Enseste yakın metraj

Enseste yakın metraj

T24- İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın ensest temasını konu alan Atlıkarınca filmi 1 Nisan'da vizyona girecek. Filmin oyuncularından Nergis Öztürk, Türkiye'de tabu olan ensesti ve filmin çekimlerini anlattı.

Taraf gazetesinde yayımlanan (31 Mart 2011) söyleşi şöyle:

İlksen Başarır ve Mert Fırat birlikte hayata geçirdikleri ikinci filmleri Atlıkarınca’da da görünmeyenleri görünür kılmaya devam ediyor. Başarır ve Fırat Atlıkarınca’da ensest ilişkileri yakın plana alıyorlar. Filmde anneyi canlandıran Nergis Öztürk’le konuştuk. Öztürk “Filmi provasız çektik, bu provasını yapacağımız bir film değildi. Böyle bir duyguyu bir daha deneyimlemek istemem” diyor.

Mert Fırat ve İlksen Başarır’la daha önce tanışıyor muydunuz? Projeye nasıl dahil oldunuz?

Mert benim okuldan arkadaşım. İlksen’le Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü filminin setinde tanıştık o kadar. Film çekimlerinden 10-15 gün önce Mert beni aradı, film fikrinden bahsetti. Daha metni okumadan tamam dedim. Mert ve İlksen’in işlerini takip ediyordum, beğeniyordum. Arkadaşım olduğu için de “Girerim” dedim bu işe. Mert, “Sen bir oku sonra konuşalım, istediğin zaman beni ara” dedi. Okuduktan sonra, ilk önce korktum, gece 12.00’de Mert’i aradım.

Mert Bey filmden bahsettiğinde konuyu söylemiş miydi?

Hayır, konuyu bilmiyordum. Mert “Önce oku sonra, konuşalım” deyince, okumaya başladım. Senaryoyu okudum. Bu kadar ağır bir şey beklemiyordum açıkçası. Gece Mert’i aradım. Filmin önceki kurgusu farklı biliyorsunuz, sonuna doğru olaylar sarmal bir şekilde ilerliyor. Mert onları anlatırken bir an öyle korktum ki! Bir yandan Mert anlatıyor, evde kimse yok, yalnızım...

Sonra nasıl karar verdiniz?

Karakter evli, iki çocuğu ve aile yaşantısı olan biri. Yaşantı olarak da bana çok uzaklar. Ama benim şöyle bir şansım var. Kalabalık bir aileden geliyorum. Önümde çok anne modeli oldu. Bir de Zeynep’i çok sevdim, anne kız gibi olduk sette. Öyle gözlemle olacak bir rol de değil bu. Nerede gözlem yapacaksın ensest ilişkileri? Tüm bunlar korkuttu tabii. Mert’e dedim ki; “Bu benim beş altı sene sonra oynayabileceğim bir rol, sen de bunu ancak beş altı sene sonra oynayabilirsin.” Sonra menejerim Özlem okudu ikna oldu, beni de ikna etti.

Set nasıl geçti? Yıpratıcı oldu mu?

Çok prova yapmadık. İlksen zaten “Prova yapmayacağım” dedi. Bazı filmlere çalışmamak gerekiyor. Ben mesela Kıskanmak filmine çok çalıştım. Ama bu filme çalışmadım. Bu sahneyi çalıştıktan sonra oynama şansınız yok, bana öyle oldu. Tek seferde oynayabildim ben. İlksen ve Mert çok fazla çalışmışlar, bana senaryoyu ve dertlerini anlattılar. Bir kerede girdim o duyguya.

Girdiğiniz duygudan çıkmak daha zor mu olacaktı?

Evet çıkamazdım. İnsan öyle bir duygunun içine bir kere girebilir. Bir daha deneyimlemek istemem o duyguyu.

Ne kadar sürdü çekimler?

13-14 günde çektik. Hepsini Mudanya’da bir köyde çektik. Ev zaten çok klostrofobik bir ortamdı. Hiç oradan çıkmıyorduk. Neredeyse hiç tekrar yapmadık sahnelerde. Çok iyi bir senaryoları vardı. Elime gelen senaryodan farklı hiçbir şey yapmadık. Çok tekrarlı ve fazla açılı bir film değildi. Kurgulu yazmışlardı zaten kafalarında, her şey belliydi.

Zeynep için set ortamı nasıl geçti?

Zeynep çok sağlıklı bir kız. Genç kız dergileri okuyan, sevdiği oyuncuların posterlerini gösteren bir kız. Babası yanındaydı, annesi sürekli gelip gitti. Son derece mutlu, bilinçli bir aileydi. İlksen ve Mert çok özen gösterdiler Zeynep’e. Oyuncu koçu vardı, Müfit, o sürekli onun yanındaydı. Ağlarken de içinde bulunduğu durumunu değil de, kedisini düşünerek ağlıyordu. Bizler, farkında olarak daha fazla etkilendiğimiz bir ortamdaydık. O set aralarında elinde Girl dergisini okuyordu. Çok yetenekli bir çocuktu, onunla da her şeyi tek seferde çektik.

Filmde anne, babanın aksine hayat dolu, kendisiyle ve bulunduğu ortamla barışık biri. Bu durum pek evi yansıtmıyordu. Kız anneye benziyorken, erkek çocuk babanın kasvetine bürünmüş...

Adamın enerjisi daha vakıf eve. Kadın erkek çocuğunu içine kapanık bir çocuk olarak kabul etmiş, mutlu bir hayatımız var diye düşünüyor. İki çocuğu var, kocasına da kocadır idare edilir gözüyle bakıyor. İnsanlarla ilişkileri iyi.

Annenin enseste tepkisini nasıl buldunuz?

Böyle şeyler çok fark edilecek gibi değil. Ben ilk okurken “Bir anne nasıl fark etmez” diyordum. Sonradan ikna oldum. İlk etapta böyle bir şey kondurmak mümkün değil.

Kadın hiçbir konuda kocasıyla tartışmaya girmiyor, ama kendi bildiğini okuyor.

Annelerimiz de böyle yapmaz mı? Annelik içgüdüsüyle giriyor işin içine. Çocuğuna zarar vermemek için ne yapması gerektiğini düşünüyor. Kadın görüyor ve gördükten sonra çok kısa bir süre geçiyor aslında, anneyle kızın birbirini tedavi ettikleri bir süreç.

Felçli anne de başından beri her şeyi bilen bir göz olarak orada sanki...

Felçli annenin hikâyesi şöyle aslında, biraz metodik bir durum. Mert ve İlksen’in de yapmak istedikleri bu. Toplum bu meseleye felçli bir annenin gözüyle bakıyor ve harekete geçmiyor.

Kendinizi beyazperdede görmek ne hissettiriyor?

Ben yabancılaşıyorum. Şimdi yine öyle oldum, bazı sahnelerime bakamıyorum. Bu filme hata gibi bakamadım, ilginç oldu. Filmi ilk izlerken, oynadığım o an ne hissediyorsam onu hissederim. Bu filmi izlerken öyle olmadı.

Bizi rahatsız eden meselelerin filmini yapıyoruzFilmin final kurgusunu neden değiştirdiniz?

Şlksen Başarır-Mert Fırat: Filmin final kurgusunu Antalya Altın Portakal’dan sonra filmin üzerine çalışmaya, düşünmeye devam ettikçe değiştirmeye karar verdik. Bu kurgunun filmi daha iyi anlatacağını düşündük.

Yaptığınız araştırmalar, ensestin boyutlarına ilişkin nasıl bir fikir oluşturdu?

Ensest, tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de büyük bir sorun, sayı ya da istatistik vermek mümkün değil, ama sonuçta ne kadar olduğu önemli değil, insan haklarının, çocuk haklarının, birey olma hakkının korunması gerek.

Sinemada eksikliğini gördüğünüz için mi hep sahici ve gerçek filmler çekiyorsunuz?

Biz senaryo yazarken bu eksik, bununla ilgili bir film yapılmadı diye kendimizi ortaya koymuyoruz. Bizi rahatsız eden konularla ilgili film yapmak istiyoruz. İki filmin de sahici ve gerçek olması, yazdığımız konularla ilgili yaptığımız uzun araştırmalar ve üzerine düşünmek için geçirdiğimiz uzun zamanla ilgili.