatikan'ın tutumunu mukayese edebiliriz. Oradan bir çalışma modeli çıkabilir mi? İstismar ve saldırılar olduğunda onlar da (Vatikan) bunu kamuya açıklamamaya, gizlemeye özen gösterdiler, reddettiler. Gizleme derdinde, Papalar değişti, çok geç sadece birkaç yıl önce özür dilendi. Ancak burada bana çok anlamlı gelen bir çalışmaları var. Şimdilerde filmi nedeni ile çok güncel olan Boston Başpiskoposluğu'ndaki rahiplerin çocuk istismarlarının ortaya çıkmasından iki yıl sonra, 2003 yılında Vatikan'da bir toplantı yapılıyor.

 

Ne toplantısı bu?

Cinsel istismar/saldırı tedavisinde çalışan uzmanlar Vatikan'a davet ediliyor. Katolik olmayan bilim insanları ile konuyu tartışıp açıklığa kavuşturmak istiyorlar. Sadece Boston'daki istismarlar değil İngiltere, İrlanda, İtalya bütün Avrupa ülkelerindeki olaylar konuşuluyor. Hemen “Özür dileriz, üzgünüz, istismarcıları cezalandıralım” demiyorlar. Ama Vatikan kayıtlarında “İkinci yüzyıldan itibaren bazı papaz ve piskoposların çocuklara ilgi duyduğuna ve onlarla ilişkilerinin olduğuna” dair atıflar var. 2003'teki toplantıyla ilgili olarak yayımlanan “Sexual Abuse In The Catholic Church” kitabında da aynı cümle mevcut. Dolayısıyla 2003'teki bu toplantıda din insanları, papazlar-piskoposlar arasında da cinsel istismar yapanların olduğunu ve olabileceğini kabul ediyorlar. Bu bir gerçek, diyebiliyorlar. Kendimizi istismarcılardan arıtmalıyız, dinimiz bu vesile ile kötüye kullanılmamalı, insanları dinden soğutucu bir durum olmamalı, diyorlar. Bağımsız psikiyatrist ve psikologların cinsel istismarda bulunan din görevlileri ilgili olarak araştırma yapmasına izin veriyorlar.

 

Nasıl bir araştırma?

Çocuklara cinsel istismar yapan papazların profili ve din görevlisi olmayan istismarcı grupların profilleri karşılaştırılıyor. Şöyle farklar var: Kilisedeki istismarcılar kiliseden olmayan istismarcılara göre daha yüksek eğitimli, daha az ruhsal sorunu olan, neredeyse hiç kriminal suç ceza öyküsüolmayan, sert-agresif yöntemlere başvurduklarına ilişkin ipuçları olmayan ve güzel konuşmasını bilen, yaşları daha ileri, daha entelektüel kişiler.

 

İkinci yüzyıldan bu yana çocuklara cinsel istismarın Vatikan kayıtlarında olduğuna dair o atıf şurada dursun. Diyanet ile Vatikan'ın tutumunu mukayese edebiliriz, dediniz...

Karaman tek ve ilk hadise değil, pek çok olay yaşandı, Diyanet'in bir açıklama yapması gerekirdi. Açıklama tek başına yeterli değil ama en azından durumu ciddiye alındığının bir işareti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın vahim açıklaması bir tarafa, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu konuda üzüntülerini belirterek bir kusurumuz var mı diye bakıyoruz, diyen bir açıklaması halen yok. Tersine adı geçen kurumu koruma çabaları var. Kadınların, çocukların kıyafetleri, oturup kalkmaları ile ilgili her konuda demeç veren Diyanet İşleri'nden halen herhangi bir şey duymadık. Bir din hocasının ya da imamın istismarının, diğer dal öğretmenlerinden meselacoğrafya ya da matematik hocasınınkininden daha vahim ve daha derin zarar verme riski var. Çünkü dinde doğrudan inançlarla ahlak ve insanı değerleri geliştirme işleniyor. İddia da ediliyor “değerlerini” de kaybediyor o çocuk. Diyanet'ten, “Bu çocuklara yapılanın onları dinden de uzaklaştıran bir istismar olduğunu” duyduk mu? Vatikan'ın tepkisinde şu var var. Bu yeterli değil ama korumaya-engellemeye doğru bir şık var. Evet, dışarıya karşı yalanlıyor ama içeride bunu kabul edip, kendini temizlemeye dönük bir çabayla istismarları bilimsel yollara başvurarak önlemeye çabalıyorlar.Diyanet, bu konuyu kendi içinde nasıl tartışıyor? Diyanet'in de “burada hata var” sorgulamasını yaptığına tanık olmalıyız. Dini kaygı ile konuştuğunu söyleyen birtakım uzmanlar, üç yaşındaki çocuğun kilodu, annenin dizi tahrik edicidir, gibi sözler sarf ediyor. Bir insan üç yaşındaki çocuktan uyarılıyorsa ve uyarıldığını da alenen ifşa edip donları kapatılmalı diye beyanda bulunuyorsa, burada bir karışıklık vardır. Bu kişiler Diyanet'i temsil ediyor mu, bilemem. Diyanet bu konularda da bir şey söylemiyor; yine sessizlik. Ve her zaman sessizlik değil, cinsel saldırı konusunda haber yapan habercileri ve cinsel istismarı açık eden kadın grupları hedef haline getirebiliyor.

Diyanet'teki, Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki sessizlik neyin tezahürü?

İnkarın elbette. Aslında Milli Eğitim'in sessizliği ve denetleme görevini yapmaması ciddi bir sorun. İki kurumun bu geçiştirme çabasına Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Bakan'ın konuyu çarpıtan açıklaması ile bütünleşince çocuklara ve onların hak ihlallerine göz yuman bir politika görüyoruz.

Çocuk istismarı konusunda en feci ikiyüzlülüğümüz nedir?

En kötüsü inkar, bunu yok saymamız. Yok sayıyoruz ve ortaya çıktığında gizlemeye çalışıyoruz.Açığa çıktığında da bunun nedenlerini örten, mazeretlerle kapayan bir tutum sergiliyoruz.İstismarcılar ve istismarcıların yakınları bunu bir akıl hastalığı olarak sunarak durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Yine son yıllarda çok sayıda istismarcının tek çocuğa yaptığı cinsel saldırı olaylarında o saldırganların “devlet memurudur, askerdir ya da itibarlı bir belediyecidir” denerek kayrıldığına tanık olduk. Yaş büyütme vb. “indirimler” de yaygın ikiyüzlülüklerimizden kaynaklanıyor.

En açık biçimde cevaplar mısınız; halimiz?

Genelde bizim ailede olmaz, bizim kasabada olmaz diye hep diğerlerine ait bir durum olarak görülüp, aslında erkek egemen sistemin tezahüratı olduğu gerçeğini reddediyoruz. Ayrıca biz gücü ve otoriteyi soruşturmadan kabul etme eğilimindeyiz. Baba, koca, hoca konumları sorgusuz kabul ediliyor. Babandır babanın dediğini yap, anlayışı! 14 yaşındaki kızın istismar eden babaya kızı yapma dediğinde babasının yanıtı: “Babaya itiraz edilmez, babaların dediği yapılır. Sen, babanın dediğini yapmayan, babana saygı göstermeyen günahkar bir kızsın.” Siz bir imamı, bir din hocasını nasıl soruşturursunuz! Cinsel istismara maruz kalan o çocukların aileleri de, o ailelerin komşuları da bu “söz” üzerinden gidiyor. Bazı insanlar cinsel istismarcı olmaz. Onlar muaf diye düşünüyoruz. Ve bu bazı insanlar, bazı kurumlar oluyor, bazı inançlar oluyor. Aile, komşu, akraba, okul, politikacı, idari yetkili kişiler ve kurumlar düzeyinde “kapatmaya” çalışıyoruz. İstismara uğrayanların mahremiyetini değil, istismarcının mahremiyetini koruyoruz. Ne kadar inkar edilse de pandoranın kutusu açıldı artık.

Halen üç maymunu oynayanlar için rica edelim: Pandoranın kutusundaki “halimiz”den gerçekler?

Bu, çocuğun, mağdurun kendini suçlamasına neden oluyor. Mağdurun utanacağı bir şey yok. O öğretmen, baba, imam kendi konum ve gücünü kullanıyor. Bunu mağdur çocuk düşünemeyebilir.

Devam edin lütfen, örnek?

“Babanın dediğini yapmamak günahtır”ı anlattım. Beni çok üzen ve bu vesile ile ailelerin çocuklarına ne kadar zarar verdiklerini gördüğüm örneklerden biri yine: Baba, kızına cinsel saldırıda bulunuyor. Kız anneye söylüyor. Anne, “O senin baban, asla yapmaz” diyor. Perde arkası testi, diyorum buna. Anne evde yokmuş gibi yaparak babayla kızın yalnız kalmasını sağlıyor ve durumu gözlüyor. Babayı cürmü meşhut halde yakalıyor. Bu anneleri de çoketkiliyor, hastalanıyorlar tabii. Onlara da destek veriyoruz. Yine bu annelerden aktaracağım. “Kızım söylediğinde inanmadım. Eskileri düşündüm. Eşim, biz yazlığı baba-kız temizlemeye gidelim, sen yorulma demişti. Öyle yapmışlardı. Yazlıktaki odamızda dualar asılıydı. Duaların temizlik esnasında duvardan indirilip masaya konduğunu düşünmüştüm...” Çift, cinsel ilişki esnasında böyle yapıyormuş. Kadın, duaların masada olduğunu görmüştü ama aklına bir şey gelmemişti. İstismarcı baba, kutsal-dini bir sembolün yanında cinsel ilişki yaşamak istemiyor, kendini “dine bağlı” olarak görüyor ama cinselliği uyguladığı kişi kızına zarar verebiliyor. Çifte yalan, ambivalans.

Ensest ile çocuk istismarının “akrabalığı” nedir?

Çocuk istismarı, herhangi birinin çocuğa sözel ya da dokunarak yaptığı cinsel davranışlar. Ensest ise kan bağı ile tarif ediliyor. Aslında esas olan çocuğa bakmak ve korumakla sorumlu kişinin, yani çocukla güven ilişkisi olan, uygunsuz davranışı olduğundan üvey baba, öğretmen, antrenör ve din adamı vb. istismarlar da ensest, yani aynı çerçevede yakın istismarına giriyor.

 Geçen hafta yansıyan o haberin başlığından alıntı: “Bir günde 5 şehirde 5 farklı cinsel istismar skandalı!” Cinsel istismar vakalarında artış mı var yoksa saklananlar gün yüzüne mi çıkıyor?

Bu soruya net bir cevap verebileceğim istatistikler yok. Ama işaretler var.

Niye net cevap veremezsiniz?

Cinsel istismarların yaklaşık yüzde10'u açığa çıkarken neredeyse yüzde biri cezalandırılıyor. 1) Açıklanmayan, sadece istismarcı ile istimar edilen arasında kalan büyük bir grup var. 2) İstismarcı ile istismar edilenin dışında birkaç kişinin bildiği başka bir büyük grup var. 3) Açıklanıp emniyete başvuru aşamasında geri çekilenler var. 4) Davada delil yetersizliğinden elenenler var. Evet, 1970'lerden bu yana dünyada olay sayısının çok arttığını biliyoruz. 1980'lerden bu yana Amerika'da yapılan çalışmalarda, cinsel istismar beş kız çocukta bir erkek çocuk oranında daha düşük.

Ya Türkiye'de?

Türkiye'de beş çocuktan az ya da çok diyemeyiz çünkü bu sayıyı bilmiyoruz. Ancak psikolojik destek almaya gelen kadınların çocuklarında cinsel istismar, tecavüz bildirimleri sık. Mor Çatı gibi kadınlara destek veren merkezlere de çok sorun yansıyor.

Adalet Bakanlığı'nın 2014 yılı ceza istatistiklerine göre 40 bin çocuğa taciz davası mevcut. Mahkumiyet kararı ise 13 bin civarında.

40 bin dava sayısı az değil. Memnuniyet verici kısım şu: 40 bin çocuk veya yakını bunu açık edebilmiş. Burada okullardaki rehber öğretmenlerin değerli bir rolü olduğu kanaatindeyim. Çocuğun olanları anlatmasına önemli bir ortam yaratabiliyorlar. Okul idareleri açıklanmasından hoşlanmıyor. İtibar sarsıcı olarak görüyor. Mağdur çocuğu ergeni korumuyor. Aileler de gizlemeyi tercih ediyor. Özellikle baba istismarından baba tarafından akrabalar, anneyi suçluyor.

Cinsel istismar ve cinsel saldırı arasındaki çizgi nedir?

Yasal ya da adli tıp açısından tarif edildiğinde cinsel istismar dediğimizde penetrasyon, cinsel giriş, hariç her şeyi kast ediyoruz. Tecavüzde, cinsel saldırıda oral, vajinal ya da anal giriş kast ediliyor. Ancak cinsel istismarda dokunmak da şart değil. Soyunmasını, karşınızda mastürbasyon yapmasını istemek, cinsel şakalar yapmak ya da pornografiyi paylaşmak da istismar olabilir.

Karaman'da zamana yayılan cinsel istismardan/saldırıdan söz ediliyor...

İstismarlarda en net bildiğimiz kısımda şunlar var: İstismar bir kereye mahsus değil. İstismara başlayan kişinin kendine alan kazanarak, güvenlik alanını artırarak bunu çok kişide ve çok kez devam ediyor. Ne kadar kapalı çevre ve o kapalı çevrede herhangi bir cinsellik ne kadar yasak ise o cinsel istismarın ortaya çıkması da o kadar zor. Söylerken üzüntü duyuyorum. Bugün iyi imkanları olan aileler cinsel istismardan haberdarlar. Sadece cinsel istismardan değil, çocuklarının her türlü uygunsuz durumdan korunması için her türlü tedbiri alabiliyorlar. Karaman'da istismar edilen çocuklar kim? Ekonomik imkanı olmayan, orada kalmazlar ise köyünden çıkamayacak ve okula gidemeyecekyoksul olanlar. “O öğretmenin daha önce, bu 15 yıl önce de olabilir, bu tür sorun yaşayan eski öğrencilerinin kimlik bilgileri gizli tutulacaktır, şuraya başvuruda bulunsunlar” denilerek bu olayın soruşturmasında yetkililer çağrı yapmalı. 45 çocuğu kapsayan ve yıllara yayılan bu olayda mutlaka tanıklar vardır. O kurumda çalışan diğer öğretmenler, görevliler, temizlikçiler… Yani mutlaka kuşkulanmış ve haberdar olmuş kişiler vardır. Onlar da susmuş, görmezden gelmiş. Kısacası o kurumda çalışan “namuslu” kişilerin bu tür ek tanıklık bilgilerini açıklamaları beklenir. Tabii onlar da yıllardır niye sustuklarını açıklamayacağı, işlerini, prestijlerini kaybedecekleri için susmaya devam edebilir. Bu suskunluk ahlaka uygun değil ama onlara uygun olabilir.

Din hocasının öğrencisini, bir papazın korodaki öğrencisini istismar etmesinin ortak kısmında neler var?

İstismar edilen ve istismar eden arasında güvene dayanan ve içinde gelecek beklentisi de olabilenbir ilişki var. Eğitim, öğrenim, burs vs. imkan sağlayan bir insanın kötü bir şey yaptığını çocuğun dagörememesi, geç görmesine neden olabilecek karmaşaların yaşanabileceği bir ortak alan. İstismarcı “Bu gizlidir, kimse duymayacak” diyor. Çocuk, bunun kötü ve uygunsuz olduğunu biliyor. Kendisi bunun bir parçası haline getiriliyor. Güvenmemeyi, yalancılığı, sahtekarlığı ve elbette bedenine yapılan hasarı da yaşıyor. Çocuklar küçük yaşta yakınlık ve güven veren erotik dokunmaları öğrenir. Ergenlikle erotik dokunmaları da keşfeder ve yaşam boyu yaşar. Lakin erotik olmayan dokunmalara tüm hayatta ihtiyacımız var. Ağlayacak bir omuza hepimizin ihtiyacı var. Erken erotik deneyimler cinsel olan ve olmayan dokunmalar ayrımını bozar.

 

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın