'Entelektüel sefalete göz yumamam'

'Entelektüel sefalete göz yumamam'

T24 - Yusuf Kaplan 'Mahpeyker' filmi hakkındaki görüşleri nedeniyle, Avni Özgürel tarafından "dinci bu adam, sinemadan anlamaz, o yüzden padişahın sevişme sahnesinden ötürü filme saldırıyor" diye eleştirilmişti. Kaplan köşesinden eleştirilere yanıt verdi:Entelektüel sefalete ve yetimin parasının peşkeş çekilmesine göz yumamamMahkeyper gibi hiçbir estetik değeri olmayan, izleyiciyi ayartarak köşeyi dönmek amacıyla pespaye Hollywood konvansiyonlarında çekilen sıradan, gerek senaryosu, gerek rejisi, gerek sanat yönetimi, gerekse montajı bakımından dökülen bir piyasa filmine destek vermediğimi, veremeyeceğimi açıkladığım için filmin senaristi ve proje sahibi Avni Özgürel, "dinci bu adam, sinemadan anlamaz, o yüzden padişahın sevişme sahnesinden ötürü filme saldırıyor" demeye gedirerek -özür dilerim ama- tastamam "şark kurnazlığı"nı andıran bir tavırla hedef saptırıcı açıklamalarla beni yıpratmaya çalışıyor.

Bu Mahkeyper rezaletine şimdiye kadar değinme ihtiyacı hissetmedim bu sütunda. Çünkü filmle ilgili yapılması gerekenleri yapmış, alınması geren önemleri 2010 Ajansı'nda, kurum içinde üstelik de çok büyük risk alarak almıştım zaten.                       

Ayrıca filmi hiçbir şekilde desteklemediğim ve onaylamadığım hâlde, film gösterimdeyken izleyiciyi ayartmayı, sömürmeyi düşünmeyecek kadar da centilmence hareket ettim ve film gösterimden kalkıncaya kadar sabrettim, bekledim.

Ama olay -benim dahlim dışında- birdenbire patlayınca kamuoyunu aydınlatmayı bir ahlâkî sorumluluk olarak gördüm.

'Özgürel'e Yakışmıyor'

Avni Özgürel, benim yaptığım açıklamalar üzerine son derece yakışıksız bir "vurun abalıya" kampanyası başlattı aleyhimde. Avni Özgürel, benim Türkiye'de sinemadan gerçekten anlayan bir kaç kişiden biri olduğumu, Londra'da televizyon ve sinema alanında master ve doktora eğitimi aldığımı, Oxford University Press gibi saygın bir yayınevinden dünyanın önde gelen film akademsiyenleriyle dünya sineması konusunda devasâ bir kitap yayımladığımızı, bir sinema okulu kurduğumu, Bilgi Üniversitesi'nde 9 yıl lisans ve yüksek lisans düzeyinde film teorisi, dünya sineması dersleri verdiğimi, çok sayıda yüksek lisans tezi hazırlattığımı ve Kültür Bakanlığı film destekleme kurulunda kendi projeleri dahil Mahmut Fazıl Coşkun, Hüseyin Karabey, Serkan Acar, Nuri Bilge Ceylan, Atilla Taşdiken ve Semih Kaplanoğlu gibi Türk sinemasının genç ve orta kuşak parlak yönetmenlerinin filmlerinin desteklenmesinde önemli rolüm olduğunu, televizyon kurduğumu, genç bir televizyoncular ve sinemacılar kuşağı yetiştirmek için nasıl çaba gösterdiğimi bilen biri olduğu hâlde, köşe yazarı olduğu Radikal gazetesine, benim "dinci, sinemadan anlamaz, hödük bir kişi" olduğum izlenimi oluşturmayı hedefleyen hedef saptıran, vurun abalıya dedirtecek türden açıklamalar yapmaktan çekinmiyor.

"Padişah Sevişir mi Hiç? Padişah Sevişmiş, Para Yok" başlığıyla pimitif ve provatif bir başlıkla yap/tır/ılan bu haber, Yeni Radikal'in büründüğü tabloid kalıba ruhen de nasıl da kolayca girdiğini gösteren tastamam entelektüel sefalet örneği bir haber. Üstelik de yalnızca Avni Özgürel'in yalan yanlış, hedef saptırıcı açıklamalarına yer verilmiş haberde. Bu haber, başka gazetelere ve sitelere de ulaşmış anında, nasıl olmuşsa.

Avni Özgürel'in yaptığı şey, fikir namusu açısından gerçekten çok çirkin. Hiç yakıştıramadım kendisine.

'Estetik Düzeyi Yüksek Filmler'

Oysa ben, bütün proje sahiplerine "Burası ticari bir kurum değil. Gişe sorunu diye bir sorunumuz yok. Parayı karşılıksız veriyoruz. O yüzden ticari, pespaye Hollywood konvansiyonlarında film istemiyorum. Estetik düzeyi yüksek, film dili geliştirecek, geleceğe kalacak ve dünyada ses getirecek nitelikte, çapta filmler istiyorum" dedim defalarca.

Şimdiye kadar yaptığımız projeler çoklukla böylesi bir düzeyi yakalamış filmler oldu. Sözgelişi, "Hat: Bir Medeniyet Çizgisi", bir başyapıt. Japonya'dan Kanada'ya kadar yapımcılar peşine düştü filmin. "Aziz İstanbul" başlıklı filmimiz yine bir başyapıt. "İstanbul'un Şehirleri" başlıklı dev projemiz tam üç kıtadaki 33 şehirde İstanbul'un izlerini ve ruhunu arayan dev bir proje. Yine "Saatler İstanbul'u Gösterdiğinde" başlıklı filmimiz, Kurtuba'dan Venedik'e kadar 9 Avrupa kentiyle İstanbul'un sanatsal, kültürel ve entelektüel alışverişini anlatan nefis bir çalışma. "Payitaht" projesi, 7 bölümde bir medeniyet kurucu şehir olan İstanbul'un medeniyet birikimini kültür, sanat, siyaset, düşünce, gündelik hayat gibi temel özellikleriyle beyaz perdeye aktaran enfes bir eser. "Divanyolu" başlıklı projemiz, Sultanahmet çevresinde Osmanlı İstanbul'unda sanatın, düşüncenin ve hayatın kalbini resmeden çaplı bir film. "Bir Medeniyet Rüyası", "Ustalar, Alimler ve Sultanlar", "Sekiz Ülke, Sekiz Yönetmen ve Sekiz Sinan", "Kültürel Farklılığın Renkleri" gibi estetik değeri yüksek, bütün dünyada ses getirecek belgeseller Aralık ayında görücüye çıkacak.

Ayrıca "Unutma Beni" başlıklı, aralarında Aida Begiç gibi parlak yönetmenlerin olduğu 6 ülkeden 6 yönetmenin İstanbul'unu anlattığı nefis bir uzun metraj projemiz, senaryosunu Ayşe Şasa'nın yazdığı 16. yüzyıl İstanbul'unu eksen alan "Şenlikname: Bir İstanbul Masalı" gibi toplam 7 önemli uzun metraj filmimiz var.

'İdeolojik Ayrım Yapmadım'

Bu projeleri hazırlarken hiçbir ideolojik ayırım da gözetmedim. Son derece adil davrandım. Erden Kıral'dan Mesut Uçakan'a, Mahmuf Fazıl Coşkun'dan Hüseyin Aydemir'e, Ali Özgentürk'ten Hüseyin Karabey'e, İsmail Güneş'ten Serkan Acar'a kadar bütün farklı kesimlerin öncü, yetenekli yönetmenlerine 2010'un kapılarını açtım.

Üç kıtayı 2010'un film dekoru yaptık bu süreçte. Çind'den İspanya'ya, Kırım'dan Libya'ya kadar. Bir medeniyet kurucu ve medeniyetleri koruyucu bir şehir olarak İstanbul'un dünyaya neler söyleyebileceğinin izini sürdük bütün projelerde.

Bütün bunlara rağmen, Avni Özgürel'in, beni çok iyi tanıdığı halde, "dinci, sinemadan anlamaz bu adam" imajı oluşturmaya çalışması, gerçekten çok çirkin. Benim tek taktığım şeyin "öpüşme sahnesi" olduğunu söyleyip durması, hiç yakışmıyor kendisine. Oysa benim kaygımın, öncelikli olarak estetik değeri yüksek, piyasa filmi olmayacak, film dili kuracak dünya çapında filmler yapmak olduğunu, "Poetika"sı güçlü bir filmin, "polika"sı da güçlü bir film olacağını ama Mahpeyker'in böyle bir film olmadığını kendisine defalarca söyledim. Fakat o yine de hedef saptırmaya devam ediyor.

'Yapım Sürecinde de Sorumluluklarından Kaçındı'

Aynı yöntemi, filmin yapım sürecinde de sergiledi Avni Bey. Film, gala tarihinden en az iki ay önce bitmesine rağmen, bütün ısrarlarımıza rağmen filmin kopyesini getirmedi bana. "Teknik işlemler bitmedi, iki gün sonra, üç gün sonra veririz" diyerek beni oyaladı. Ama bu süreçte bitmedi henüz diyerek bana kopyesini göndermediği filmin benden habersiz basın galası yaptı!

Ve bana son gün göndertti. Öyle anlaşılıyor ki, filmi yine bana göstermeden galasını yapacaktı. Son gün benden para istedi; ben de "ayıp değil mi, benim görmediğim ve yarın galasını yapacağınız filmin parasını nasıl isteyebiliyorsunuz?" deyince o gün hemen göndertti.

'Atatürk'ü Sübyancı Olarak Sunabilir misiniz?'

"Öpüşme sahnesi" dediği şey de öpüşme sahnesi filan değil. Düpedüz Osmanlı padişahını sübyancı olarak resmeden ve senaryoda olmayan bir sahne.

Soruyorum şimdi: Siz Atatürk'ü, İnönü'yü, Ecevit'i, Demirel'i , Erdoğan'ı , Mevlânâ'yı, Yunus'u, Sinan'ı vesaire önüne gelen çocuğa sarkıntılık eden, önüne gelen kadına –çok afedersiniz "atlayan" pespaye bir adam olarak resmedebilir misiniz? Böyle bir şeyin özgürlükle ne alakası var? Pespayeliğin adı ne zamandan beri özgürlük oldu? Avni Özgürel'e yakışıyor mu bütün bunlar? Ayrıca siz bir Godard, Tarkovsky, bir Vertov, bir Peter Greenaway, bir Brakage, bir David Lynch, bir Jim Jarmuch, bir Haneke, bir Ozu, bir Kurosoawa filmi mi çektiniz de böyle veryansın edip, bol keseden atıp duruyosunuz?

Son derece oryantalist, karakterleri "hapishane kaçkını" modalitesinde sunan, rejisi, kurgusu, sanat yönetimi dökülen ve yarın dünyada gösterildiğinde de bu ülkenin tarihini, kişiliklerini aşağılayıcı, utanç verici bir filme ben nasıl destek olabilirdim ki? Avni Bey'e "böyle bir şey benim kendimle çelişkiye düşmem, kendimi inkar etmem anlamına gelir" dediğimde "Yusuf Hoca, ben bu filmi yakarım yine senin başını yere eğdirmem" dedi bana, defalarca. Ama ortaya çıkan film, hiçbir estetik değeri olmayan, sıradan, pespaye ve içerik açısından da gerçekten bir Türk'ün yapamayacağı kadar utanç verici bir film. Bu nedenle olsa gerek, Avni Bey, hedef saptırma, vurun abalıya çirkinliğine başvuruyor.

Avni Özgürel, filmin snopsisini, senaryosunu, desteklediğimi, setine gittiğimi söylüyor. Elbette destekledim. Desteklemeseydim, projesini kabul eder miydim? Çünkü senaryo, iyi bir senaryo. Ama ortaya çıkan filmle senaryo arasında pek çok bakımından hiçbir alaka yok. Sözkonusu sahne senaryoda yok mesela. Ayrıca elimde 5 kişilik ekibimden uzman arkadaşların izleme ve değerlendirme raporları da var. 18 Ekim 2010 tarihli bu raporda da, sözünü ettiğim noktalar, senaryoyla film arasındaki çelişkiler, filmin bütün ısrarlara rağmen gönderilmediğine ilişkin bilgiler ayrıntılı olarak vurgulanıyor.

Sonuç olarak ben, dışarıdan ahkâm kesmek yerine elimi taşın altına koydum. Ve zor şartlarda, yolsuzluklarla ve bürokrasiyle kıran kırana mücadele ederek, estetik değeri yüksek, bütün dünyada ses getirecek filmlere imza attım. Benden hiç kimse, entelektüel ve estetik sefalet örneği çalışmalara yetimin, kimsesizin, garip gurabanın parasını babamın malıymış gibi peşkeş çekmemi, çarçur etmemi beklemesin. Benden önceki dönemden kalan, yapıldığında kıyametler koparacak, inanılmaz gerginliklerin, tartışmaların yaşanmasına yol açacak türden 400 civarında çakma projeyi reddettim. Araya bilip bilmeden giren bakanlara, devlet ricaline filan da gerekli cevabı en sert şekilde verdim vesselam.

(Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak gazetesindeki yazısından)