Oyuncu Erdal Beşikçioğlu, Türk Lirası'nın yabancı paralar karşısında değer kaybettiği geçen aylarda bankadaki parasını Türk Lirası olarak tutmaya devam ettiğini belirtti. Beşikçioğlu, "Ülkemizin daha iyi olmasını isterim her zaman. Hepimiz aynı gemideyiz, önce bunu fark edelim. Aynı gemideyiz, rotamızı nereye çevireceğimize de birlikte karar vereceğiz. Birlik duygumuzu kaybetmemiz gerekiyor" dedi.
Beşikçioğlu, "Sanatçı her rolü oynamalı. Toplumsal alana dair sözü varsa söylemeli. Toplumun yaşam kalitesini artırmak için sisteme yönelik eleştirileri varsa yapmalı" şeklinde konuştu. "Sanatçının bir ideolojisi olabilir ama hiçbir ideolojiye ait olmamalı" diyen Beşikçioğlu, "Belki geçmişte sanatçılar bir ideolojiye ait hissediyorlardı kendilerini ama artık 21'nci yüzyıldayız" ifadesini kullandı.
Bir süredir televizyonlara ara veren Beşikçioğlu, "Dizi sektöründe ağırlaşan şartları artık ruhum kaldırmıyor" diye konuştu.
"Dizilerde oyuncuların performansı diye bir şey yok" diyen Beşikçioğlu, "Yönetmenin performansı vardır. O kadar kısa zamanda siz hiçbir şey yapamazsınız ekranda. Kendinizi tekrar eder durusunuz. Televizyonda oyunculuğun geliştirilmesi diye bir şey söz konusu değildir" sözlerini sarf etti.
Sabah'tan Tuba Kalçık'ın sorularını yanıtlayan Beşikçioğlu'nun açıklamalarının bir bölümü şöyle:
Televizyondan kazandığı parayı tiyatroya yatıran birçok isim var...Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, ben de televizyondan kazandığım parayı tiyatroya yatırıyorum. TV ile tiyatro birbirini besleyen dallar aynı zamanda. Ben bir süredir televizyona ara verdim. Dizi sektöründe ağırlaşan şartları artık ruhum kaldırmıyor. Dizi süreleri çok uzun. Bölümleri 180 dakika yapmak için hikâyeyi yayıyorlar. Sektörün kartelleşmesini isteyen bazı şirketler, sürelerin kısalmasını istemiyor. Sürelerin kısalması için bu kartel zihniyet ortadan kalkmalı.
Siz de televizyon dizilerinde oynadınız. Kendinizi nasıl tarif ediyorsunuz peki?
Kendimi tiyatro sanatçısı olarak görüyorum. Konservatuvardan mezun olmuş diğer arkadaşlarımla birlikte biz tiyatrocuyuz. Canlı iş yapmak her babayiğidin harcı değil. Televizyonda oyunculuk yapmakla tiyatro sahnesinde olmak bambaşka şeyler. Tiyatro eğitimi almamış bir oyuncu belki 30 kişi karşısında oynar ama 800 kişinin karşısında oynayabilir mi? Mühim olan o. Oynayamaz, diyaframı yetmez bir kere. Sözünü iletemez, nefesi yetmez çünkü. Oyuncular, sporcu gibidir. Hareket etmeden oynayamazsınız sahnede. Tiyatro canlı performanstır. 'Hocam olmadı, çekelim bir daha' şımarıklığını kaldırmaz.
Askerliğinizi terörün en yoğun yaşandığı 90'larda, Güneydoğu'da yaptınız. Hiç ölümle burun buruna geldiniz mi askerliğinizi yaparken?
Askerliğimi yaparken her an ölümle burun burunaydım. Hakkari Yüksekova, Çukurca ve Dağlıca'da askerlik yaptım. Kurşunun nereden geleceğini bilemezdiniz, bastığınız toprağın altında mayın olup olmadığını da. Zaten bunları bilerek gittim askere. Devletim bana 'Güneydoğu'da yapacaksın askerliğini' dedi, gittim, yaptım. 'Bu vatan için öl' deseydi de ölürdük. Türkiye'de herkes bana göre içinde vatan sevgisi ile doğuyor çünkü anne veyababasından geçiyor bu sevgi miras gibi. 5 yaşında andımız ile tanışıyor. Türk'ün ne demek olduğunu bu yaşlarından itibaren anlamaya başlıyor. Annem Arnavut, babam Laz, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyım ve Türk olarak görüyorum kendimi. Misak-i Milli sınırları içindekiher birimiz, vatandaş olarak ülkemizin daha ileriye gitmesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız.
Siz böyle diyorsunuz ama dolar yükseliyor diye sevinen bir kesim de var. 'Aynı gemide değiliz' diyorlar ne yazık ki...
Dolar yükseldiği dönemde benim bankada Türk Lirası param vardı ve ben paramı Türk Lirası'nda tutmaya devam ettim. Dolara çevirmedim, çevirmeyi bile düşünmedim. Ülkemizin daha iyi olmasını isterim her zaman. 'Aynı gemide değiliz' de ne demek? Hepimiz aynı gemideyiz, önce bunu fark edelim. Aynı gemideyiz, rotamızı nereye çevireceğimize de birlikte karar vereceğiz. Birlik duygumuzu kaybetmemiz gerekiyor. Yöneticilere oy vermiş olun ya da olmayın; Türkiye'nin çıkarlarını düşünmek ve korumak zorundayız. Başka Türkiye yok. Başka gidecek yerimiz de yok. Biz bu toprakların üzerinde birlikte yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz. Toplumsal birlikteliğimizi sanatla, sporla ve diyalog kanallarını açık tutarak daha da iyi bir noktaya getirebileceğimize inanıyorum. Bir sanatçı olarak da bunun için ne gerekirseyaparım.
'Behzat Ç.' dizisinde devlet içindeki illegal yapılanmayla mücadele eden bir polisi canlandırdınız. 'Reaksiyon' dizisinde de ise derin devleti temsil eden bir karakteri oynadınız...
'Behzat Ç.'de iyi bir polisi oynadım. 'Reaksiyon'da ise eski Türkiye'nin derin devletini temsil eden 'Dayı' rolündeydim. Seyirci bu karakteri de kötü olmasına rağmen sevdi. Sanatçı her rolü oynamalı. Toplumsal alana dair sözü varsa söylemeli. Toplumun yaşam kalitesini artırmak için sisteme yönelik eleştirileri varsa yapmalı. Sanatçının bir ideolojisi olabilir ama hiçbir ideolojiye ait olmamalı. Belki geçmişte sanatçılar bir ideolojiye ait hissediyorlardı kendilerini ama artık 21'nci yüzyıldayız. Her dönem fikrimi cesurca söylerim. Doğruyu, kendi ahlakınıza göre söylemelisiniz.
Dizi setlerindeki olumsuz koşullar oyuncuların da performansını etkilemiyor mu sizce?
Dizilerde oyuncuların performansı diye bir şey yok. Yönetmenin performansı vardır. O kadar kısa zamanda siz hiçbir şey yapamazsınız ekranda. Kendinizi tekrar eder durusunuz. Televizyonda oyunculuğun geliştirilmesi diye bir şey söz konusu değildir. Ancak kotarırsınız işi, ötesine geçemezsiniz. Bu yüzden de dizi sektöründe güzel kızlar, yakışıklı erkekler olsun, çabuk ezber yapsın diyerek oyuncu seçiyorlar. İşi en kısa sürede çekmekle ilgileniyorlar.
Röportajın tamamı için tıklayın.