Merhum Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un 'kırmızı valiz'inden çıkan el yazısı notları, cuntanın hükümete kurduğu komplolara da ışık tutuyor. Darbe hazırlığı istihbaratını alan Erdelhun, Ankara dışından takviye kuvvet getirilmesini emretse de cuntacı ekip, Genelkurmay Başkanı'nın bu hamlesini Savunma Bakanı vasıtasıyla boşa çıkarır. Paşa'ya göre, 'takviye kuvvet rahatsızlık oluşturur' fikrine ikna edilen Savunma Bakanı aracılığıyla Başbakan Adnan Menderes de kandırılır.
Zaman gazetesinden Mustafa Gürlek ve Fatih Uğur’un ulaştığı tarihi belgeler, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un 27 Mayıs darbesini önlemek için son ana kadar çalıştığını gösteriyor.
Erdelhun Paşa, notlarında ordu içerisindeki hareketlilikten ve 21 Mayıs'taki Harp Okulu yürüyüşünden sonra emir-komutada sıkıntı yaşandığını fark ettiğini anlatıyor. 60 kadar subayın, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü basarak siyasilerin istifasını istemeye hazırlandığı yönünde istihbarat aldığını aktarıyor. Paşa, bu yüzden çıkması muhtemel hadiseleri önlemek üzere Ankara dışından takviye kuvvet getirilmesi gerektiğini düşünür. Ancak, cuntacı subaylar, bu operasyonu Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes aracılığıyla bertaraf eder. Erdelhun Paşa, Savunma Bakanı ve Başbakan Menderes'in kandırıldığı kanaatini notlarında şöyle anlatıyor: "Milli Savunma Bakanı, Emir Subayı Yarbay Adnan Çelikoğlu, Genelkurmay'da alınan kararları Milli Savunma Bakanı'nı tenkit ederek, Garnizon Komutanı Tuğg. Selahattin Kaplan'ı çağırtmış. Kaplan'a hariçten kıta getirmeye lüzum olmadığı ve Ankara'da kafi kuvvet bulunduğu ve şayet kuvvet celp edilirse bunun bir itimatsızlık telakki olunacağı, buna mani olunması fikirlerini uyandırmış. Milli Savunma Bakanı bunu Başbakan'a intikal ettirmiş. 24 Mayıs 1960 günü Sayın Başbakan telefonla bana, bundan vazgeçmemi bildirdi. Bunun üzerine kıta celbi emirleri iptal olundu. Birinci Ordu'ca bir emniyet taburunun 2. Zırhlı Tugay'dan gönderilmesi bildirildi. Kara Kuvvetleri'nce de bunun 2. Tümen'de tertibi yapılmıştı. O da aynı emre intizaren yerinde kaldı"
Rüştü Erdelhun'un cuntanın kıpırdanışını gördüğü halde aşamadığı engellerden biri de Örfi İdare Kanunu'nun İçişleri Bakanlığı nezdinde Genelkurmay'a çok yetki vermemesi ve mevcut haliyle Örfi İdare'nin (sıkıyönetim) hükümetin aleyhine çevrilmesiydi.
Erdelhun Paşa, Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'in emir subayı Adnan Çelikoğlu'nun yaptıklarını tahrik olarak değerlendirmiş bunu da notlarında açıkça dile getirmişti. "Örfi İdare kumandanına 21.05.1960 Harp Okulu yürüyüşüne neden mani olmadığı sualime karşın Milli Savunma Bakanı'nın emniyet birliklerinin kullanılmasına müsaade etmediği bildirilmekteydi. Bunun Milli Savunma Bakanı'nın Emir Subayı Adnan Çelikoğlu'nun tahrikleriyle yapıldığı sonradan anlaşılmıştır. 25.05.1960'ta Sayın Başbakan'a Eskişehir'e gitmeden evvel herhangi bir hadisede Örfi İdare'ye kimin emir vereceğini sorduğumda "Siz!" diye cevap vermişti. Diğer taraftan Milli Emniyet doğrudan Başbakanlık'a bağlı olduğundan önemli haberler direkt ve seri olarak Genelkurmay'a bildirilmiyor ve çok zaman geçiyordu. Haberin kıymeti gaip oluyordu. Bu iş ancak 25.05.1960 haledilmişti."
Erdelhun, Milli Savunma Bakanı ve Mende-res'in kandırıldığını görmekteydi. Ancak Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na saygısından devletin zirvesine iletemiyordu. Paşa, emrindeki subaylara bunu aktarmak için bir toplantı yapmaya karar verdi.
Bunu şu satırlarla anlatıyordu: "Çok saygı duyduğum Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı arasında mesele konusu olmaması için bunları idare etmeye çalıştım. Esasen durumları yakından izleyen Sayın Cumhurbaşkanı'nca da zaif mecralar malum idi. Bu buhran atlatıldıktan sonra düzeltilecektir. Ne İstanbul ne de Ankara'da hükümet terfi meselesini ele almış ve Başbakan'dan maaşların artırılması vaad ve emrini çıkartmıştım. Şimdiye kadar sürüncemede kalan subay ve astsubay elbisesi kanununu Sayın Cumhurbaşkanı'nın direktifleri ile çıkartmıştım. Bu durum dahilinde şahsi sezişlerimin icabıyla Genelkurmay Daire başkanları, Kara Kuvvetleri Komutanı ve yüksek rütbeli subaylarla bu noktadaki meramımı bildirmek ve tavsiyelerde bulunmak istedim. Bunun yanlış telakkiye uğramaması için teybe alınmamasını rica ettim."
Erdelhun'un notlarından, eşi Vasfiye Hanım'ı çok sevdiği anlaşılıyordu. Hayatının en zor günlerini geçirdiği 27 Mayıs darbesi yaşanırken Vasfiye Hanım, Almanya'da bir hastanede tedavi altındaydı.
Erdelhun Paşa, hapis yattığı 4 yılı aşkın sürede eşini hiç görmedi. Ona hasretini ise mektuplarla dile getiriyordu. Paşa'nın Kayseri Cezaevi'nden 5 Mart 1962 tarihinde Vasfiye Hanım'ın kız kardeşine yazdığı mektup da zor günlerin hasret yüklü satırlarıyla doluydu.
Kayseri 5.03.962
Aziz ve vefalı hemşirem,
Şeker Bayramınızı kutlar ve bütün ailenin sağlık, saadet ve başarılarını Tanrıdan dilerim. Gerek benim ve gerekse Vasfiye hakkında gösterdiğiniz ince duygu ve alakaya minnettarım. İlahi adalet tecelliye başlamıştır. Bir gün beni hürriyetime ve siz sevdiklerime kavuşturacağına inanıyorum! Ne çare ki 49 senelik kesintisiz, pürüzsüz ağır hizmetlerden sonra hayatımın istirahat devresini hapishane hücrelerinde geçirmek mukaddermiş? Şuna şükrediyorum ki, orduyu siyasete karıştırmamak için gösterdiğim ısrarlarımın kıymeti ve benim uğratıldığım ağır mahkûmiyetin mahiyeti bugün milletimizce anlaşılmış durumdadır...
Vasfiye'den sıhhat haberleri aldıkça ben de metin oluyorum! Melike, Nüzhed ve Turgut'un bizlere olan ilgilerine ve zahmetlerine minnettarım! Bunları ifade ederken fani dünyadan göç edip kara topraklarda yatan Aziz babacığımı hatırlar ve ruhunun şad olmasını dilerim...
Cümleye selam eder, müteakip bayramları da beraber yapmamızı dilerim.
Saygılarımla Damadınız (Rüştü Erdelhun)
Erdelhun Paşa, darbeyi önlemek amacıyla 27 Ma-yıs'tan bir gün önce cuntacıların da aralarında olduğu subayları Genelkurmay Karargahı'nda toplar. Erdelhun'un burada yaptığı konuşmanın metni de 'el yazısı notlar' arasında çıktı. Notlara göre Paşa, subaylara, seçilmiş iktidarları silahlı kuvvetlerin değil, ancak milletin değiştireceğini anlatır. Farklı ülkelerde askerin siyasete müdahalesiyle ilgili örnekler verir. Mesleği askerlik olan kişilerin siyasete karışmasının hep hüsranla sonuçlandığını vurgular. Japon askerlerinin kışkırtmasıyla Pearl Harbor baskınının yapıldığını hatırlatır. "Japonlar bu baskını yapmakla Amerika ile harbe tutuşmuş ve neticesinde mağlup olup kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır." der. Belki ders alırlar umuduyla, Yunanistan silahlı kuvvetlerinin Geminis Hükümeti'ne müdahale etmesiyle İstiklal Harbi'nde yenildiklerini ve İtalyan ordusunun Mussolini ile faşizme kayması neticesinde silahlı kuvvetlerin siyasete girdiğini anlatır. Ne var ki, Karargâh'ta toplantıya çağırdığı bazı cuntacı subaylar kararlarını çoktan vermiştir ve 12 saat sonra kendisini tutuklayacaklarından habersizdir.
Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, darbeden 12 saat önce subaylara şu konuşmayı yapmıştı. "1912'de Balkan Harbi'nde Silahlı Kuvvetler İttihatçı ve İtilafçı diye ikiye bölündü. Emir komuta ve idarenin muhal olması neticesinde Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. Bütün bu misaller askerlerin mesleklerinden gayri bilmedikleri ve rejimin kendilerine vermediği hakları zorla alarak ya aşırı milliyetperverlik ya da birden, sıfırdan yüze çıkabilmek için yaptıkları hareketlerdir. Anayasa iç hizmet kanunu ile silahlı kuvvetler, millet iradesi yetkisine verilmiştir. Parlamento ve onun icra ettiği hükümetin elindeki bir kuvvettir. Demokratik rejimlerde parlamento ve hükümet, milletin seçimi ile meydana gelir. Partiler içerisinde en çok rey alan iktidara geçer. Bugün Demokrat Parti iktidardır. Silahlı Kuvvetler parti diye değil, seçimle gelmiş bir iktidar hükümetinin emrindedir. Yarın seçimleri Halk Partisi kazanırsa ordu onun başkanına da itaat etmeye ve emirlerini yapmaya mecburdur. Seçimle gelen hangi iktidar veya partinin herhangi bir kusuru olursa onu millet takdir eder. Ve seçmez, düşürür."
"Kulağıma gelen bazı haberlere göre Ankara'da 60 kadar subay Sayın Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü ve Millet Meclisi'ni basarak istifalarını isteyecekmiş. Bugün Türkiye'nin en değerli malı Silahlı Kuvvetler'dir. Bunun diğer maddi ve fiziki kıymetlerinden başka hassaten itaatkârlığı, hükümet ve milletime; kanunlarına riayeti sayesinde malıdır. (Silahlı Kuvvetler'de) Kıta ile veya kıtasız, cüzi ve külli yapılacak böyle bir hareket, yukarıda Türkiye için değerli mal olarak ifade ettiğim biricik kıymetli silahlı kuvvetlerin bu değerini gaip etmesiyle (kaybetmesiyle) neticelenir. Sonra, demokrasiye ve seçime bir darbe olacak böyle bir hareketin milletin büyük ekseriyetince tutulmayacağından neticesi hüsran olur."
"1941'de İkinci Dünya Harbi'nde Japonlar, Amerikalılarla anlaşmaya çalışırken silahlı kuvvetlerin tazyiki ile Pearl Harbor baskını yapılarak Amerika ile harbe tutuşmuş ve neticesinde mağlup olup kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Yunan Silahlı Kuvvetleri'nin Geminis hükümetine müdahalesi neticesinde İstiklal harbinde mağlup olmuşlardır. İtalyan ordusunun Mussolini ile faşizme kayması neticesinde silahlı kuvvetler siyasete girmiştir. 1935'te Japonya Silahlı Kuvvetleri bütçesinin zayıf tutularak gerekli askerî silah ve malzeme teçhizatının temin edilmemesi nedeniyle maliye bakanını öldürmeleri neticesi, Japonya'nın mali buhranlara uğramasına neden olmuştur."
37 kişilik Milli Birlik Komitesi'nin yanı sıra cunta etrafında toplanan subaylardan çoğu ilerleyen dönemlerde senatör, milletvekili, belediye başkanı olarak siyasete girdi ve çoğu CHP'yi seçti.
Hem o dönemde hem de sonrasında Bayar ve Menderes aleyhtarlığı kadar Erdelhun düşmanlığı da gazetelerin ve yayın kuruluşlarının kampanyaları şeklinde sürdü. Örneğin Erdelhun'un demokrasi manifestosu niteliğindeki konuşmasını yaptığı toplantıya katılan subaylardan Kurmay Albay Mehmet Emin Aytekin, bir yazı dizisi hazırlayarak Paşa'yı suçladı. O günlerde Erdelhun'un gözünün içine bakarak darbeye nasıl hazırlandıklarını itiraf etti. Aynı zamanda ismi 28 Şubat süreciyle anılan Prof. Nur Serter'in de babası olan Aytekin, darbeden 7 yıl sonra kaleme aldığı yazılarda, "Yanımda oturan Albay Cevat Kırca'yı dirseğimle dürttüm ve parmağımı saatin 3 rakamına koyarak gösterdim. O ne demek istediğimi anlamıştı. Başıyla işaret etti, ben de onu düşünüyordum dedi. General konuşmaya başlarken tam 12 saat sonra kendi muhafızları tarafından tevkif edileceğini düşünerek üzülmekteydim" diyecekti.
Harp Okulu'ndaki gözaltı esnasında garip olaylar yaşanır. Erdelhun'un, kendisi hakkında 'Kader onu cezalandırdı' diyen veteriner General Burhanettin Uluç'la ilgili notları, darbeci generallerin ruh halini gözler önüne seriyor: "Cemal Gürsel'in 'Baytardan paşa mı olur?' itirazına rağmen veteriner Uluç'un general olmasını ben desteklemiştim. Harp Okulu'nda üzerimi arayan o Uluç Paşa, arka cebimde duran küçük bir muskayı almak istedi. Bu muskanın rahmetli validemin hatırası ve benim de maskotum (uğurum) olduğunu söyledim. General bana bakarak güldü, 'Biz sizin ne kadar hoca olduğunuzu biliriz' diyerek zorla elimdeki muskayı aldı. Ben de bunun üzerine zorla aldığı muskanın kendisini çarpacağını söyledim. General de 'Çarpsın da görelim' dedi."
"General Uluç, Milli Birlik Komitesi döneminde İzmir valiliği (belediye reisliğini kastediyor) yaptı. Ardından değerli hizmetlerinden dolayı (!), dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından kontenjan senatörü seçildi. Fakat bağımsız hareketleri, tutunduğu dalı 21 Mayıs 1963'te sonra kırdı. Yine Harp Okulu öğrencilerini kışkırtmakla o zamanki hükümetin husumetini topladı. Ardından ne gariptir vefat ettiğinde cenazesi Ortaköy sırtlarında kabre taşınırken tabut devrildi ve cenaze, kefenle çukurlara yuvarlandı. Bu zatın general olmasını ben şurada desteklemiştim. O vakit Kara Kuvvetleri komutanı olan Cemal Gürsel "Ben kaytarları paşa yapamam" diye itirazlarda bulunmuştu. Ben ise veteriner okulu profesörü ve kürsü sahibi ilim adamlarını ve veterinerliği himaye ederek uzunca zaman orduda kalmaları için tevfiklerini (başarılarını) istemiştim."
Harp Okulu öğrencilerinin 21 Mayıs 1960'ta Ankara'da iktidar aleyhine yaptığı yürüyüşten sonra Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes ve Genelkurmay Başkanı Erdelhun'un katıldığı devlet zirvesinde 'öğrencilerin katledilmesi' talimatı verildiği haberleri yayıldı. Cuntanın, darbe öncesinde psikolojik harekât malzemesi olarak kullandığı bu toplantıda alınan kararın aslı, Erdelhun'un notlarıyla 52 yıl sonra ilk kez gün yüzüne çıktı. Paşa, söz konusu toplantıda 'öğrencilerin olaylara ve siyasete bulaşmaması için 1 Haziran'da-ki kamp dönemini öne çekme kararı aldıklarını' yazmış. Erdelhun, 28 Nisan 1960'taki olaylardan sonra bizzat kendisinin öğrencilerle konuşup ikna ettiğini, ancak cuntacı subayların tahrike devam ederek öğrencileri sokağa döktüğünü not etmiş.